Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altında olduğu totaliter bir dünya düzeni… George Orwell'ın dünyaya hükmeden acımasız devletleri konu alan başyapıtı 1984'ün hiç yazılmadığı bir dünya düşünün. Hatta Hitler'in doğmadığı, Neil Armstrong'un 1969'da aya ilk ayak basan insan olmadığı bir dünya.
Yazar Philip Kerr, bilim insanlarının, birbirlerine belli belirsiz şekillerde etki eden paralel evrenlerde bu tür dünyaların var olabileceğine inandıklarını söyler: "Bu tür etkileşimler, parçacıkların mikro ölçekte kimi zaman kuantum mekaniğini altüst edecek şekilde davranıyor olmasının izahı olabilir. Kuantum parçacıkları bir ya da diğer hali seçmek yerine aynı aynda iki halde de olabilir. Böylece tüm ihtimaller birlikte gerçekleşir."
Kerr'in sayfalarını heyecanla çevirdiğim romanı 1984.4, Orwell'in 1984 romanı gibi olsa da aynı zamandan ondan çok farklı. Çünkü o da paralel bir evrene ait…
Ve bu paralel evrende takvimler 2034.4 yılını göstermekte. Devletin sadece yaşam değil ölüm üzerinde de tam kontrole sahip olduğu bir dönem bu. Batı Yarımadası 1'in hükümet önderi Winston öleli çok olsa da resimlerindeki hipnotize edici gözleriyle insanların en saklı duygularını görür. Adı sıkça zikredilir: "Winston seni izliyor", "Winston olsa ne derdi?" veya "Bana değil, Winston'a anlat"…
Zamanında milyonları öldüren kalp hastalıkları ve kanser tarih olmuştur. İnsanlığı etkileyen hastalıkların neredeyse tümü de genetik seviyede ortadan kaldırılmıştır. Ama bu kez de ömrün uzamasıyla bunama ve Alzheimer salgın hastalık haline gelmiştir.
Bu yüzden demokratik bir oylamayla yaşlı insanların gönüllü ötenaziyi kabul etmeye teşvik edilmeleri kabul edilir. Bunu kabul etmeyenler ise İhtiyarlık Servisi'ne bağlı infaz memurları tarafından ortadan kaldırılmaya başlanır. Çünkü "Gelişmek ve ilerlemek isteyen modern bir toplum böyle olur."
16 yaşındaki Florence Newton da bir infaz memurudur. Tam sadakatle sistem için çalışır taa ki sistemi sorgulayan Eric'le tanışana kadar…
Aşk, Florence'ın araları çok da sıcak olmayan annesiyle ilgili yeni kararlar almasını sağlar. İki genç, anne ve babalarını ölümden kurtarmak için İsviçre'ye kaçırmaya karar verir. Elbette bu hiç de kolay değildir. Sonunda Florence sisteme karşı isyan eder ve zulme karşı bir devrim başlatır.
Yazar Philip Kerr, romanında Orwell'in başyapıtına saygısını sunarken sevginin ve aşkın her türlü baskıdan çok daha güçlü olduğunu vurguluyor.
İKİ YIL ÖNCE YAŞAMINI YİTİRDİ
Yazar Philip Kerr'in özel dedektif Bernie Günther romanları en iyi suç romanları arasında kabul edilmektedir. Raymond Chandler ve John Le Carre'nin eserleriyle kıyaslanmaktadır. İki yıl önce 62 yaşında kanserden yaşamını yitiren yazar Londra, Wimbledon ve Cornwall'da yaşamıştır.
ROMANDAN…
"Florence silahını önünde diz çöküp sararmış ellerini havaya kaldırmış olan ihtiyar adamın kafasına doğrulttu ve hiç tereddüt etmeden tetiği çekti. Gerçekten bir mermi ateşlenmiş gibi, elindeki plastik tabanca geri tepti ve ihtiyar adam yola doğru fırladı, kandan bir e-bulut sanki yağmur yağıyormuş gibi havaya saçıldı. Adam en az 85 yaşında olmalıydı ve çok gerçekçi bir hologramdı."