Ev insanın hem dış dünyaya karşı kendini korumaya aldığı, yenilendiği hem de iç dünyasında sayısız tahkikatlar yaptığı bir kale. Görünen ve görünmeyen alem içinde bir sığınak. Her zamankinden, hatta bugüne kadar görüp bildiğimizden daha çok hem dış, hem iç evimize sığındığımız bu salgın günlerinde, ruhsal bağışıklık sistemimizi korumak adına; okumanın nasıl bir can simidi olduğunu bir kez daha gördük… Kimimiz vaktiyle okuduğumuz kitapların altını çizdiğimiz satırlarında yeniden kendimizi aradık, kimimiz o hep beklediğimiz "geniş zamanlar" fırsatını yakalayıp ertelediğimiz eserlerin arasında kaybolduk…
Peki, okuma zevkimize yön veren değerli yazarlar bu süreci nasıl geçirdi, geçiriyor? Yazmanın en büyük idmanı olan okuma eylemi, bu süreçte onlar için nasıl gidiyor? Okuma alışkanlıkları ve rutinleri bu geniş vakitten nasıl etkilendi. Hangi türlere yöneldiler, neler okudular? En önemlisi okuduklarından neler süzdüler? Soruşturmamıza katılan yazarlar, bu sorularımıza hepimize rehber olacak birbirinden değerli cevaplar verdiler.
YAVUZ DONAT / SABAH GAZETESİ YAZARI
Bu kitabı duymuş muydunuz?
Korona öncesinde "Okuma saati" genelde akşamları idi… Çoğu zaman "Gecenin geç saatleri." Korona sürecinde günde üç vakit "Kitap saati." Sabah, öğle sonu ve yine geceleri.
Daha önce okuyup, yine karıştırdığım kitap çok oldu. Okumayı ertelediklerim de.
Haftada bir sahaflara gidiyorum. Ankara-Adil Han. Kitapçılar Çarşısı. Vakit geçiriyorum. Kitap alıyorum. Ankara içinde dolaştığım oluyor. Çankaya… Sincan… Kahramankazan… Çarşı pazar… Sokaktan kopmuyorum. Bazen de şehir dışına çıkıyorum. Düzce, Bolu, Sakarya, Kocaeli gibi. Arkadaşlarla telefon sohbetleri… Siyaset… Anılar… Gün geçiyor.
Şiir, roman, öykü… Elbette. Siyaset derslerinden yorulunca teneffüs gibi. Öyle kitaplar var ki, çok renkli. Sağlıkçılarımız bu süreçte başımızın tacı. Türkülerdeki Hekimlik ve Sağlıkla İlgili Türküler diye bir kitap olduğunu duymuş muydunuz? Tam 394 sayfa… 2010 Sağlık Bakanlığı yayını. O kadar çok türkü var ki;
"Hastane önünde salkım söğütler,
Anam ağlar doktor verir öğütler."
Unutmadan. Süleyman Demirel'in el yazılı bazı günlükleri bende… Ve bazı kitapları… Onları da karıştırıyorum.
İşin en zor yanı. Diyet, yürüyüş, spor işleri aksadı. Ve ilk kez kendi saç tıraşımı kendim yaptım… Eh fena da olmadı.
Toprağı bol olsun Andrew Mango dostumdu. Adıma imzaladığı kitaplar var. Onları okudum.
Birinci Meclisin Düşünce Yapısı, Prof. Dr. İhsan Güneş. İş Bankası Yayınları.
Yine İlk Meclisin Kapalı Oturum Tutanakları.
Aydın Menderes'in kitabı… Babam ve Ben.
Türk Demokrasisinin Analizi / Prof. Dr. Turan Güneş.
Tevfik İleri'nin Yassıada ve Kayseri Cezaevi Günlükleri.
İstanbul (1874)- Edmondo De Amicis.
Churchill'in anıları.
KAAN MURAT YANIK / YAZAR
Klasikler yeniden!
