Pul koleksiyonu yapmadım ama yakın arkadaşlarımdan birisi ortaokul öğretmenlerimizin yönlendirmesiyle bu tutkulu dünyaya adım atmıştı.
Onunla sıkça postaneye giderdik, koleksiyonunu oluştururken nasıl titizlendiğini hâlâ hatırlarım. Biraz da bu yüzden bir yerde pul görünce ilgilimi çeker.
Can Yayınları'ndan çıkan Süleyman Bulut ve Hacı Bulut'un Pullarla Atatürk: Hayatı ve Mücadelesi kitabını da çocukluktan kalma o naif hevesle incelemeye başladım. Fakat pullardan birinde dikkatimi bir şey çekti. Mustafa Kemal Atatürk'ün doğum yılı 1880 olarak yazıyordu.
Şaşırdım! Yanlışlık mı yapıldı diye düşündüm. Saydım kitapta yer alan altı pulda Atatürk'ün resminin altında doğum ve ölüm tarihleri 1880-1938 olarak yer alıyordu. Altısı da yanlış olamazdı. Peki ama devletin resmi pulunda neden Atatürk'ün doğum tarihi 1881 yerine 1880 yazılmıştı? Acaba hepimizin bildiği "Atatürk 1881'de doğdu" bilgisi yanlış olabilir miydi?
Derin bir tarih tartışmasının içine düşeceğimden habersiz Süleyman Bulut'u aradım. Süleyman Bey "Bu gerçekle 15 yıl önce karşılaştığım zaman sizin gibi çok şaşırmıştım" dedi. Atatürk'ün doğum yılı konusunda tarihçiler arasında yaşanan tartışmayı anlattı. Hatta bu tartışmanın Atatürk hayattayken başladığını söyledi.
Süleyman Bey, koleksiyonundaki kayıtlara baktı "Bizim kitapta kullandığımız Atatürk'ün doğum yılını 1880 yazan pullar 1939'da Ata'nın ölümünün birinci yıldönümünde basılmış" dedi. "Yani devlete göre 1939 yılında Atatürk'ün 1880'de doğduğu düşünülüyor. Böyle mi anlamalıyım" dedim. Güldü "1936'da İngiltere kralı 8. Edward Atatürk'ün doğum gününü kutlamak ister. İngiliz Büyükelçiliği bizim Dışişleri Bakanlığı'na başvurup Ata'nın doğum tarihini sorar. Onlar da cumhurbaşkanlığına durumu iletir. Cumhurbaşkanlığı'ndan verilen resmi yazıda 19 Mayıs 1881 yazar. Yani o yıllarda devletin bile doğum tarihi konusunda kafasının karışık olduğunu anlıyoruz. Fakat sonra 1881 olarak kabul görmüş ve öyle bugünlere gelindi" dedi.
NEDEN 1881 TARİHİ DÜZELTİLMİYOR?
Bu durumun üzerinden çok geçmeden #tarih'in kasım sayısına göz gezdiriyordum. Necdet Sakaoğlu'nun yazısının başlığı görünce kalakaldım: "1881'de doğdu bilgisi neden düzeltilmedi?"
Sakaoğlu "Atatürk'ün doğum tarihi 1930'lara kadar kitaplarda, pullarda, 1880 olarak geçiyor, kabul ediliyordu. Atatürk'ün yaşam öyküsü, doğum-ölüm tarihleri arasında en doğru çalışacak kurumlar ve bilim insanları, çalışacak arşiv ve kaynaklar varken, hâlâ kaynağı bilinmeyen 1881'i benimsemek nedendir?" diye soruyordu.
Süleyman Bulut, Atatürk'ün doğum tarihi konusundaki karışıklığın nedeninin (tarihçilere göre), takvim değişikliğinden kaynaklandığını anlatmış "O dönem kullanılan hicri ya da rumi takvime göre bilinen bir tarihi miladi takvime çevirirken yaşanan sıkıntıların bu karışıklığa neden olduğu söylenir" demişti.
Ama Sakaoğlu yazısında bu savın çok ciddiye alınmayacağını dile getiriyordu. Ve "Yakında yayımlanacak Atatürk ve İstanbul adlı kitapta bu büyük insanın doğum tarihi belgeleriyle açıklanacaktır" yazıyordu.
Aklıma Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sözü geldi: "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır." Galiba durum tam da Atatürk'ün dediği gibi şaşırtacak bir mahiyet almaya doğru gidiyor.
'En büyük eleştirmen halktır'
İncecik bir kitap Lacadio Hearn'ın Okuma Üzerine denemesi. 75 sayfa. Bir göz gezdireyim dedim, bir solukta bitti. Fırat Çakkalkurt'un çevirisiyle yayımlanan kitapta yazar, okuma eylemi üzerine deneyimlerini ve gözlemlerini aktarıyor. Kendisi 1904'te vefat etmiş ama yazdıkları bugün bile geçerli. Bir örnek: "Nihayetinde eleştirmenlerin en büyüğü halktır, o günün ya da o neslin halkı değil, yüzlerce yıllık halktır; zamanın berbat imtihanına tabi tutulan bir kitap hakkındaki ulusal görüş ya da bireysel görüş birliğidir. İtibar eleştirmenler tarafından değil, yüzlerce yıl biriken bireysel görüş tarafından verilir."
Varol'un Âşıklar Bayramı beyazperde yolcusu
Kendi kuşağının önemli yönetmenlerinden biridir Özcan Alper. Edebiyata olan düşkünlüğü de bilinir. Buna rağmen filmografisinde hiç edebiyat uyarlaması yoktur. Bu da bana şaşırtıcı gelmiştir çoğu zaman. Meğer yargıda bulunmak için erkenmiş. Alper, Kemal Varol'un Âşıklar Bayramı romanını sinemaya uyarlayacağını açıkladı. Çalışmaya da başlamış. Senaryoyu yazarla birlikte yazmışlar. Filmin önümüzdeki yıl çekilmesi planlanıyor. Uzun yıllar hiç görüşmeyen baba-oğulun zorunlu yolculuğunu anlatan roman, 2019'da Dünya Kitap Yılın Kitabı seçilmiş, bu yıl da Attila İlhan Roman Ödülü'nü kazanmıştı. Ne diyelim, sinemacılarımız daha çok edebiyata yüzlerini dönseler galiba daha iyi olur sanat dünyamız için…
O parçaların hikayesini öğrenmek ister misiniz?
Usta müzisyen John Coltrane ile özdeşleşen, Richard Rodgers'in bestelediği My Favorite Things parçasını, sıklıkla dinlesem de hikayesini bilmiyordum. Bu caz klasiğinin, Broadway şovu The Sound of Music'te (1959) popüler hale geldiğini, sonra da şovun 1965'te Robert Wise tarafından aynı isimle sinemaya uyarlandığını ve şarkının da ABD'de dillere pelesenk olduğunu Alfa Kitap'tan çıkan Caz Standartları kitabından öğrendim. Meğer Coltrane bu şarkıyı muhteşem yorumuyla caz dünyasına taşımış ve ölene kadar da çalmış. Hatta şarkının caz yorumu öylesine güçlü hale gelince hikayesi de gölgede kalmış. Ted Gioia'nın yazdığı kitapta onlarca caz klasiğinin hikayesi anlatılıyor. O muazzam bestelerin gölgede kalmış hikayelerine meraklıysanız, tavsiye ederim.