Osmanlı'da bir gelenek Sürre Alayı... Osmanlı Devleti'nin tarih sahnesinde gücünün güç olduğu dönemlere kadar her yıl tekrarlanan bir gelenek. Hac mevsiminden önce Mekke ve Medine halkının ihtiyaçlarını karşılamak için gönderilen para ve hediyeleri, yani emanetleri yerine ulaştıran bir alay bu. İstanbul'dan kutsal mekanlara develerle yapılan bir yolculuk. İşte, usta yazar İskender Pala merakla beklenen yeni romanı Kervan'da 1818'de İstanbul'dan Kabe'ye varmak üzere hazırlanan bir sürre alayını ve yol boyu yaşadıklarını anlatıyor. Üç sürre devesiyle başlayan kervan, şehir şehir, kasaba kasaba gezip 3 yüz, 3 bin deveye çıkıyor. Ama o kadar kolay değil bu yolculuk. Yolda eşkıyalar, kum fırtınaları, ayaz var... Kervana saldırmak için yolda pusu kurmuş çeteler var. Ve tabii ki bolca kahraman var. Bir müderris, bir mülazım, bir kuşbaz, bir berber ve bir bezirgan, iki deveci, bir seyis ve bir meczup, güzel bir cariye ve özürlü bir kız çocuğu. Bolca macera, hikaye. Kutsal mekana varabilmek için çileli bir yolculuk bu. Hem içeride, hem dışarıda çilesi. Deve hızıyla, aylar süren bir yolculuk. Adım adım, kendine doğru, ruha doğru. Macera ve tasavvufu, dış alemle iç alemi İskender Pala'nın usta kalemiyle yoğurduğu bir harman... Özetle, Kervan İskender Pala okurlarının istediğini yine veriyor. Müthiş cümleler ve aforizmalarla, müthiş bir kurgu ve akışla maneviyatla sergüzeştin güzel bir denklemini sunuyor...