Elbette daha fazla kitap okuyup daha çok film izliyorum. Bu zor günlerde kitapların nasıl mucizevi şeyler olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Ellerimiz, ayaklarımız, ruhumuz... Feurbach ve Lacan okumaları yaptım. Bir yandan da Ramayana'ya baktım. Modern kurgu açısından ise Hüseyin Can Erkin'in yetkin çevirisinde Yoko Towada'nın Tokyo'nun Son Çocukları'nı okudum. Şu sıralar klasikleri yeniden okumayı düşünüyorum. Benim için roman her şeyin önünde. Dünyayı bile evvela romanlardan tanımayı yeğliyorum. Misal Kamboçya'yı merak ediyorsam bu merakımı Kamboçya edebiyatına dokunarak gideriyorum. Çünkü romanların girintilerine saklanan çok fazla öz ve ayrıntı oluyor.
KEMAL SAYAR / PSİKİYATR YAZAR
Beklettiğim romanları okuyorum
Evde olmanın ilk ayı daha çok gazete ve internet üzerinden haber taramakla, Covid-19 meselesini anlamaya çalışmakla geçti. Bu dönemde mesleki okumalar yaptım. Ramazan ayıyla birlikte sahura kadar bereketli o zamanda edebiyatla ilgileniyorum. Roman okuyorum geceleri, hikaye okuyorum. Beklettiğim romanları okuyorum. Carson McCullers özellikle severek okuduğum bir romancı. Çok iyi bir anlatıcı ve derin psikolojik gözlemler yapma yeteneği beni etkiliyor.
SADIK YALSIZUÇANLAR / YAZAR
Meczup hikayelerine devam
Evet, virüs bizi eve döndürdü. "Kapattı" demek daha doğru. Gerçekten eve döndük mü? 'Ev'den kasıt nedir? Eve dönmek kalbe dönmek olmadığına göre, kendimize mi gömüldük yoksa bir murakabe ve muhasebe imkanı mı açıldı? Bu soruları herkes kendi bireysel tecrübesi içinden cevaplayabilir. Ama kapandık, bu kesin. Dolayısıyla dört duvar arasında, şairin dediği gibi, "ve kalem en güzel anları, insanın kendisiyle geçirdiği anları yazdı…" Bu, bir tür okuma ve yazma deneyimini de içeriyor. Bu eve kapanma süreci benim için, önceki günlerden pek farklı olmadı diyebilirim. Bu sene etkinliklerin çoğuna hayır diyordum. Daha çok evde vakit geçiriyordum. Evcilim yani. Evde, çalışma odamda yaşamak benim için bir tür cennet gibi. Bu zorunlu kapanma dolayısıyla benim açımdan olağanüstü güzel geçiyor. Kitaplığım oldukça zengin. Biraz tasnif imkanı oldu. Sonra okurum diye bir yerde biriktirdiğim kitapları çalışma odama, yanı başıma aldım. Başucu kitaplarım Fütuhat-ı Mekkiye, Divan-ı Kebir ve Yunus Emre Divânı. Onları dönüp dönüp okuyorum. Özellikle Fütuhat'ı daha düzenli okuma imkanı buldum. Eskiden merak ettiğim başlıkları seçip okurdum. Şimdi baştan sona okuyorum. Yunus Divanı ile Divân-ı Kebir'den ise tefeül yaparak okurum. Onların dışında, roman ve hatırat okuyorum daha çok. Şiir ve öykü daha az okuyabiliyorum. Yeni yazacağım öykü kitabımla ilgili seçtiğim bazı kitaplar var. Onları notlar alarak okuyorum. Deli Tomarı ve Allah'ın Adamları, biliyorsunuz meczup, meclup, deli ve âşıkları anlatıyordu. Yeni kitap onların üçüncüsü olacak. Bu yüzden meczup hikâyeleri, özellikle menakıpnâmelerdeki öykücükler çok ilgimi çekiyor.
MERAL SAKLIYAN/TIP DOKTORU-YAZAR
Serbest düzende okuyorum
Merhabalar. Evet, bu salgın olsun" günlerinde herkes evlerine kapansa da bir yoğun bakım doktoru olarak ben sürekli ön safhalarda çalışmak zorunda kaldım. Buna rağmen nöbetten çıkıp evime yorgun argın döndüğümde bana can yoldaşı olan tek şey kitaplar ve filmler oldu. Sanatın dayanılmaz güzelliği ve her koşulda iyileştirici gücü tam da bu dönemde yine kendini gösterdi.
