Türkiye'nin iddialı yayınevleri arasında bulunan Everest Yayınları'nda geçtiğimiz günlerde bir görev değişikliği oldu. 2013'ten bu yana başarılı bir şekilde yayınevinin yayın yönetmenliğini yürüten Cem İleri görevinden ayrıldı. Yerine de yayın yönetmenliğini olarak Saadet Özen geldi.
Özen yıllardan beri yayın dünyasının içinde olan bir isim. Yazar, çevirmen, editör olarak pek çok esere imza attı. Ama geniş kitleler onu daha çok kültür, tarih alanında, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlardan tanıyor. Ki öyle paylaşımlar yapıyor ki, bazen gündem oluyor. Mesela Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Gebze'de gazetecilerle buluşmasının video kaydı paylaşımı çok ses getirmişti. Açıkçası Özen'in bu özelliğini bilenlerin onu Everest Yayınları Yayın Yönetmeni olarak görmesi biraz sürpriz oldu. Meğer kendisi için de öyle olmuş. Bir yayınevindeki kitap bolluğunun nasıl onun fikrini değiştirdiğini kendisinden dinlemek epey keyifliydi.
Saadet Özen ile yeni görevini, Everest'te neler yapmayı planladığını, pandemi sürecinde yayın dünyasında yaşananları konuştuk…
- Siz sanat tarihi okudunuz diye biliyorum. Tarih alanında da akademik kariyerinize devam ediyorsunuz. Hem sanat tarihi hem de tarih alanında önemli işler yapıyorsunuz. Yayın dünyasıyla düzeltmen, çevirmen, editör olarak ilişkiniz var elbet. Fakat yayın dünyasında yaptıklarınız asıl işlerinizin biraz gölgesinde kalıyor sanki. Bu açıdan hiç günün birinde bir yayınevinin genel yayın yönetmeni olacağız aklınıza gelir miydi?
- Aslında sanat tarihi değil arkeoloji okudum. Sonra kronolojide ileriye doğru büyük bir sıçramayla Osmanlı dönemine, 19. ve 20. yüzyıla geçtim, şu an bu zaman diliminin meseleleriyle doktoraya devam ediyorum. Öğrencilik bana göre hayatın doğal, daimi bir parçası, yani bir gün bu bitecek ve iş başlayacak diye düşünmedim hiç, dolayısıyla okul ve iş hayatım hep yan yana ilerledi. Okullara devam ederken sekiz yıl kadar Can Yayınları'nda editörlük yaptım, serbest çalışma kararı aldıktan sonra da editörlüğe ve çevirmenliğe devam ettim. Bununla birlikte böyle bir görev hiç aklımda yoktu, hatta daha çok Afrika'da, Senegal'de, domates yetiştirmekle meşguldüm.
- Peki nasıl gelişti bu süreç?
- Aslında bu işi yapabileceğimi düşünüp teklif eden, Everest'i de bünyesinde barındıran Alfa Grup oldu. İstanbul'da bulunduğum bir zaman, Alfa Kitap Yayın Yönetmeni Mustafa Küpüşoğlu arayıp eski bir çevirimi basmayı düşündüklerini söyledi. Sözleşme imzalamaya geldiğimde de Alfa Grup'un kurucuları Vedat ve Faruk Bayrak'tan aniden böyle bir teklif geldi. Belli ki değerlendirmişler, düşünmüşler, ben de epey düşündüm, danıştım, kitapları ve yayınevi hayatını özlemişim ki kabul ettim. Bunda galiba şu etkili oldu: Alfa'nın alt katları dağıtım bölümüne ait, dolayısıyla her yer kitap dolu. Asansörlerle pek aram yok, üçüncü kata kitapların arasından geçerek, merdivenden çıktım. Kitap yığınlarını gördükçe galiba eski yayınevi anıları canlandı, asansörle çıksam belki teklifi başka bir havayla dinleyecektim. Kitap yığınları sebebim oldu.
- Bu göreve gelmeden önce bir okur olarak Everest Yayınları'nı, nasıl tariflerdiniz?
