Yıllar önce okuduğum Haluk Oral'ın Şiir Hikayeleri kitabı, çok sevdiğimiz şairlerin o dillere pelesenk olan şiirlerinin de bir hikayesi olabileceğini fark etmemi sağlamıştı. Mesela o kitapta Oral, Özdemir Asaf'ın en bilinen şiirlerinden Lavinia'nın kimin için yazıldığını anlatmıştı uzun uzadıya. Bu yazı sayesinde Asaf'ın şiirinde "Sana gitme demeyeceğim/ Ama gitme Lavinia/ Adını gizleyeceğim/Sen de bilme Lavinia" dediği ve adını hep gizlediği kişinin Mevhibe Beyat olduğunu öğrenmiştim.
O zamanlar Orhan Veli'nin, Ben Orhan Veli şiirindeki "Bir de sevgilim vardır pek muteber/İsmini söyleyemem/ Edebiyat tarihçisi bulsun" dizeleri aklıma gelmişti. Aslında edebiyat dünyası bu sevgilinin kim olduğunu biliyordu ama 2014'te çıkan Yalnız Seni Arıyorum kitabı sayesinde herkes bilir oldu. Şairin Aşk Resmi Geçidi'nde "Hiçbirine bağlanmadım/Ona bağlandığım kadar" dediği kadın, edebiyat öğretmeni, edebiyatçıların ve şairlerin dostu Nahit Gelenbevi Fıratlı Damar'dı.
Usta şair Sezai Karakoç'un efsanevi şiiri Mona Roza'nın da Mülkiye yıllarındaki okul arkadaşı Muazzez Akkaya'ya yazıldığını yine yıllar sonra öğrenmiştik. Fakat fotoğraf hâlâ bizim için eksikti bu konuda. Akkaya'nın gerçekte kim olduğu sorusuna cevap bulmak için yine yıllar geçmesi gerekiyordu. 2000'lerin başında bu konu da açıklığa kavuşmuştu.
Peki bunları neden anlatıyorum? Son keşif bir başka ustanın Ahmet Arif'in Adiloş Bebe'siyle ilgili. Arif'in Adiloş Bebe şiirinde "Doğdun/Üç gün aç tuttuk/Üç gün meme vermedik sana/Adiloş Bebem/Hasta düşmeyesin diye/Töremiz böyle diye/ Saldır şimdi memeye/Saldır da büyü…" diye yazdığı o bebeğin kim olduğu hep merak edilen konulardan biridir. Şairin yeğeni Serpil Erdoğan geçenlerde İlkses gazetesine verdiği söyleşide "Adiloş Bebe ağabeyimdir. Adı Adil'dir. Annemin ilk çocuğu. Ağabeyimin doğumu hepsini mutlu etmiş. Umudun yeşermesi, canın güç bulması gibi. Refik Durbaş ile söyleşisi olmuştu. Daha sonra o Kalbim Dinamit Kuyusu adı ile yayınlandı. Adiloş Bebe ile ilgili olarak açıklama yaptığını hatırlıyorum. Tabii herkes merak ediyor. Kim bu Adiloş Bebe diye. Bana bile soruyorlar. Adiloş Bebe sen misin? Ben değilim ağabeyim Adil'dir" diyordu.
Şiir hikayeleri gizemlidir. Bir vesile ile kimi şiirlerin gizemi çözülüyor. Ama bazıları da çözülemiyor. "Yar deyince kalem elden düşüyor" dizesiyle hatırlanan Mihriban şiirini, şair Abdurrahim Karakoç kimin için yazmıştı? Karakoç bunu hiçbir zaman açıklamadı. Kim sorarsa sorsun "Adı bende kalsın" dedi. Karakoç vefat ettikten sonra da bu sırrı öğrenme şansımız kalmadı.
Çevirmenlerin de adı var!
Yayın dünyasının önemli paydaşlarından biridir çevirmenler. Ama ne acıdır ki, pek de önemsenmezler. İstanbul Kültür Sanat Vakfı, bu konuda farklı düşündüğünden altı yıldır Talat Sait Halman Çeviri Ödülü ile çevirmenlerin de çok önemli olduğunu göstermeye çalışıyor. Hem maddi hem de manevi olarak iyi çeviri ve çevirmeni destekliyor. Bu yıl bu ödüle, Çinli yazar Yan Lianke'nin Günler Aylar Yıllar'ını Çinceden dilimize kazandıran Erdem Kurtuldu layık görüldü. Ankara Üniversitesi DTCF Sinoloji Bölümü'nden mezun olan, sonra da Pekin Dil ve Kültür Üniversitesi'nde Çince eğitimine devam eden Kurtuldu, 2012 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Mo Yan'dan Kızıl Darı Tarlaları, İri Memeler ve Geniş Kalçalar, Yaşam ve Ölüm Yorgunu, Değişim, Saydam Turp; Yan Lianke'den Patlama Kayıtları, Yu Hua'dan Kanını Satan Adam'ı da Türkçeye çevirmişti.
Mario Levi ile Eminönü yolculuğu
Usta yazar Mario Levi İstanbul üzerine kaleme aldığı Gördüklerimiz Göremediklerimiz roman serisinde bu kadim şehrin semtlerine yolunu düşürüyordu. Kadıköy ile başlayan sonrasında Şişli'ye uğrayan serinin üçüncü kitabında yazar Eminönü'nü anlatıyor. Everest Yayınları'ndan çıkan kitap, tarihi esnaf lokantalarından çarşılara, tatlıcılardan kahvecilere, balıkçılardan mezecilere, kumaşçılardan parfümcülere, bugünün gözüyle artık biraz da 'tuhaf' kaçan kahramanlarıyla bir İstanbul yolculuğuna çıkmak isteyenlere semt rehberi tadında roman…