Genel olarak karışık okuma yapan biri olduğumdan okuduğum kitapları şiir, öykü, roman diye sıraya koymuyorum açıkçası. Bende anksiyete (kaygı, korku, gerilim..) yaratmayacak, daha önce elime alıp çok sevdiğim ama zaman bulamayıp bitiremediğim kitaplar okumaya çalışıyorum. Kendi deyimimle, serbest düzende okumayı seviyorum. Örnek verecek olursam:
Abdullah Ataşçı/Susmak Derdi (Öykü): Öykü sevdiğim için ve biçem olarak kendime yakın hissettiğim için.
Beşir Sevim/Bildiğim Bütün Kırmızılar (Şiir): Şiir olmazsa olmazlarımdan olduğu ve yeni arkadaşlarımdan birilerini merak ettiğim için, iyi ki…
Mo Yan/İri Memeler ve Geniş Kalçalar (Roman): Daha önce bitirememiştim, yeni bitirdim. Okuma nedenim ise romanın konusu dokuz çocuklu bir aile ve bu ailenin en önemli figürü anne. Kalabalık bir ailenin çocuğu olduğumdan beni buradan yakaladı, diyebilirim. Bir de Mo Yan'ın baştaki şu cümlesi: "Bu kitabı annemin ruhuna adıyorum…
SİBEL ERASLAN / YAZAR
Şiiri üçüncü kişi olarak okumayı öğrendim
Ütopyaları severim. Zorunlu olarak yavaşlayan hayatımızda ütopyalar bir güneş gibi doğdu yeniden. Farabi ve Platon'a yeniden dönme ve okuma imkanım oldu. Ramazan dolayısıyla Kur'anı Kerim ve hadis mecmuaları da var masamda. Molla Cami'nin Erbain 'ini okuyorum mesela Fuzuli'leri şerh etmiş. Biraz rüyalar hakkında okuyorum, birkaç rüya defteri var elimde. İspanya ve Endülüs tarihi okuyorum. Ertelediğim kitap olmaz. Ütopya ve tarih okuyorum. Siyasetname okuyorum, eskilerden Kınalızade, yenilerden Numan Kurtulmuş hocanın siyasetnameleri var elimde. Devlet felsefesiz olmaz, edebiyat da. Fakat tüm bu çok katmanlı, güçlü ve hükümran öğretilerin içinden bana nefes aldıran şiirdir. Şiir beni dinlendiriyor, gençken huzursuz kılardı. Gerçek zannederdim, şiirin mümini olurdum sevdiğim dizelerde... Sanırım artık şiirleri üçüncü kişi olarak okumayı öğrendim. Gençken buna imkan yok Sezai Karakoç'un Leyla ve Mecnun adlı kitabını okurken çöle Mecnun ile birlikte düşerdik. Şimdi en fazla gözümüzden yaş gelir. Eskilerden Fuzuli ve Şeyh Galip, yakın zamanlardan Yahya Kemal, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Behçet Necatigil sevdiğim ve izlerini takip ettiğim, alın yazımmış gibi hayretle peşinden koştuğum mısraları kaleme aldılar. Onları yanımdan hiç ayırmam. Roman ve öyküye gelince; tezgahta işim varken roman veya öykü okumam. Film ve müzik için de çok güzel bir zaman açıldı bu ev günlerinde, hayatımda onlar da var.
SADIK YEMNİ / YAZAR
Dünyaya karşı tek başına değilsin
Bu dönemde okuduğum hâlâ da devam ettiğim üç kitaptan söz edebilirim. Bunlardan biri Alev Alatlı'nın Fesüpanallah!. Onu notlar alarak okuyup bitirdim. Muhyiddin İbn-i Arabi'nin FUSÛ- SU'L-HİKEM–Tercüme ve Şerhi ikinci hedef. İki cilt. Daha birinci ciltteyim. Yol uzun. Üçüncü hedef Borges öyküleri. Sanırım şu anda en az sekizinci-onuncu defadır okuyor olabilirim. Sırada Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü var. Sıkı bir inceleme yazısı sözüm olsun. Beğendikleri bir kitabı bir kez okuyan, bayılarak izledikleri bir filmi bir kez seyreden kimselerin varlığına hep şaşmışımdır. Evrensel formül çok sadedir oysa. 1000 kitabı birer kere okuyacağına etkilendiğin 50 kitabı ikişer-üçer kere oku. Toplam kitap okuma akışı 1000'i kat ve kat aşacaktır.