- Everest'e ilk kurulduğu zamanlarda birkaç kitap çevirmiştim. Sonradan çalışmasak da hep takip ettiğim yayınevleri arasında kaldı. Zevklerimiz, beklentilerimiz büyük oranda örtüşüyor. Çevirilerde, Cem İleri'nin bıraktığı katalogda, özellikle Modern Klâsikler ve Denemeler dizilerini önemli buluyorum. Türkçe kitaplarda, tanınmış, sevilmiş yazarların bir araya gelmiş olmasını, bunun yanı sıra İlk Roman Ödülü'nü, genç öykücülere, romancılara yer açılmasını hep takdir ediyordum.
- Takip edebildiğim kadarıyla bir iş yaparken popülizme yüz vermeden kaliteli bir eser koyma çabanız var. Ayrıntılar konusunda çok titizleniyorsunuz ve bir meseleyi ele alırken enerjik yaklaşım sergiliyorsunuz. Bu iş yapma haliniz yayın yönetmeni olarak nasıl yansıyacak yayınevine?
- Yayınevinin bugüne kadarki yaklaşımlarına hakim olabilmek için her gün rastgele kitaplar seçip okumaya gayret ediyorum, bunun üzerinden çeviri, editörlük ve düzeltilerle, yani içerikle ilgili standartlarımızı oluşturmaya çalışıyoruz ki yazı faaliyetinde bu çok kolay değil, beklentileri ortaya koyacak dili kurmak başlı başına hepimiz için bir eğitim. Bir kere belirledikten, mutabık kaldıktan sonra bunlardan taviz veremeyiz. Sürecin yürümesi için de disiplin şart. Bunun için herkesin belli bir saatte belli bir yerde olması gerekmiyor, ama işlerin net tanımlanması, takvimlerin oluşturulması ve sıkı takibi temel koşul. Bu da yeni iş bölümleri, yeni görevler, iş birlikleri ve çalışanlar anlamına geliyor. Aslında bu düzenin eskiye göre farklı olup olmadığını birlikte çalıştığım arkadaşlarıma sormak gerek. Bir fark olup olmadığını onlar bilir, bana sorarsanız bugüne kadar bütün ekip çalışmalarında benimsediğim, aslında her işte geçerli temel mantık ve yöntemlerle hareket etmeye çalışıyorum.
- Pandemi süreci her alanda olduğu gibi yayın dünyasında da etkili oldu. Birçok alanda köklü değişikliklere gebe bir süreç yaşıyoruz. Siz tam da böyle bir süreçte yayın yönetmeni oldunuz. Bu sürece yayın dünyası adına nasıl bakıyorsunuz ve bu süreç size istediklerinizi yapma noktasında bir engel teşkil eder mi yoksa krizi fırsata çevirmek olarak mı görmek gerekir?
- Pandemi koşulları yayıncılık için bir fırsat da bir kriz de olabilir, aslında bütün dünyada yayıncılar her ikisini aynı anda yaşıyor gibi görünüyor. Everest'te de elbette aksayan işler olmuş, oluyor da, ancak bir yandan da dönemin imkanlarından azami seviyede yararlanmaya çalışıyoruz. Özellikle uzaktan iletişim ve çalışma ortamı, yayıncılık gibi bir alanda okurla buluşmak, aynı zamanda kadroyu nitelikli isimlerle genişletmek için fırsat sunuyor. Uzaktan çalışma yöntemlerini ve teknolojisini yıllardır çok sıkı takip ediyorum, çünkü ben zaten böyle çalışıyordum, şimdi bunu Everest'i zenginleştirmek için kullanmaya çalışıyoruz.
- Fernando Pessoa, Amin Maalouf, Jose Saramago, Albert Cohen gibi yazarların kitaplarını Türkçeye çevirdiniz. Sizin favori yazarlarınız hangileri acaba?
