Japon edebiyatı, Japonya ve Türkiye arasındaki gerek kültürel benzerlikler, gerek tarihi dönüm noktalarında aldıkları konumlar ve gerekse dostluk ilişkileriyle ülkemizde dönem dönem varlığını hep hissettirdi. Yine de Türk okurunun nezdinde, kendisine olan ilgiyi özellikle son birkaç yılda bir hayli artırdığını fark etmek mümkün. Yeni çıkan kitapların Türkçeye kazandırılmasıyla aradaki zaman azalıp, okuyucuya güncel ve direkt aktarım sağlandıkça, klasikleşmiş eski kitaplara olan alâka da yükseliyor.
Tam da bu noktada "Duygularıma tercüman oldun" lafzını ete kemiğe büründüren, Hüseyin Can Erkin'i anmadan geçmek olası değil. Yazar bize kitabın ya da yazının yabancılığını isim ve mekânlarla, belki dipnotlarla hatırlatırken, çevirmen bizi usulca yerlileştirir ve metne olan güvenimizi artırır. Biz bu dil mühendisliğinin müthiş zekâsını zamanında olmasa da illa ki anlar, kitap seçerken çevirmenine de bu yüzden dikkat ederiz. İtimadımızın tamamlanmasını sağlayan "Japonca aslından çeviren" ibaresinin karşısında H. Can Erkin'i görmek, okuyucu için şanstır. Japonya'nın ilgi gören yazarlarından Sosuke Natsukawa'nın kalemi, H. Can Erkin'in çevirisiyle geçtiğimiz ay Turkuvaz Kitap'tan çıkan Kitapları Kurtaran Kedi daha şimdiden takdirleri topladı bile.
BİLGE BİR KEDİ, CESUR BİR GENÇ…
Japon edebiyatından okuduğum son kitap Yoko Tawada'nın Tokyo'nun Son Çocukları'ydı. Kovid salgınının başladığı zamanlarda hayatımıza giren bu distopik romanı manidarlığından mütevellit ön sıralarda tutacağım. O zamandan bu zamana şimdi elimde bir Sosuke Natsukawa romanı: Kitapları Kurtaran Kedi. Ne zaman ayrıcalığı olduğunu hissettiğim kitapları elime alsam, ondan izler taşıyan bir önceki kitapla arasında illa ki bir irtibat kurarım. Tokyo'nun Son Çocukları'ndan sonra Kitapları Kurtaran Kedi'de de bir dedetorun hikâyesi var ve bu hikâyede de fantastik ögeler esere nitelik kazandırıyor. Sahi, gerçekten konuşan bir kediyle türlü maceralara atılsak nasıl olurdu? Kendinden emin, vakur ve bilge bir kediyle… Hem de hayatımızın mihenk taşlarını oluşturan kitaplar uğruna…
GÜÇLÜ ÖYKÜLER, GÜÇLÜ DOSTLAR
Kitapları Kurtaran Kedi, Sheakespeare'den Wordsworth'a, Dumas'dan Faulkner'a, Hemingway'den Golding'e uzanan dünyanın isim yapmış hemen hemen tüm yapıtlarını bir arada tutan Natsuki Kitabevi'nde geçiyor. Annesi ve babası ölünce dedesinin yanına yerleşen Rintaro'nun yalnızlığına bir de dedesinin yokluğu eklenince, bu genç lise öğrencisi, hem içine hem de kitabevine kapanıyor. İnsanların bulmakta zorlandığı eserler mütebessim bir ifadeyle Rintaro'ya bakarken, o da bu kitaplara ev sahipliği yapmanın ayrıcalığını yaşıyor içinde. Aklında hep ''Kitapların gücü vardır'' diyen ve devam eden dedesi: "Yılları aşarak gelen kitapların, o zaman ölçüsünde gücü olur. Bu güçlü öyküleri ne kadar çok okursan, o sayıda güçlü dostlar edinmiş olursun."
LABİRENTLERE YOLCULUK
Kendisi için sığınak, kaçıp kurtulmak için gidilen bir tapınak gibi olan Natsuki Kitabevi'nden ayrılmak Rintaro için çok zordur; çünkü dedesinin ölümüyle çıkıp gelen halası, onu şehirden alıp yanında götürmek istiyordur. "Bu hiç olmadı dede'' diye mırıldanırken, başka bir mırıldanmayla karşılaşır, "Çok kasvetli bir yer burası!'' Kimdi bu? Sarı çizgili, tıknaz, çok bilmiş bir tekir kedi! Şaşkınlık veren türlü bilgiçliklerinden dahası, "Bir yerde çok sayıda kitap kapalı kaldı, kapalı kalan kitapları kurtarmamız gerek. Bana yardım et'' demesi; ama yok yok daha da fazlası, Rintaro'yu etkilemeye çalışırken Küçük Prens'ten alıntılar yaparak genci iyiden iyiye hayrete düşürmesi… "İkinci patron'' diye seslendiği Rintaro'yla entelektüel bir hasbihâl iyi olurdu, ama şimdi Natsuki Kitabevi'nden labirentlere uzanan bir yolculuğa çıkma ve kitapları kurtarma vaktidir…
GİZLİ KAHRAMAN: DEDE
Ayda yüz kitap okuyan bir 'Efendi'nin, okuduğu kitaplara bir daha dönüp bakmaması ve daha kapağı açılmamış kitapların kilit altında sırasını beklemesi Rintaro'nun labirentteki ilk imtihanıydı. Kendi ayaklarıyla yürümeyi unutan bir kitap kurduna atıfta bulunan dedesini ve onun sözlerini hatırlamak, bu cesur gencin Efendi karşısında galip gelmesini sağlarken sırada başka kurtuluşların olduğunu bilmiyordu. Beethoven'in 9. Senfonisi'ni dinleyerek 'kitap okumaya zamanı olmayan' insanlar için tüm eserleri kırpıp biçerek 'bir cümleye' indiren bilim adamını vazgeçirmek var daha. Adını Dünya Birincisi Kitabevi koyup, olur olmaz her metni popüler kültüre hizmet etmek için kitap çöplüğü imparatorluğu kuran bir tüccara başkaldırı var sonra… Kitapları Kurtaran Kedi, her bir labirentteki öyküsü ve mesajlarıyla günümüz insanlarının kitaplarla olan mekanik ve zoraki bağını, okuyucunun yüzüne çarpıyor bir nevi. Bu kurtarma operasyonunun aslında üçüncü ve gizli kahramanı Natsuki dedenin söylediği gibi oysa, ''Kitap okumak, dağa tırmanmaya benzer…''