Roman ve öykü ağırlıklı okumalar yapıyorum. İyi öyküler-kurgular hangi problemle karşı karşıya olursak olalım bizi çeşitli derecelerde teselli ederler. 'Dünyaya karşı tek başına değilsin'i hissettirirler.
Borges'in öykülerini ve denemelerini şu ana dek defalarca okuduğumu söyledim. Bu yakınlarda birçok öyküsünün yanı sıra Alef 'i yeniden okudum. Kâinatın tümünün temsil edildiği o minicik noktayı bulan adamın öyküsü malum. Bir çeşit kurtuluştur. Azıcık Hıristiyan parfümlü evrensel kurtuluşun titrek bir hayalidir. Borges yüzlerce sayfalık bir romanı kaleme almak yerine o konuyu sıkıştırarak akıl burucu kısa öyküler yazdı. Bunları labirentlerle (yapay zekâ yardımı olmaksızın) içinden asla çıkılamaz hale getirdi. Bu öyküler teskin edici bir zihin egzersizi olarak sayfaları çevirmenizi bekliyor.
İBRAHİM TENEKECİ / ŞAİR-YAZAR
Tarih kitaplarını daha çok seviyorum
Zaten 10 yıldır evde, küçük bir odada oturuyordum. Birkaç ay önce yeni bir işe başladım. Tam evden kurtuldum derken bu salgın musibeti ortaya çıktı. İnsanda şans olacak. Gerçi eve dönülüp dönülmediğinden pek emin değilim. Evden ziyade internete, sosyal medyaya dönüldü sanki. Bilemiyorum. Çünkü evde kalmak ile evde yaşamak aynı şey olmayabilir.
Bende eski bir dostu özler gibi, bazı isimleri ve eserleri yeniden okuma isteği oluşuyor. Cahit Zarifoğlu'nun İşaret Çocukları isimli eserini yeniden okudum mesela. Bu sefer yaş itibariyle olgunluk dönemime denk geldi. Şiirleri daha iyi anladığımı hissettim. Samet Ağaoğlu'nun Babamın Arkadaşları 'nı da tekrar ettim. Yeni çıkanlardan ise İbrahim Kalın'ın Perde ve Mana kitabını okuyup bitirdim. Bir aydır asıl uğraştığım iş Osmanlı Posta Tarihi koleksiyonumu vilayetlere göre tasnif etmek oldu. Ortaya manevi kıymeti ve kültürel değeri yüksek bir toplam çıktı. Belki bir gün bu koleksiyondan birkaç kitap çıkarırım.
Belki garip olacak ama tarih kitaplarını okumayı daha çok seviyorum. İlgilendiğim türler sıralamasında şiir, öykü ve roman ilk üçe girmiyor. Hatırat, seyahat ve tabiat kitaplarını öncelikle tercih ediyorum. 50 gün boyunca evden iki kez çıktım. Birinde, Seyyid Hüseyin Nasr'ın İnsan ve Tabiat kitabıyla eve döndüm. Mesela At Sırtında Anadolu kitabını okuduğumda, 130 yıl sonra aynı hattı takip etmek istedim. Bir haftaya kalmadan Arifiye, Geyve, Taraklı, Göynük, Nallıhan, Beypazarı yolunda buldum kendimi. Yani insanı ayağa kaldıran, harekete geçiren kitapları daha fazla seviyorum. Hayallerimden biri de Anadolu'da bulunan harp sahalarının tamamını gezmektir. Bu yaşıma kadar ancak bir kısmını görme fırsatım oldu.
ŞEYMA KISAKÜREK / YAZAR
Bu döneme denk gelen temalar
Kıymetli bir hocamın bir sözü vardır. "Aldığın her kitabı hemen okuyacaksın diye bir şey yok. Onun da bir zamanı gelir elbette." Bu düşünceden hareketle zaten alınmış ve okunmayı bekleyen çokça kitabım vardı. Daha önce okuyup, bana iyi geldiğini hissettiğim kitaplarla başlayıp sonrasında okunmak için kütüphanemde bekleyen kitaplarımın kapaklarını, hocalarımın sesini açtım.
