"Okuru kendine tutsak eden, dahice bir roman" Kapağında çok sevdiğim yazar Nick Hornby'nin bu değerlendirmesini görünce David Nicholls'ın Bir Gün adlı romanına kayıtsız kalamıyorum. Epsilon tarafından Türkçe yayımlanan Bir Gün'ü soluksuz okuyup bitirdiğimde ise heyecanla yakın bir arkadaşımı arayıp romanın beni ne kadar etkilediğini anlatmaya başlıyorum. Beni bir süre dinleyip "Biliyorum bu romanı. Filmini izlemiştim" diyor. Google girip filmle ilgili bilgilere ulaşıyorum. Lone Scherfig'in yönettiği 2011 tarihli filmde Anne Hathaway ve Jim Sturgess başrolleri paylaşmış. Kafamda canlandırdığım Emma ve Dexter'la ünlü oyuncuları eşleştirmeye çalışıyorum, çok da içime sinmiyor. Filmi ıskaladığım ve önce romanı okuduğum için mutluyum. Üzerimde bıraktığı etkinin sürmesi için romanla arama hiçbir şey girmemeli…
GÜÇLÜ SEVGİ BAĞI
David Nicholls, romanları bugüne kadar 8 milyondan fazla satmış bir yazar. Üçüncü romanı Bir Gün, 2010 yılında Galaxy Yılın Kitabı ödülünü aldı.
Hikaye, Emma ve Dexter'ın 1988 yılında 15 Temmuz, Aziz Swithin Günü'nde tanışmasıyla başlıyor. Artık üniversite bitmiş, ikisinin de önünde onları bekleyen upuzun bir hayat vardır. Gelecek tüm olasılıklarıyla Dexter'ı heyecanlandırırken Emma'yı ise belirsizliğiyle endişeye sürükler. Birbirinden farklı iki karakter arasında o gün doğan sevgi ise sonrasında farklı yollara gitseler de onları bir şekilde bir arada tutar.
Emma'nın üniversite sonrası hayatı hayal kırıklıklarıyla başlar. Kendini Londra'nın kuzeyinde bir Meksika restoranında çalışırken bulur. Dexter için ise hayat tam da hayal ettiği gibi gider. Televizyon sunuculuğu ona hatırı sayılır bir şöhret getirmiştir.
Emma birkaç yıl sonra kendini restorandan kurtarıp öğretmenliğe başladığında hayatı da yavaş yavaş yoluna girer. Bir erkek arkadaşı bile olur.
Dexter ise kariyerinin zirvesindedir ve güzel kadınlar eşliğinde çılgın yaşamına devam etmektedir. Bu hayat bir yandan da onu bencil birine dönüştürür. Bu bencillikten nasibini alan Emma sonunda yine bir 15 Temmuz günü isyan eder: "Dexter seni çok seviyorum. Çok, çok seviyorum ve herhalde hep de seveceğim. Ama artık senden hoşlanmıyorum. Üzgünüm."
O gün her şey bitmiş gibi görünse de ikilinin ilişkisi sonraki yıllarda karşılaştıkları başka zorlukları da bir şekilde aşmayı başarır. Dexter evlenir, Emma romanları çoksatan bir yazar olur.
Peki çok geç olmadan Emma ve Dexter gerçek anlamda bir araya gelmeyi başarabilir mi?..
Kavgalar, bir türlü dile getirilemeyen duygular, kaçan fırsatlar… David Nicholls, 20 yıla yayılan bu dalgalı ilişkiyi tek ve özel bir gün üzerinden anlatıyor. Her yılın 15 Temmuz'unda Emma ve Dexter'ın hayatını okurla paylaşıyor. Kahkaha ve gözyaşı ile sınanan ilişki okuru da duygudan duyguya sürüklüyor.
YAZGIMIZIN YÖNÜ
David Nicholls romanına çok sevdiği yazar Charles Dickens'ın Büyük Umutlar romanından alıntıyla başlıyor:
"Unutulmaz bir gün oldu, bu benim için, çünkü bende büyük değişimler yarattı. Zaten herkesin yaşamında böyle olmaz mı? Yaşamınızdaki sayılı günlerden bir tekini silin… Yazgınızın yönü kim bilir nasıl değişik olurdu! Bunu okurken bir dakika durun, sizi çekip götüren zinciri düşünün: ister demirden olsun ister çiçeklerden ister dikenlerden örülü olsun… O unutulmaz günlerin birinde ilk halkası yaratılmasaydı bu zincir belki de size ve yaşantınıza hiç dolanmayacaktı!"