- Saramago, bana göre hep ayrı bir yere sahip. Çağın bir bilgesiydi, çevirmek de okumak da çok zenginleştirici. Öte yandan –çevirdiklerimin dışındaki kitapları kast ederek söylüyorum- favori yazar demeyelim aslında, çünkü her yazarın denk düştüğü bir okurluk-zamanı var. Yıllardır tarih ve sinema metinlerine çok daha fazla vakit ayırdığım için edebiyattan kısmen uzaklaşmıştım, şimdi bu geri dönüş çok büyük bir mutluluk veriyor. Sözgelimi Everest vesilesiyle Hasan Ali Toptaş, Seray Şahiner, Mehtap Ceyran, Banu Özyürek, Murat Özçelik, Kemal Varol, şu sıra Edebiyat Dersleri'ni yayınladığımız, bir kitabını da ocakta çıkaracağımız Cortazar'la, Georges Perec'le, Deborah Levy gibi bir öykücüyle karşılaşma ya da yeniden karşılaşma zamanıymış.
KADINLARIN, GENÇ YAZARLARIN SESİNİ DUYURMAK ÖNCELİĞİMİZ
- Everest Yayınları iddialı bir yayınevi, yayın yönetmeni olarak Everest Yayınları'na nasıl bir katkı sunmak daha açık ifadeyle nasıl fark yaratmak niyetindesiniz?
- Gelir gelmez koordinatör arkadaşımız Eyüp Tosun'la ve editörlerimizle konuştuk, o günkü durumu onlardan dinledim, niyetlerimi anlattım, birlikte bazı yeni hedefler belirledik ve kararlar aldık. Adım adım ilerlemeye çalışıyoruz. İlk olarak yapıyı sağlamlaştırmaya, işleyen, süreci ve sonucu kontrol edebileceğimiz bir sistemi oturtmaya yöneldik. Bir taraftan da, diğer yayınevlerinin kataloglarına, kitapların seyrine bakarak yayın stratejimizi belirliyor, yeni kitaplar, diziler üzerine düşünüyoruz. Hem çeviri hem telif yapıtlarda kadınların, genç yazarların sesini daha fazla duyurmak önceliğimiz, bunu baştan duyurmuştum zaten. Bunun yanı sıra güncel tartışma konuları üzerine de kafa yoruyoruz. İşleyişin ve kataloğun yeniden düzenlenmesi, kısa vadedeki hedefimiz. Orta vadeli hedef, Everest'i dışarı açmak, yazarları, çevirmenleri, editörleriyle, barındırdığı birikimi dışarıda daha görünür hale getirmek. Bu doğrultuda ilk adımları attık. Uzun vadede ise amacımız Everest'in bir bütün olarak yazarları için iyi bir 'editör' olarak bilinmesini, bu yönüyle öne çıkmasını sağlamak, bu da yeni yazarların yanı sıra yeni editörlerin, çevirmenlerin, grafikerlerin yetişeceği kanallar açmayı, farklı kurumlarla ve uzmanlarla iş birliklerini gerektiriyor. Henüz zayıf, belirsiz olsa da bu konuda bazı fikirlerimiz, girişimlerimiz var. Genel olarak yayın hayatımız için böylesi bir yenilenmeye ve zenginleşmeye ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
NE ÖĞRENİYORSAK AKTARMALI VE AKTARILANA DİKKAT ETMELİYİZ
- Kültür, sanat ve tarih alanındaki yetkinliğiniz Everest'te nasıl meyveler verecek?
- Yetkinlik diyebilir miyiz bilmiyorum, daha ziyade, bugüne kadar olduğu gibi bildiğim, içinde yer aldığım bütün alanları birbirine bağlamanın verimli olacağını düşünüyorum, diyelim. İçeriklerimizi editörlerimizle belirliyoruz, yani ilgi alanlarımı kataloğa dayatmak gibi bir durum olamaz. Bununla birlikte gerek varolanı güçlendirmek gerek amaçlarımıza uygun iş birlikleri için birikimden faydalanmaya çalışacağız. - Twitter'da özellikle tarih, kültür alanında kıymetli paylaşımlar yapıyorsunuz. Bu tür paylaşımlarınızı devam ettirecek zaman bulabilecek misiniz? Çünkü bu paylaşımlar da belli bir araştırma sonucu yaptığınız şeyler… - Devam edecek elbette, yayıncılık ve edebiyat beni zenginleştirdikçe bu paylaştıklarıma da yansıyacak. Ne öğreniyorsak aktarmalı ve aktarılanlara dikkat ederek öğrenmeliyiz, Twitter bunun için çok uygun bir mecra.