Siz de kış geldiğinde roman okuyanlardan mısınız? Ben öyleyim. Aklınıza hemen kış romantizmiyle ilgili sahneler gelmesin. Daha çok mevsime özgü bir seçim bu. Elimin altında illa ki bir roman olsun, gidip gelip onun sayfaları arasında dolaşayım, hiç tanımadığım yeni insanlarla tanışayım isterim. Üstelik evde daha çok vakit geçirmenin de bu tercihimde etkisi büyük. Sanırım hiç olmadığı kadar hikâyelere ihtiyaç duyuyoruz. Üstelik her tarafımız hikâyelerle çevriliyken bile.
Bugünlerde de masamda birçok kitap duruyor ve bu kitapların büyük kısmı elbette roman. Akşamlar Artık Serin, Bilgehan Uçak'ın romanı. Daha önce Futbol mu, Yok Daha Neler ve Operada Mücella Suzan kitaplarıyla bildiğimiz Uçak'ın ilk romanı. Bilgehan'ın futbol kitabını okumadım ama Operada Mücella Suzan'ını büyük bir keyifle okuduğumu söyleyebilirim. Kitapta Reşat Nuri Güntekin'i merkeze alarak ilerleyen Uçak, bizi Güntekin'in dünyaları arasında dolaştırmıştı. Büyük bir kazı çalışmasıydı bu anlamda. Son yıllarda Geoff Dyer, Sebald gibi yazarlardan alışık olduğumuz, bizde de Selim İleri üstadımızım temsil ettiği bir yazım deneyimi bu. Deneme mi deriz, araştırma mı; biyografi mi deriz gezi metni mi çok emin olamamakla birlikte, türler arasındaki o geçişken alanın okura verdiği keyfe talibim ben. Uçak'ın Operada Mücella Suzan'ı da öylesi içeriden bir metindi. Şimdi bir romanla karşımızda Uçak. Doğrusu biraz hüzünlü. Ama severek okunan imkânsız bir aşk hikâyesi. Kolayca okunan bir dili var Uçak'ın. Hiç öyle lafı dolandırmadan, lezzetli bir Türkçe ile yazıyor. Okuması keyif verdiği kadar, gözlem yeteneği ve anlatma aşkı da insanı fazlasıyla doyuruyor. Bir 'ıssız adam' olan fotoğrafçı Selim yakın bir arkadaşının düğününde Müjgan'la tanışır. Ama nasıl bir tanışmak... Hemen fırtınalı bir aşka dönüşen, tutkulu bir birliktelik çıkar ortaya. Müjgan'ın annesi, üst komşusu Türkan ve günlüğü ve Sahir Kırtay. Bütün bunların ortasında kalan 'iyi aile çocuğu'Selim. Sanki kahramanların hepsi bir tiyatro sahnesinde olduğu gibi kendi sıralarını bekliyor. Uçak, karakterlerini hemen tanıtmıyor bize. Hikâyeye her katılan isimle birlikte yeni yeni karakterlerle tanışıyoruz. İmkansız aşk çerçevesinde başlayan roman girift konulara girmekten çekinmeden ilerliyor. Ha deyince filme de çekilebilecek görselliğiyle Akşamlar Artık Serin'i doğrusu çok sevdiğimi söyleyebilirim.
Patti Smith'ten nüktedan bir kitap
Masamdaki bir diğer kitap Patti Smith'in Maymun Yılı. Smith'i rock müziğin en önemli kadın yıldızlarından biri olarak biliyorum ben. Elbette hakkındaki efsaneler ve diğer önemli rock müzisyenleriyle olan aşkları... Öte yandan Çoluk Çocuk'la başlayan yazı serüveni de bir hayli dikkat çekici. Çünkü Smith, Bob Dylan ve Leonard Cohen gibi şair müzisyenlerden. Çoluk Çocuk'un otobiyografik yanı, 60'lı yıllar, Chelsea Hotel ve beatnikler... Smith'in dilinde, şarkıları gibi şahesere dönüşmüştü o kitap. Sonraki yazdıklarını da okudum. Ne yalan söyleyeyim, Çoluk Çocuk kadar keyif vermedi bana. Çoğunluğu günlük olan o kitaplar, kendi hayatının karanlık sayfalarına eğilmeyi seven Smith'in bir tür yazar olma alıştırmaları gibiydi. Maymun Yılı da daha önceki metinlerini hatırlatmakla birlikte, o kitaplarından özellikle ironik tarafıyla ayrılmayı başarıyor. Elinde bir polaroid makine var Smith'in. Çektiği naif ve zarif fotoğrafları sayfalara karıştırmış. Eh, dili de artık fotoğraf makinesi gibi ayrıntıları daha yakından gösteren ustalıklı bir hale bürünmüş. Yeni yılın beklenmeyen keşifleri, gerçeküstü olayların olması ve müzmin meraklı Smith'in yaşamın girdabındaki değişimlerle boğuşması. Okuması keyifli olmakla birlikte yer yer diğer kitaplarındaki tekrarları hatırlatınca sıkıcı bir hale de bürünebiliyor. Çok şey vaat etmese de, hem yer yuvarlağının farklı köşelerini hem de zihninin karanlık odalarını turlamayı seven Smith'in 'sihirli' yolculuğuna katılmak okura değişik bir okuma deneyimi sunabilir.
Kadimzamanlar ve diğer vakitler
Masamdaki son kitap ise ülkemizde artık iyice tanındığını düşündüğüm Nobelli Olga Tokarczuk'un Kadimzamanlar ve Diğer Vakitler'i. Tokarczuk'un dili, mitleri küçük masallara dönüştüren, gerçekleri kendi yeni gerçekliğine çeken renkli bir dil. Hem coğrafyasını andırıyor hem de kendine başka başka coğrafyalar üretiyor. Büyülü gerçekçi dedikleri akıma yakın bir yazar Tokarczuk. İklim ve kadın meseleleri, dünya savaşı, annelik babalık, çocuklar, ihtiyarlar, gezegenimizin geçmişi ve geleceği, tabiat... İlgilenmeyi sevdiği konular arasında. Özellikle Kadimzamanlar ve Diğer Vakitler bana hemen Marquez'in baş yapıtı Yüzyıllık Yalnızlık'ı hatırlattı. Gerçeküstü bir köy Kadimzamanlar... Vakit İkinci Dünya Savaşı gibi gözükse de zamanlar arasında dolaşıyor Tokarczuk. Kadimzamanlar'ın her sakini kendi hikâyesini anlatıyor çünkü. Bir taraftan da zamanın kaderi yazılıyor görünmeyen eller tarafından. Akıcılıktan uzak bir metin olsa da, Tokarczuk'un dokunaklı anlatım biçimi sayesinde iyi bir roman okuduğunuz hissi yaşatacaktır size Kadimzamanlar ve Diğer Vakitler.