Zor günlerde kültür ve sanat ilaç gibi geldi. Özellikle kitap ve müzik öne çıktı. Yayınevlerinin ilanlarında da görülen kitap baskısındaki artışı Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın istatistikleri doğruluyordu. Korona kısıtlamalarıyla geçen 2020 yılında kişi başına düşen kitap sayısı arttı.
Verilere göre; 2020'de toplam 633 milyon 587 bin 353 adet fiziki kitap üretimi yapıldı. Dijital platformlardan indirilen kitaplar, bandrol zorunluluğu olmayan az baskılı kitaplar ve eğitim amaçlı süreli olmayan yayınlar ile kütüphanelerden ödünç alınan, şahıslar arasında ödünç verilen ya da değiş tokuşu yapılan kitaplar hariç, kişi başına düşen fiziki kitap yüzde 7.6'ya yükseldi. Bu rakam 2019'da kişi başına yüzde 7.01'di...
Bu yılın da aşılanma durumuna göre en azından yarısını kısıtlamalarla geçireceğimiz belli olduğuna göre, edebiyatseverlere iyi haberlerimiz var.
Döne döne okuduğumuz klasikleri unutmadan; yayınevleri, okurlarını ünlü yazarların yeni kitaplarının yanı sıra yeni yazarlarla buluşturmak için hazırlıklarını tamamladı. Yerli ve dünya edebiyatından roman, şiir, bilimkurgu, tarih, macera, polisiyelerin son okumaları bitti, düzeltmeler yapıldı, yavaş yavaş matbaanın yolunu tutmaya başladı.
Orhan Pamuk'tan Ahmet Ümit'e, Mario Levi'den Mehmet Eroğlu'na Türk edebiyatının ustaları okurla buluşacak.
Polisiye tutkunları da çok beklemeyecek. Christophe Grange'ın Küllerin Günü, Jo Nesbo'nun Kingdom, Volker Kutscher'in Mart Şehitleri artık gün sayıyor.
Doğu'nun Limanları, Afrikalı Leo, Semerkant ve nice kitaplarıyla sevdiğimiz Amin Maalouf uzunca bir aradan sonra romana dönüş yapıyor. Empedokles'in Dostları'nda nükleer savaşın eşiğine gelmiş bir dünyayı anlatıyor.
2017'nin Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Japon Kazuo Ishiguro ödülden sonraki ilk romanı, Klara Güneş'le raflarda olacak. Murakami'den Umberto Eco'ya daha niceleri...
Denemeler ve inceleme kitapları da sırasını bekliyor. Arkeoloji, bilim, kimlik ve aidiyet, savaşlar, futbol, kütüphaneler, yazarlık, toplumsal düzen, botanik. matematik üstüne ufuk ve zihin açıcı eserler gelecek... Hayvanseverler, Fatih Altuğ'un Geçmiş Zaman Kedileri kitabında, ünlü yazarların içinden kedi geçen mektupları, öyküleri ve denemelerinden oluşan seçkisiyle mutlu olacak.
Beyoğlu kitabıyla titiz bir incelemeye imza atan Turan Akıncı bu kez Galata'yı mesken tutuyor. Bizans'tan günümüze kadar Pera'nın oluşumu, Osmanlı dönemiyle birlikte ele alınıyor.
ANADOLU'NUN KİTABINI YAZDI
Korona günlerinin bir müjdesi de müzik dünyasından geldi. Neşet Ertaş'ın kitapların arasında ne işi var demeyin.
Kendi deyimiyle havalandırdığı türkülerine yazdığı sözler, kitap değil de nedir. O sazı, sözü, gırtlağı, içtenliği, terbiyesi, nezaketi, halbilirliğiyle Anadolu'nun en güzel kitabını yazdı.
Onun türküleriyle büyüdük, hüzünlendik, oynadık, içimizi çektik, sevdalandık.
Koca Yaşar Kemal boşuna mı ona Bozkırın Tezenesi demişti.
Sekiz yıl önce kaybettiğimiz Neşet Ertaş'ın makara bantlara kaydedilmiş eski dönem eserleri, temizlenerek Bozkırın Tezenesi adıyla CD ve LP formatında yayınlandı. Kalan Müzik'in yayınladığı albümlerdeki eserler, ustanın 1970'li ve '80'li yıllarına ait 28 parçadan oluşuyor.
Neler yok ki içinde, Neşet Baba'nın efsaneleri, her biri gönül telini titreten türküler: Gönül Dağı, Kendim Ettim Kendim Buldum, Neredesin Sen, Sevda Olmasaydı, Zahidem, Nar Danesi, Yanıyorum...
Yıllar sonra konser için döndüğünde Açık havayı dolduran binlerce kişinin coşkusuyla mahçup olmuştu. "Ayağınız türabı, gönlünüzün hizmetkarıyım" diyordu.
Neşet Ertaş'ları en doğal ve kesilmemiş orjinal haliyle dinlemek yeni yılın mutluluğu oldu.
SEN DE Mİ LE CARRE...
Büyük bir heyecanla yeni kitabını beklediğim usta yazardan ise ne yazık ki ölüm haberi geldi. Aralık ayında 89 yaşında hayata veda eden John Le Carre, casus romanlarının bir numarasıydı. İngiliz Gizli Servisi'nin iç ve dış istihbarat birimleri MI5 ve MI6'de bir süre çalışan Le Carre geride birbirinden muhteşem 30'ya yakın eser bıraktı. Filmlere, dizilere konu olan, Soğuk Savaş yıllarından Köstebek, Bir Öğrenci Gibi, Smiley'in İnsanları üçlemesi ile Soğuktan Gelen Casus unutulmazları arasında. Kitaplarındaki kurgu hiç kuşkusuz hayatın gerçekleriyle örtüşürdü ve iyi bir yazardı.
60'ları, 70'leri, 80'leri yazdı, duvar yıkılınca acımasız dünyanın mafyasını, kartellerini, çok uluslu şirketlerin vahşiliğini, devletlerin öteki yüzünü gözler önüne serdi. Yüzümüze hep ayna tuttu o yüzden değerliydi. "İngiltere'nin puslu, entrikayla dolu havasından Rusya'nın korku atmosferiyle yüklü soğuğuna; Afrika'nın katliamlarla ısınmış sıcağından Panama'nın işbirlikçi kirlenmiş kanalına; Uzakdoğu'nun iç savaşlarıyla nemlenmiş kan banyosundan Almanya'nın arada kalmış çaresiz göçmenlerine kadar her yere el attı." (F. E. Sabah Kitap Nisan 2018) Dört yıl önce yazdığı otobiyografik kitabı Güvercin Tüneli'nde, "Yürüyüş yaparken, trenlerde, kafelerde alelacele defterlere yazmayı, sonra eve koşturup oturarak yazdıklarımı bir araya toplamayı seviyorum. Heath'de gözüme kestirdiğim bir bank var, gözlerden uzakta ve yayvan bir ağacın altına gizlenmiş; orada oturup yazmaya bayılırım. Hep elle yazarım. Belki bencilce, ama asırların kalemle yazma geleneğine sadık kalmayı yeğliyorum. İçimdeki bastırılmış grafik sanatçısı, sözcükleri çizmenin keyfini çıkarır" diyordu. Le Carre de artık klasikler arasında yerini alacak ve sanırım her daim akla gelecek...