Polisiye edebiyatın 'ana'sı Agatha Christie'nin, romanlarında zaman zaman arkeolojinin karşımıza çıkması yazarın bu alana olan merakıyla açıklanabilir elbet. Ama naçizane bu yaklaşımın biraz eksik kaldığı da söylenebilir. Polisiye roman yazarları için arkeoloji, zengin, katmanlı metin ve anlatılar ortaya koymak adına önemli kapılar aralar. Öncelikle arkeolojinin kendi doğasından kaynaklanan gizem, ele alınan cinayetin gizemini roman boyunca perdeleyerek yazara önemli bir alan açar. Ayrıca yazara zamansal sıçramalar yapma fırsatı da sunar. Ki polisiye yazarları da bu tür sıçramaları çok sever. İşlenen cinayetle, tarih öncesinden ele alınan medeniyetler ya da toplumlar arasında kurulan ilişki yazara, dünün ve bugünün penceresinden bakarak insanı anlama ve anlatma, iyi edebiyat yapma konusunda fırsatlar sunar. Ahmet Ümit'in Patasa romanını düşünün, (ki Ümit yıllar sonra yeni romanı Kayıp Tanrılar Ülkesi ile tekrar polisiye-arkeoloji hattından bildiriyor) yazar bizi şimdiki zamanla Hititlerin dünyası arasında dolaştırıyor, tam da anlatmaya çalıştığım şekilde arkeolojinin nimetlerinden yararlanarak işlenen bir cinayetin arkasında devasa bir dünya kurup iyi bir edebi anlatı ortaya koyuyordu.
BİLE İSTEYE BİR LANET
Bunlar üzerine düşünmemin sebebi yazar Cevat Turan'ın Mona Kitap'tan çıkan Kibele'nin Laneti romanı... Net bir tarih vermiyor yazar ama romanın 70'ler Türkiyesi'nde geçtiğine dair önemli ipuçları var. Seri katil Mirza Hud'un öyküsünü anlatıyor Kibele'nin Laneti bize. Çocukken köyün bekçisi tarafından sürekli taciz edilen Mirza Hud, büyüdüğü zaman intikamını almak için onun çocuklarını (bekçi erken yaşta ölünce böyle bir karar alıyor) öldürmekle başlıyor cinayetlerine. Sonra da devam ediyor. Bir eşkıya gibi jandarmadan kaçarak dağlarda yaşıyor. Almanya'da yaşayan çocukluk arkadaşı Salih'in, köylerindeki Kalatepe Höyü'nde bulunan altın Kibele heykelini aramak için ondan yardım istemesiyle roman arkeolojinin gizemli kapısını da aralıyor. Kibele heykeliyle gelip romanın baş köşesine oturuyor.
KADİM AKİT BOZULUNCA...
Cevat Turan, Mirza Hud'un etrafında öyküsünü örerken, Kibele'nin hikayesini anlatırken, tarihi eser kaçakçılığı sularına girse de, küçük insanın menfaati için neler yapabileceğini gösterse de, eşkıyalığı tekrardan hatırlatsa da, esas olarak seri katil meselesine odaklanıyor. Çocuk istismarının nelere yol açabileceğini çok net gösteriyor. Bir çocuktan katil yaratan karanlığın içinden geçiriyor bizi. Bu karanlık belki de toplum olarak çok yüzleşmek istemediğimiz kapkara bir dünyanın üzerini örtüyor. Çocuklar-yetişkinler arasındaki kadim akitin yetişkinler tarafından bozulduğunda neler olabileceğini ele alıyor. Arkeoloji de tam da bu noktada Turan'a bu sert meseleyi daha soğukkanlı ve ölçülü bir şekilde anlatma konusunda önemli bir alan açıyor. Üstelik hikayesini ve anlatısını zenginleştirmesini de sağlıyor...
BİR BAŞKA İSTİKLAL MARŞI!
Ali Rifat Çağatay, tarihte üzeri tozlarla örtülmüş bir müzik erbabı. Belki de bu unutmanın arkasında İstiklal Marşı'nı besteleme macerası var. Çünkü onun bestelediği İstiklal Marşı'nı bugün kaç kişi hatırlıyor ki... VakıfBank Kültür Yayınları, Ali Rifat Çağatay Musiki Yazıları adıyla bir kitap yayımlayarak bu değerli müzik erbabını tekrar hatırlattı bize. Kitap elime geçtiği zaman çevremdeki birçok insana Çağatay'ın bestelediği İstiklal Marşı'nı hiç dinleyip dinlemediklerini sordum. Bileni çok az. Aslında bu versiyon YouTube'da var. Dinlenebilir. Bugün söylenen İstiklal Marşı'ndan çok farklı Çağatay'ın bestesi. 1924-1930 arasında bu beste kullanılmış. Neden değiştirilmiş diyorsanız cevabı Çağatay'ın kitabında...
BOOKER ÖDÜLLÜ ROMAN SAHİ KİTAP'TA...
Fransız yazar David Diop'un At Night All Blood is Black geçen aylarda Uluslararası Booker Ödülü'nü kazandı. Böylece Diop bu ödüle değer görülen ilk Fransız yazar oldu. Edebiyat dünyasını takip edenler bunu biliyordur zaten. O zaman şunu söyleyerek el artırayım. Yazarın ödüllü kitabı At Night All Blood is Black, Aycan Başoğlu'nun Fransızca aslından yaptığı çeviriyle çok yakında Sahi Kitap tarafından yayınlanacak. Okuru 1. Dünya Savaşı yıllarına götüren Diop, kitabında siperlerdeki askerlerin yaşadıklarına odaklanıyor ve bir adamın günbegün aklını yitirişini anlatıyor
PARASIZ YATILI VE FADİŞ 50 YAŞINDA
Türk edebiyatımızın önemli yazarlarından Füruzan'ın ilk kitabı Parasız Yatılı 1971'de yayımlanmıştı. Ve o yıl 'edebiyat olayı' olarak değerlendirilmişti. Kitabın yayımlanmasının üzerinden 50 yıl geçti. Değerinden hiçbir şey kaybetmedi. Modern edebiyatımızın klasiklerinden sayılıyor. Yapı Kredi Yayınları da 50. yılı nedeniyle Parasız Yatılı'yı özel bir baskıyla yeniden yayımladı. 50. yılını kutlayan bir başka roman daha var. Yazar Gülten Dayıoğlu'nun kendi yaşam öyküsünden esinlenerek kaleme alarak yazdığı Fadiş. Kaç kuşak büyüttü bu roman bilemiyorum. Ama çoğumuzun aklındadır onun macerası. Altın Kitaplar da Fadiş'in 50. yaşını özel bir baskıyla kutluyor.