Türk edebiyatı ve Tanpınar denince akan sular durur edebiyat çevrelerinde. Sadece dili baz alırsak bile Türkçenin sınırlarına kadar varmış, bu güzel lisanla birbirinden eşsiz resimler yapmıştır Tanpınar... Batı'ya Doğu'dan, Doğu'ya Batı'dan bakabilen bir entelektüel, bir düşünür olarak da düşünebiliriz pekala Tanpınar'ı...
İşte Tanpınar'la ilgili, elimizde yazarının da söylemekten çekinmediği zorlu bir kitap var. Tanpınar'a olan sevgisiyle bildiğimiz usta yazar Selim İleri bir Tanpınar romanı yazdı. Everest Yayınları'ndan çıkan romanın adı Yaşadınız Öldünüz, Bir Anlamı Olmalı Bunun. Ancak önce alışık olduğunuz roman kalıplarını unutun. İleri'nin, yapıtları, hatıraları, roman kahramanları, anıları üzerinden Tanpınar'la konuşmaları bu metinler... Uzun uzun, alabildiğine güzellemeler yaptığını da düşünmeyin İleri'nin Tanpınar'la ilgili, sıkı edebiyat tahlillerine girdiğini de. İleri'de yer etmiş Tanpınar bahsedilen...
İLK TANIŞMA
"Sizi tanımama, sizinle tanışmama imkan yoktu. Öldüğünüzde ortaokulda öğrenciydim" diyor İleri, Tanpınar'a hitaben. Ama aralarındaki hiç kopmayacak ilişki, İleri'nin Mühürdar'daki eniştesinin evinde başlıyor. O evin zengin kitaplığında bulduğu o cep kitabıyla. Adı Yaz Yağmuru. Uzunca bir öykü kitabı bu. Tabii ki Tanpınar imzalı. Ustanın uzun tümceleri, rüyayla iç içe gerçek algısı her ne kadar çocuk yaşta ileriye açılması zor kapılar gibi gelse de, elinden düşürmüyor kitabı. Ve kitap boyunca görüyoruz ki, dönüp dönüp yine Yaz Yağmuru'nun sırlarına dalıyor. Öykünün kahramanının bilhassa hastalık zamanlarında Hacivat ve Karagöz'le konuşması, İleri'ye tanıdık geliyor mesela. Hatta diyor ki İleri: "Benzer yaşantılardan gelmiyor muydum; çocukluğum boyunca ateşli hastalıklarda resimli roman kişileriyle, o zamanki Hürriyet gazetesinin her gün yayınladığı 'Fatoş'larla, 'Güngörmüşler'le dostluk kurmamış mıydım..."
İleri, dönem dönem Tanpınar hakkında yaptığı kendi tespitleri, yazıları da eleş tiriyor kitapta. Bir özeleştiri sunuyor. 30'lu yaşlarındayken Tanpınar'ı bir yazısında o dönemki konjonktürel modayla "Marksist açıdan ele almış" bir yazısında mesela. "Kırk yıl sonra nasıl yadırgıyor insan diyor İleri: "Yaz Yağmuru, 'çağdaşlık sorunlarına yazınsallığın çerçevesi içinde kalarak' edildiğinizin kanıtıymış. 'Çağdaşlaşma' demek istiyordum belki, Batılılaşma falan. Ya da Doğu'yla Batı arasındaki sıkışmışlığınız. Ya da meçhul 'devrim'e yol alırkenki sorunlarımız... Şimdi adamakıllı gülünç geliyor."
MÜMTAZ, TANPINAR MIYDI?
