Hepitalizm kavramını önümüzdeki günlerde sıklıkla duyabiliriz. Hatta kendini hepitalist olarak tanımlayan insanlarla karşı karşıya kalmamız da yakındır. Nedir peki hepitalizm? Yeni bir sistem önerisi. İnsanı, insanın mutluluğunu önceleyen bir sistemin adı. Bu sistemi dünyaya öneren de Prof. Dr. Aziz Akgül.
Kapitalizmin artık miadının dolduğunu, insanlığın farklı bir yaşam modeline geçmesi gerektiğini savunan Akgül, Mona Kitap'tan çıkan Hepitalizm kitabında bu sistem önerisini ayrıntılarıyla anlatıyor. Hepitalizmi "Mutluluğun, psikolojik iyi oluşun, refahın ve özgürlüğün önceliğini, insani gelişme ve tüm hayatın odağına yerleştiren yeni bir ekonomik sistem, sosyopolitik felsefi ve insani gelişme paradigması" olarak tanımlayan Akgül ile yeni sistem önerisini ve neden insanlığın kapitalizmi bırakıp yeni bir sisteme geçmesi gerektiğini konuştuk…
- Siz kitapta "Ne sosyalizm ne kapitalizm kurtuluş hepitalizmde" diyorsunuz.
- Ne sosyalizmin ne kapitalizmin ne de daha başka sistemlerin doğası insan mutluluğunu önemsiyor. Tasarımlarında böyle bir öncelik yok çünkü.
Mutluluğu bütün sistemler bireysel bir unsur olarak görüyor. Kimse toplumsal yani kolektif bir mutluluğun olabileceğini öngörmemiş. Hepitalizm dediğim, insan mutluluğunu odağına alan, bunu sadece bireysel olarak düşünmeyen, kolektif hatta küresel mutluluğu önemseyen bir sistem önerisi.
- Bu sistem önerisini, insanlığın yaşadığı sıkıntılara kapitalizmin çare olamamasından dolayı mı ortaya atıyorsunuz?
- Ekonomi, sınırsız insan ihtiyaçlarını kıt kaynaklarla karşılamaya çalışan bilim diye tanımlanır. Ama yanlış bir tanımdır bu. İnsanların ihtiyaçları sınırlıdır.
İnsanların istekleri sınırsızdır.
İnsan isteklerini ihtiyaç gibi sunan ve bunu dayatan bir sistemdir kapitalizm.
Ve geldiği noktada insanlık için bir çare olmadığı açıkça görülüyor.
TÜKETİM VE HAZCILIK DAYATILIYOR
- Çare değil belki ama hâlâ varlığını sürdürüyor.
- Kapitalizm devamlı bir şekilde mal üretiyor, ürettiği şeyler ihtiyacımız değil. Ama bunları ihtiyacımız gibi göstermek ve satmak için reklamı kullanıyor. Mesela 2019'da 560 milyar dolarlık bir reklam yapılmış dünyada.
Tüketimi, hazcılığı dayatıyor bize.
Ama sürekli ortaya çıkan krizler, bu sistemin işlemediğinin göstergesi. Yeni bir sisteme geçilmesi gerekiyor. Ve dünyanın, insanlığın geleceği de bunu zorunlu kılıyor.
- Korona salgını, bu noktada bir fırsat mı?
- Bu küresel salgın geçmişteki yaşam biçimlerinin, uygulanan sistemlerin insanları mutlu etmediğini çıplak bir şekilde ortaya koydu. Bizim yeni düşünceler geliştirmemize, meselelere yeni bir ufukla bakmamıza imkan sağladı. Bakın bir virüs neler yaptı tüm insanlığa? Ki daha ne virüsler var dünyada.
Çevreye duyarsız, doğaya sürekli zarar veren bir yaşantıdan vazgeçmemiz gerekiyor. Salgının küresel maliyetinin 8 ila 16 trilyon dolar arasında olacağı öngörülüyor. Yani bu gidişat iyi değil. İnsanların gelir elde etme ve tüketim odaklı yaşantı yerine kolektif mutluluğu öne çıkaran bir yaşam modeline geçmesi gerekiyor.
Yani dünyayı koranavirüs olmadan önceki haline mi geri götüreceğiz, yoksa, dünyayı yeniden mi tasarlayacağız?
Karar tamamen bizim. İşte bu kararı verirken ben de bir sistem önerisinde bulunuyorum.
- Ne yapmamız gerekiyor?
- İnsanlığın egoizmi, hedonizmi, çatışmayı, ırkçılığı, savaşı seçmemesi lazım. Seçmiyor da zaten seçtiriliyor.
Bakın küresel korona salgını sırasında savaşlar durdu. Demek ki durabiliyormuş.
Savaşı kim ister, silah lobileri.
Onlar her yıl 2 trilyon dolar silah satacak mekanizmaları oluşturuyorlar.
Oysa insanlığın sınırsız isteklerini bırakacağı bir ruh halini, dayanışmayı, işbirliğini, iyiliği, barışı seçmesi gerekiyor. Ve gelinen noktada bu zorunluluktur artık.
Hepitalizm de bunu önerdiğimiz yaklaşımın genel adı.
840 MİLYON İNSAN AÇ
- Nedir kolektif mutluluktan kastınız? - Hepimizin ortak mutluluğu. Çevreye saygılı, doğayla bütünleşerek geliştireceğimiz yaşam modeli herkesi mutlu eder. Tüm dünyadaki sosyo ekonomik eşitsizlik, gelir adaletsizliği, güç savaşları, bunların ortaya çıkardığı küresel sorunlar hepimizi mutsuz ediyor. Mesela bu gelir adaletsizliğinin yarattığı öfke, ırkçılığı, ayrımcılığı körüklüyor. Ve bunun önüne de geçilemiyor. Yahu sistem açlığa çare bulamıyor. Dünyada yılda 4 milyar ton gıda üretiyoruz. Üretilen gıdanın 1.3 milyar tonunu israf ediyoruz. Bu israfa karşılık, dünyada 840 milyon insan aç. 840 milyon insanın ne kadar gıdaya ihtiyacı var biliyor musunuz? İsraf edilen 1.3 milyar ton gıdanın üçte biri. Sistem bu sorunu çözemiyor ama. Şimdi sen, ben, hepimiz birileri açken nasıl mutlu olabiliriz ki?