Ansiklopedi okuyarak büyüyen kuşak hatırlayacaktır, bir dönem evlerin vitrinlerinin baş köşesinde siyah ciltli ansiklopediler bulunurdu. Hatta kimi evlerde küçük dantellerle örtülürdü güzel görünsün diye. Fasikül fasikül biriktirilen, sonra ciltlenen bu ansiklopediler bir kuşağın en önemli bilgi kaynağıydı.
Ankara'da yaşarken karşı komşumuz Ziya Amca'larda ilk defa görmüştüm Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi'nin (İSAM) İslam Ansiklopedisi'ni. Henüz tamamlanmamıştı ama ortaya birkaç cildi çıkmıştı. Karıştırıp birkaç maddesini okuyunca aslında bunun sadece inanç üzerine bir ansiklopedi olmadığını, İslam medeniyeti ansiklopedisi olduğunu anlamam zor olmamıştı o çocuk aklımla.
Yıllar sonra 2016'da bu ansiklopedinin tamamlanması sonrası bir dergide okuduğum bir yazıda hem dünyada hem de Türkiye'de İslam ansiklopedilerinin serüveninin yaklaşık bir asır sürdüğünü öğrenince İSAM'ın İslam Ansiklopedisi'nin neden önemli olduğunu anlamıştım. Çünkü, kültürel ve düşünsel anlamda bir dönüşümün ya da şöyle söyleyeyim kendi değerlerimize kendimizin sahip çıkma öyküsünün finaliydi bu ansiklopedi.
Mevzu çok uzun aslında ama kısaca hikayeyi özetleyeyim. Gerçek anlamda ilk İslam ansiklopedisi hikayesi 1892'de Londra'da yapılan Milletlerarası Şarkiyatçılar Kongresi'nde William Robertson Smith'in İslâmi bir ansiklopedi yayımlanması teklifinde bulunmasıyla başlıyor. İlk fasikülü 1908'de yayımlanan The Encyclopaedia of Islam tamamlandığında tarihler 1936'yı gösteriyor. Yani Batı'da başlıyor hikaye… Amaç dönemin büyük sömürge imparatorluklarının hakimiyeti altında bulunan İslâm toprakları hakkında güvenilir bilgi toplamak ve buralara gidecek görevlilere yardımcı olmak. Herkes kabul ediyor, bu çalışma büyük bir boşluğu doldurmuş. Ama oryantalist bakış açısı maddelere sirayet ettiği gibi, eksik ya da yanlış bilgiler de yer almış bu çalışmada…
Hasan Ali Yücel, Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı sırada bu ansiklopedinin Türkçeye çevrilmesi çalışmalarını başlatmış. Yıl 1939. Komisyonlar kurulmuş, yanlış ya da eksik olan maddelerin yeniden yazılmasına karar verilmiş. 1987'ye kadar sürüyor bu çalışma. Ama tartışmalar, eleştiriler, Türkiye'nin geçirdiği dönüşüm, bu dönüşümün yansımaları derken 'yorgun bir ansiklopedi' olarak kabul ediliyor Milli Eğitim Bakanlığı'nın İslam Ansiklopedisi. Ama Batı'da başlayan İslam ansiklopedisi hikayesi çeviriyle, eklemelerle, düzeltmelerle bir şekilde yerlileştirilmiş oluyor.
Çalışmalarına 1983'te başlanan, ilk cildi 1988'de tamamlanan İSEV'in İslam Ansiklopedisi ise tamamen bu toprakların ürünü. Yabancı bakış açısı yok, her madde işin uzmanına teslim edilmiş, ki uzmanlar bu coğrafyanın insanları, madde yazımlarında yararlanılan kaynaklar da salt Batı bakış açısının hakimiyetinde değil. 33 yıl sürüyor macera. Tamamlandığında ortaya muazzam bir eser çıkıyor. "Müslümanlar tarafından hazırlanmış ve tamamlanmış, hem madde listesi hem de içerik ve üslup açısından özgün, telif niteliği taşıyan ilk ansiklopedi" olarak kabul ediliyor.
İşte SABAH'ın kuponla okurlarına vereceği sekiz ciltlik Temel İslam Ansiklopedisi, İSAM'ın İslam Ansiklopedisi tecrübesinin ışığında, dokuz yılda hazırlanan bir ansiklopedi. Hem de İslam Ansiklopedisi gibi titizlenilerek yazılmış bir eser.
Tüm bu İslam ansiklopedileri serüveni Türkiye'nin kültürel ve zihinsel dönüşümünün de minör bir özetidir naçizane. Batı'da başlayan macera, onu yerlileştirme çabaları, bu çabalara gelen haklı haksız itirazlar, eleştiriler, süren tartışmalar. İşin güzel tarafı bu ansiklopedi meselesi birçok alanda olduğu gibi bu tartışmalara heba edilmemiş. Özgün bir eser koyma fikrinin doğmasına neden olmuş ve üstelik bu fikir de sonuçlandırılmış… Yani demem o ki çoktandır yanlış bağlamda tartışılsa da kültürel iktidar böyle, ortaya bir şeyler koyarak ele geçirilir işte.
Ne çektin be kahve
Çay tiryakilerine diyecek bir şeyim yok. Afiyet olsun! Ama ısrarla çayın bu toprakların asıl içeceği olduğu dayatmasına yıllardır itiraz ederim. Çünkü bu topraklarda kahvenin mazisi daha eski. Mona Kitap'tan çıkan Jonathan Morris'in Kahve kitabında, kahvenin Osmanlı'ya nasıl geldiği ve yaygınlaştığı detaylarıyla anlatılıyor. Lakin dikkatimi bir şey çekti. 1564'te İstanbul'da ilk kahve dükkanının açılmasının üzerinden 10 yıl geçtikten sonra bu sayı 600'e ulaşmış. Her köşe başı kahveci oldu eleştirileri o zaman da yapılmış. Ama bu dükkanlar sosyal hayatı şekillendirmiş. Yani son 10 yıldaki kahve dükkanlarını ve yarattığı etkiyi düşünün, 400 küsür yıl öncekinden farklı değil. Ve aynı eleştiriler…
Pandemide kitap okuduk
Pandemi sürecinin iyi taraflarından biri kitapla ilişkimizin güçlenmesi. Bu genel bir algı diyebilirsiniz. Kidega'nın 2020 verileri bu algıyı doğrular nitelikte. 2020'de, 2019'a göre kitap sipariş tutarı yüzde 26 artmış. Online kitap alışverişini yüzde 31 ile 25-34 yaş arasındaki insanlar gerçekleştirmiş. 18-24 yaş arası yüzde 21 ile ikinci, 35-44 yaş arası ise yüzde 20 ile üçüncü sırada yer aldı. En çok okuyan iller İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Kocaeli, Konya, Adana, Eskişehir ve Muğla. En çok okunanlarsa Jose Saramago'nun Körlük, Deniz Erten'in İşaretler, Jose Mauro de Vasconcelos'un Şeker Portakalı, Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sı, Edgar Allan Poe'nun tüm hikayelerinin bulunduğu kitabı Edgar Allan Poe, William Golding'in Sineklerin Tanrısı, George Orwell'in Hayvan Çiftliği, Paulo Coelho'nun Simyacı'sı, Victor Hugo'nun Bir İdam Mahkumunun Son Günü ve Madeline Miller'ın Ben Kirke'ü.