Tanpınar'ın zaman ötesi romanı Huzur'un başkahramanı Mümtaz'ın bizatihi Tanpınar'ın kendisi olduğu pek çok eleştirmen, edebiyatçı ve okur tarafından söylendi, yazıldı, çizildi. Kitapta bu konuya da değiniyor İleri. Böyle söyleyenlerden bahsediyor: "Mümtaz'ın siz olduğunuza dair kanıtları: Kargacık burgacık, çarpık çurpuk el yazınız. El yazısı Mümtaz'ın da öyle. Eleştirmen, yorumcu 'henüz yayınlanmamış bir anı defterinizi' görmüş. Nerede ne zaman açıklamıyor. Ayrıca bir dönem Emirgan'da oturmuşsunuz. Mümtaz'ın evi Emirgan'ın arka taraflarında, 'Ahmet Hamdi de bir zamanlar orada otur muştu.' Hem siz hem Mümtaz 'pitoresk köşelere' düşkünsünüz... Bilirkişiler sıraya giriyorlar; mesela Huzur'un 'otobiyografik' olduğu, romanda bol bol kendi yaşantılarınızı -aslında karşılıksız kalmış- kendi aşkınızı, kendi sorunlarınızı anlattığınız biliniyormuş... Mümtaz ille sizsiziniz..."
Bir edebiyatçı olarak İleri'nin, Tanpınar'la hesaplaştığı, hesap sorduğu bölümler de var kitapta... Her ne kadar sevse de... Mesela 1959'da Türk-Amerikan Üniversiteliler Derneği, Batı'da da İngilizce olarak yayımlanacak Yeni Türkiye adlı bir kitap hazırlıyor. Türkiye'nin son dönem edebiyatı anlatılacak. Görev Tanpınar'a veriliyor. Ama Tanpınar'ın dostu ve doktoru Fikret Ürgüp, o dönem tek kitabı yokken kitapta yeni hikayeciler arasında yer alıyor. Onlarca eseri olan Oktay Akbal, Kenan Hulusi, Samet Ağaoğlu yok kitapta... İleri'nin tabiriyle Şair Ziya Osman Saba'ya ise 'kırpık bir cümle' sadece... Öykülerini de yok sayarak üstelik. Bir de "Tanpınar" maddesini bizzat Tanpınar'ın kendisinin yazmasına da şaşırıyor Selim İleri ve soruyor sevdiği usta yazara: "Benlik yarılması mıydı?"
KİTAPTAN
Üzücü, ağır, kırgın bir sevda Yaşarken de ardınızdan, öldükten sonra da. Öğrenciniz Samet -çağdaş edebiyatımızı özetlerken adını hiçbir şekilde anmıyorsunuz-, kim bilir ne uzun yıllar geçince, kendisi de artık yetmişine gelmişken yazıyor: Kendinizi adamakıllı çirkin, çok çirkin sanıyormuşsunuz; üstünüze başınıza bu yüzden dikkat etmiyormuşsunuz. (Siz 'parasızlık' diye yakınırsınız; Paris't üstünüze başınıza bir şeyler almışsınız.)
Şiirde, romanda, hikâyede hep güzele hayran, vurgunken, çirkinlik kompleksiniz, gerçek hayatta sizi "bir kadın düşmanı" yapmış. Sebebi, karşılıksız bir sevda. "Güneşli bir ilkbahar sabahı" sınıfa, bu karşılıksız sevdayı hatırlayarak, "isyanla" girmişsiniz. Boyuna öksürüyormuşsunuz ve çok sinirliymişsiniz. Yüzünüz solgun, hatlarınız gergin. Saçlarınızı "hemen hemen hiç" taramamışsınız. Alabildiğine
Dönüp dolaşıp aşk şiirlerine gelmişsiniz, Baudelaire?, delicesine sevilmiş kadınlara. "Ve birden bunları da bir yana iterek hırçın bir sesle kadınların aleyhinde" konuşmaya başlamışsınız. Ders saatinin bitmesine epey varken, öfkeli, yıkık, sınıftan fırlayıp çıkmışsınız. Güncenizde de çok ağır, üzücü, çok kırgın bir sevda bunalımı var. Fakat onu 'tek başınıza', ıssızca yaşıyorsunuz.