Ben daha çok roman ve öykü hatta inceleme okuyucusuyum. Bu dönemde ilk elime aldığım ve sarıldığım iki kitap oldu. Aynadaki Yalan ve Timbuktu. Necip Fazıl'ın romanı ile tam da içinden geçtiğimiz, bu kapitalist ve modern dünya düzeninin yıkılışına eşlik eden felsefik yaklaşım, Doğu-Batı çatışmasına sarıldım. Paul Auster'ın romanı ise Unesco Dünya Mirası tescili almış bir şehir adıyla, aslında bir köpeğin gözünden insanı anlatıyor. Yeni harikanın insanlara köpek muamelesi yapılmadığı bir yer olmaması umuduyla okunabilir. Özellikle birçok Batı ülkesinde yaşlıların, hastaların ölüme terkedilmesi sürecinde tam da bu noktaya temas ettiğini düşünüyorum. Paul Auster zaten okumayı çok sevdiğim bir yazar. Ancak Aynadaki Yalan sanki evime dönmüş gibi bir his oluşturuyor bende, özellikle de sıkışmış hissettiğim zamanlarda. Bir diğer eskiye döndüğüm kitabım; soyluluğun çöktüğü ve Güney Amerika insanının trajikomik hikayesinin anlatıldığı Joyce kokan Döşeğimde Ölürken oldu.
MARIO LEVI / YAZAR
İnce tavır ve mizah duygusu
Okumaya çok daha fazla vakit ayırabildiğim için mutluyum. Yolda kaybettiğim vakti kazandım en azından. Farklı yerlerde farklı yazı atölyeleri düzenliyor ve dersler veriyordum çünkü. Şimdi evdeyim. Çalışma odamda kitaplarımla baş başayım. Hem okumayı epeydir ertelediğim kitapları okuyabiliyorum hem de online derslerime hazırlanmak için başka kitapları. Burası şahsi mabedim gibi. Gogol'a ve Camus'ye bir daha döndüm örneğin. Oğuz Atay ile Yakup Kadri'ye de… Saramago'yu onca yıllık anlamsız ve hiçbir özre sığmayacak bir ertelemenin ardından en nihayet okuyabildim.
Roman ve hikaye… Artık onlardan kopmam mümkün değil. Camus'nün Düşüş romanı müthişti. Dramatik yapı olarak Veba'nın gerisinde olduğunu düşünüyorum ama felsefi derinlik itibarıyla tüm romanlarının üstündeydi. Gogol'daki öncü tavrı ve ince mizahı yeniden keşfetmek de güzeldi. Tabii tüm bunlara yeni yazmaya başladığım bir romanı da eklemeliyim. Hem bu yaşadığımız günlerin etkilerini taşıyor hem de okuduklarımın hiçbiriyle doğrudan ilgili değil. Keşif yolculuğu odanın içinde de devam ediyor anlayacağınız.
İSKENDER PALA / YAZAR
Okumanın lezzetine varmak için…
Evde kaldığım sürece yeniden bakma ve okuma ihtiyacı hissettiğim kitaplar: Salgın hastalıklar üzerine Mahşerin Dört Atlısı (Andrew Nikiforuk) ve Körlük (Jose Saramago). Okumanın lezzetine varmak için Hakikat İncinmesin (Fatma Barbarosoğlu) ve Öyle Geçer ki Zaman, Teomal Duralı. İçsel bir okuma için de Yunus Emre Divanı ve Güvercin Gerdanlığı, (İbn Hazm) tavsiye ederim.
SELİM İLERİ / YAZAR
Geçmişte okuduklarımı yeniden keşfediyorum
Karantinanın başından beri evdeyim, erken kalkıyorum. Öğlene kadar kendi yazı çalışmalarıma vakit ayırdıktan sonra öğleden akşam haberleri saatine kadar okumaya başlıyorum.
