Gazetecilik aşkıyla geçen 40 yıl... Dile Kolay. Akşam gazetesinin Ankara Temsilcisi Emin Pazarcı'dan bahsediyoruz. Mesleğe çocuk denecek yaşta, üstelik tek başına Alınteri dergisini çıkartarak başlamış... Öğrencilik yıllarında... Kendi tabiriyle, hem yayın yönetmeni, hem muhabiri, hem editörü, hem de çaycısı olduğu dergisi 100 binlik satış rakamına ulaşmış... Öyle bir aşk onu, bu 'amatör profesyonelliğinden' Türkiye'nin önde gelen gazetelerine, haber ajanslarına taşımış. Türk siyaset dünyasına adını yazdıran pek çok insanın dostu, sırdaşı olmuş.
Emin Pazarcı, 40 yıldır heybesinde biriktirdiklerini Sahi Kitap etiketiyle Kara Kutu adlı bir kitapta topladı. Pazarcı, kitapta Abdi İpekçi cinayetinin medyayı nasıl değiştirdiğinden Ecevit'in sonradan vekil olan 'yandaş' gazetecilerine, Mesut Yılmaz'a MİT müsteşarı seçmesi için akıl veren gizli isimlere kadar yakın dönem medya-siyaset ilişkisinin sırlarını açıklıyor...
Gazeteciler arasında konuşulan, yazılmayıp bazen yazılmak için zamanını bekleyen, notlarda, 'off the record' sözüyle kıyıda köşede saklanan, yazılsa da detayına inilmemiş pek çok şaşırtıcı detay var kitapta. Hem siyasetin hem medyanın yakın tarihine ilişkin okurken "Vay be, bunlar da mı yaşanmış" dedirtecek cinsten...
Kitabın şöyle bir bölüm başlıklarına bile baksak mevzunun derinliklerine vakıf olabiliyoruz aslında: Medyada Dengeleri Değiştiren Cinayet, Demirel'den Fırça, İçinde Haber Olmayan Gazete! Kedi, Ciğer ve Kılıçdaroğlu, Gazeteci Ağlatan Başbakan, Bakan'a Seks Tuzağı, MİT Müsteşarlığı İçin Başbakan'a İsim... Liste uzayıp gidiyor. Emin Pazarcı bütün bu kıyıda köşede kalmış sırları öyle taze ve akıcı bir üslupla anlatıyor ki her bölümde bir öykü lezzeti alıyorsunuz. Ne var ki bu öykülerin kahramanları ve olaylar sonuna kadar gerçek! Pazarcı kitabı belli bir tarihsel kurgu üzerine değil de, anıları, yaşananları tanıklara tekrar doğrulatarak yazmış. Biz de kitaptan önemli bölümleri yayınlayarak, sizler için okuma keyifli bir okuma girizgahı olmasını umuyoruz...
ECEVİT'İN YANDAŞ GAZETECİLERİ NASIL VEKİL OLDU
"'Yandaş' nasıl olur, 'yandaşlar' nasıl üretilir, sonra o 'yandaşlar' nerelere sıçrar? En çarpıcı örnekler, Ecevit'in DSP'sinde yaşanmıştır. Bazı gazeteciler, önce DSP ve Ecevit'e yakın durup, kendisiyle sıkı ilişkiler kurmuşlardır. Ecevit de 1995 ve 1999 seçimleri ile sonrasında gereğini yapmıştır. Milletvekili listelerini gazetecilerle doldurmuştur. Mesela, gazeteci Hakan Tartan'ı önce milletvekili seçtirmiş, ardından Çalışma Bakanlığı'na getirmiştir. Cumhuriyet gazetesinin Ankara temsilcisi Ahmet Tan, önce meclise taşınmış, ardından Turizm Bakanlığı koltuğuna oturtulmuştur. Gazeteci Erol Al da Ecevit tarafından TBMM'ye taşınan isimlerdendir.
DSP döneminde gazetecilere yönelik tercihler, RTÜK üyeliği seçimlerinde de kendini göstermiştir.Ecevit tarafından sevilen Nuri Kayış ve Tülay Çetingüleç, DSP kontenjanından RTÜK üyeliği ile ödüllendirilmişlerdir. "Ödüllendirildiler" ifadesini özellikle kullandım. Çünkü, 1999 seçimlerinin ardından bizzat kulaklarımla duydum. Ecevit Ailesi'nin en yakınındaki isim Hüsamettin Özkan, TBMM kulisinde gazeteci Baha Ülgen'in koluna girerek, 'Bak arkadaşların milletvekili oldu,' dedi: 'Söyledim sana, 'gel bize,' diye. Milletvekilliği ise milletvekilliği, RTÜK üyeliği ise RTÜK üyeliği verirdik. Gelmedin ve gördün işte.' Baha Ülgen de, 'Ben gazeteciyim, öyle bir talebim yok. Ben işimi yapıyorum,' cevabını verdi."
ABDİ İPEKÇİ CİNAYETİ MEDYADA DENGELERİ DEĞİŞTİRDİ
"1979'daki Abdi İpekçi cinayeti Türk basını açısından bir dönüm noktasıdır. Cinayetin ardından Milliyet gazetesi satılmıştır. Gazeteyi Ercüment Karacan'dan satın alan Aydın Doğan girmiştir medya dünyasına. O tarihe kadar otomobil bayiliği, nakliyecilik, ecza depoculuğu ve inşaat makineleri tüccarlığı yapan Aydın Doğan, Türk basınının en etkili ismi haline gelmiştir. Geçen zaman içinde Hürriyet'i de satın alarak büyük bir kartel ve medya imparatorluğu oluşturmuştur. Peki, Ercüment Karacan niçin satmıştır Milliyet'i Aydın Doğan'a? İsterseniz bu sorunun cevabını oğlu Ömer Karacan'dan dinleyelim. 2007 yılında SABAH gazetesine yaptığı açıklamada, 'Babam Milliyet'i satmaya mecburdu' demiştir Ömer Karacan: 'Abdi Amca öldürülmüştü. O, hayattaki en yakın arkadaşıydı. Çok kırıldı ve küstü. Devamlı 'kaçırılacağız, öldürüleceğiz' endişesi ile yaşıyordu. Bizim üzerimize çok titredi. Babamın Milliyet'i satmasındaki en büyük neden ölüm korkusudur. Babam, ailesini korumak istedi. Kim ölmek ister Bab-ı Ali sokaklarında?' Bunlar, üzerinde durulması ve araştırılması gereken çok önemli sözlerdi. Kim öldürecekti Ercüment Karacan'ı? Niye öldürecekti? Kim, neyin önünde engel olarak görüyordu kendisini? Yok bu soruların cevabı. Hiçbir zaman araştırılmadı ve bugüne kadar da verilmedi. Türk basınında el değiştirmeler ve siyasi müdahaleler başlamıştı artık..."