Amin Maalouf, 1975 yılında Lübnan'da patlayan iç savaşta katliama tanık olur. O yıllarda gazetecilik yapan Maalouf, eşi ve çocuğu için endişelidir. "Eğer biri elime silah verirse, ben de bir katile dönüşebilirim" hissi onu doğduğu topraklardan koparır. Mülteci olarak gittiği Paris'te yeni bir hayata başlar.
25 Şubat'ta 72 yaşına basacak olan Maalouf, artık dünya çapında tanınan bir yazar. Romanlarıyla ve yarattığı karakterlerle kültürleri ve kıtaları birleştiriyor, Doğu ve Batı arasında köprü görevi görüyor.
Semerkant, Doğu'nun Limanları, Afrikalı Leo gibi eserleriyle Türkiye'de de çok sevilen yazar, Yapı Kredi Yayınları tarafından Türkçeye çevrilen son romanında bu kez yüzünü geleceğe çeviriyor. Empedokles'in Dostları'nda distopik bir hikaye anlatıyor.
Kuzey Atlas Okyanusu'nun kıyısındaki dörtlü takımada Les Chirons'un en küçük adası Antioche'de sadece iki kişi yaşamaktadır. 12 yıldır adada izole bir yaşam süren çizer Alexander (Alec) ve yazdığı ilk romanı Gelecek Artık Bu Adreste Oturmuyor'un başarısı sonrası her şeyi geride bırakıp adaya yerleşen Eve. Nüfusun geri kalanı ise Antioche'nin Le Gouay adı verilen bir geçitle bağlı olduğu Büyük Chiron'dadır. Alec, Eve'i ilk ziyaretinde beklediği misafirperverliği göremeyince komşusundan uzak durma kararı alır. O günden sonra da aynı adada olmalarına rağmen yıllarca birbirlerinden uzakta, yalnızlığın tadını çıkarırlar. Ta ki bir gün aniden elektrik kesilinceye kadar...
Telefon, radyo, televizyon ve internet de çalışmayınca söylentiler alır başını gider. Ama ilk dedikodular Alec'in tahminlerini doğru çıkarır niteliktedir. Dünya bir nükleer felaket ile karşı karşıyadır ona göre: "Bir doğal afet değil, insan elinden çıkma vahşi bir kıyamet. Türümüzün eseri olan nihai bir altüstlük. Birkaç bin yıllık tarihimize son noktayı koyacak, saygıdeğer uygarlıklarımızın üzerine son perdeyi indirecek, bu arada da hepimizin canını alacak bir kargaşa...
GİZEMLİ BİR GRUP İNSAN
Tüm dünya panik halindeyken gelişmiş teknolojiye ve tıp bilgisine sahip bir grup gizemli insan bu karmaşaya son vermek üzere çıkagelir. Kendilerini antik filozof Empedokles'in Dostları olarak tanıtan grupla ilgili araştırmaya girişen Alec, bir yandan da dünyanın çelişkileriyle yüzleşir: "Gerçekle yüzleşmeliyiz. Uygarlıklarımız kalleşçe yıkılmadı, sadece iflas ettiler, hepsi bu. Mademki arabayı doğru dürüst kullanamadığımız ortaya çıktı, mademki dosdoğru duvara toslayacaktık, dizginlerin başka ellere geçmiş olması Tanrı'nın bir lütfu değil mi?"
Dünyanın son yıllardaki gidişatının hayal ettiği gibi olmaması Maalouf'u içinden aşkın da geçtiği bu romanı yazmaya itmiş. Yazar, "Edebiyatın rollerinden biri de dünyadaki problemlere karşı sağduyulu olması. Diğeri ise farklı bir dünya hayal etmesi. Son romanımda bunu yapmaya çalıştım" diyor. Yazar, insan zihninin birçok alanda birden serpilip geliştiği, tiyatronun, felsefenin tıbbın, tarihin, heykelin, mimarinin ve bu arada demokrasinin bir anlamda icat edildiği Antik Yunan dönemindeki gibi insanlığın ilerlemeye devam etmesi halinde neler olurdu, sorusu üzerine okuru düşünmeye davet ediyor: "İnsan zihni aynı ritimle ve tüm alanlarda serpilmeye devam etse kim bilir hangi noktaya yükselmiş olurdu?"
Hatay'dan pandemiye
Romanın kahramanları Alec ve Eve'in yaşadığı adanın ismi Antioche. Antakya da M.Ö 300'de bu ismi almıştı. Romanda bu bilgiye "Antioche, günümüzde Antakya, Türkiye'de bir kent. Asi nehri üzerinde..." diyerek yer veriliyor.
Empedokles, M.Ö 494-434 yılları arasında yaşamış Agrigentum'lu bir filozof. Kendinden önceki doğa filozoflarının temel töz olarak belirlediği su, ateş ve havaya toprağı ekleyen ilk düşünür olarak bilinir. Mitolojide Etna Yanardağı'nın kraterine atlayarak yaşamına son verdiğine inanılıyor
Yazar Maalouf, pandemi öncesi bitirdiğini söylese de romanda yaşadığımız döneme atıfta bulunan bir bölüm dikkat çekiyor: "Örneğin baş döndürücü bir hızla yayılan ve haftalar geçmeden hiçbir semptomla kendini ele vermeyen ölümcül bir virüs düşünün. Varlığı saptandığı anda artık çok geçtir, hiç kimse, ne sizin ne de bizim tıbbımız yayılmasını durdurabilir. Halklar bütünüyle ve çaresizce ölüme mahkum demektir." "Yoksa böyle bir virüs mü var?" diye kaygıyla sordum. "Umarım yoktur. Ama onu üretmeyi tasarlayanlar var. Ve tetikte olmazsak..."