Sıkı bir şekilde eski gençlik yıllarımdaki gibi okuma imkanına sahip oldum. Okumak bu dönemde benim için gerçekten sığınılacak bir liman gibi… Yalnız belki tuhaf gelecek ama hiç yeni bir şey okumuyorum hep dönüp eskilere bakıyorum. Çünkü yıllar içerisinde insanlar değişiyor, karakteri, dünyaya bakışı vesaire… Bu yüzden vaktiyle beğenmediğim kitaplar dahil eskiden okuduğum birçok kitabı bugünkü algılayışımla tekrar keşfetmeyi tercih ediyorum.
Şahsi bir çalışmam nedeniyle özellikle Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eserleriyle bu süreçte epey baş başa kaldım. Neredeyse birçok eserini ezbere bilmeme rağmen geçmişte onun eserlerine daha çok Doğu-Batı ilişkileri üzerinden bakarken şimdi insan üzerine bir okuma yaptığımı fark ettim. Tanpınar okumalarının yanı sıra onun hakkında yazılan tüm eserleri, incelemeleri, anıları da okuyorum.
Yine Haldun Taner'in hikayeleri ve Peyami Safa'nın eserleri de bu dönemde döndüğüm yerlerden oldu. Çok gençken okumuştum Peyami Safa'nın Server Bedii adıyla yazdığı Cumbadan Rumbaya romanını, çok severdim zaten. Şimdi tekrar okuyunca daha da sevdim. Özellikle hafif moralimizin çökük olduğu bugünlerde insana iyi gelecek bir roman, okurlara da tavsiye ederim. Tanpınar çok bahsettiği için Tolstoy ve Dostoyevski'ye de döndüm tekrardan… Her ne kadar onları da geçmişte okumuş olsam da şu an yepyeni romanlar okuyor gibi hissediyorum. Bazı dostlarımın, meslektaşlarımın okuma tavsiyesi olarak Albert Camus'nün Veba kitabını ya da Kolera Günlerinde Aşk'ı önerdiğini gördüm. Ama ben zaten içinden geçtiğimiz zor zamanlarda bunun yararlı olacağını düşünmüyorum. Tam tersine bizi bu atmosferden uzaklaştıracak kitaplara ihtiyacımız var. Mesela Salah Birsel okusa şu dönemde insanlar ne iyi gelir onlara… Okuma listem daha da uzun, masa kitap dolu… İsim vermek istemiyorum yanlış anlaşılmaması adına ama genç hikayecilerin son yıllarda yazdıklarını mutlaka okumak istiyorum.
İCLAL AYDIN / OYUNCU-YAZAR
Kalp ezberim olan yazarlar
Bir yılı aşıyor, Urla'da bir köye yerleştim. Buradaki hayatımız karantina günlerinin zorunluluklarından çok farklı değil. Severek ve isteyerek tercih ettiğim bu izole yaşam içinde bu süreç benim için çok zor geçmedi bu yüzden. Fakat daha çok film izledim. Okumaya ayırdığım zaman ve saatlerim aşağı yukarı her zamankiyle aynıydı.
Yeni kitap hazırlığında olduğum için öncelik belge arşiv toplamada. Sahaflardan gelen biyografi kitaplar, eski dergi ve gazeteler sabah okumalarımı oluşturuyor. Geceleri ise bir süredir yeniden Türk klasiklerine ayırıyorum. Şu anda elimde Peyami Safa'nın Yalnızız isimli kitabı var. Fatma Aliye hanımın hayatını iki üç gün önce bitirdim. Elimdeki bitince Halid Ziya Uşaklıgil'in Mai ve Siyah'ını tekrar okuyacağım. İlk gençlik yıllarımda daha çok şiir ve öykü okuyordum sanırım. Takip etmeye gayret ettiğimiz yazar ve şairlerin üretkenliği de etkiliydi elbette. Şimdi ise iyi bir roman okumanın hazzını pek nadir yaşayabiliyorum. Yaşam öyküleri daima çok ilgimi çekmiştir. Ahmet Erhan, Ahmet Telli, Feride Çiçekoğlu, Ayla Kutlu, Bekir Yıldız, Muzaffer İzgü ve pek çok kıymetli yazar kalp ezberim oldular...
EROL ERDOĞAN / SOSYOLOG-YAZAR
Salgın okumaları
İlk başta, insanlık tarihinde ciddi sonuçlar doğurmuş salgınları öğrenmek ve günümüze dair bakış açısı geliştirmek için dünya salgın tarihine dair yazılar ve makaleler okudum. Gençliğe yönelik önyargıları irdelediğim bir kitap çalışmam vardı, karantina vesilesiyle kitabı bitirdim, redaksiyonu yapılıyor.
Rasim Özdenören'in daha önce bir kısmını okuduğum İmkânsız Öyküler kitabına yeniden başladım. Bu defa çoğunu okudum. Rasim Özdenören, lise dönemimin yazar kahramanlarından olduğu için izini sürmek ve fikri takip için zaman zaman ondan okuyorum. Servet Yazıcı'nın korona sürecinde yayımlanmış İslam'da Sigorta kitabının ilk bölümünü, sigortacılığa dair genel malumat sahibi olabilmek için okudum. Ekonomi, finans, sigorta alanlarında eksiğim çok, biraz telafi olsun istedim. Şiir ihtiyacımı Sıddık Ertaş, Talip Işık, Cahit Zarifoğlu şiirlerinden karşıladım. Sıddık ve Talip okul arkadaşlarım, şiirlerini beğeniyorum. Sıddık Ertaş'ın Şartlı Tahliye'sini öneririm. Talip Işık'ın şiirlerine dijital mecralardan ulaşılabilir. Korona döneminde arkadaşlarımın şiirlerine yönelmemde, salgının oluşturduğu psikolojinin etkisi olabilir.
MUSTAFA AKAR / ŞAİR-YAZAR
Okuma takvimim hızlandı
Genelde evde vakit geçirmeyi seven biri olarak bu dönemin benim için olumlu bir etkisi olduğunu söyleyebilirim. Öte yandan insanlar evde kalınca kitaplara ve dergilere de başka bir hevesle sarıldılar. Hayatımız içinde sıradan bir bağ olarak görülen bu hasletler karantinayla birlikte daha bir önem kazandı. Geçenlerde Stephen King'in attığı tweet'e katılmamak elde değil; "Sanatçıların işe yaramaz olduğunu düşünüyorsanız, karantinanızı müzik, kitap, film ve resim olmadan geçirmeye çalışın bakalım."
Benim her zaman devam eden bir okuma takvimim vardır zaten, o takvim biraz daha hızlandı bu sayede. Türk romanı üzerine okumalar yaptığım için Kemal Tahir'in Kurt Kanunu ve Esir Şehir üçlemesini okudum tekrardan. Nurdan Gürbilek'in İkinci Hayat adı altında topladığı denemelerini ve Rebecca Solnit'in Yürümenin Tarihi'ni de okudum. Bunlar bitirdiğim kitaplar. Bir de ara ara Evliya Çelebi Seyahatnamesi'ni okuyorum. Karantina günlerinde de Seyahatname 'nin yedinci kitabı olan Bakanlar ve Kırım bölümünü okuyorum şimdilerde.
NECİP TOSUN / YAZAR-EDEBİYAT ELEŞTİRMENİ
Okuyarak dünyalardan dünyalara geçilebilir
Salgının bize öğrettiği ilk şey 'ev'lerimizi bütün günümüzü geçirdiğimiz bir dünyaya çevirebilmek için neler yapabileceğimiz sorusu oldu. Bulduğumuz ilk cevap ise kitap ve kütüphane. Çünkü okuyarak dünyalardan dünyalara geçebilir, seyahat edebilir, kendimizle yüzleşebilirdik. Belli bir okuma disiplinim olmasına rağmen yaşadığımız özel durum nedeniyle okuma planım elbette kısmen değişti ve karantina kendi gündemini dayattı. Bu süreçte Albert Camus'nün Veba, Xavier de Maistre'in Odamda Yolculuk, Elias Canetti'nin Körleşme, Susan Sontag'ın Metafor Olarak Hastalık ve Evliyâ Çelebi'nin Seyahatnâme'sini okuyorum
Xavier de Maistre'in Odamda Yolculuk kitabında, oda hapsine mahkûm olan anlatıcının, bu oda hapsini nasıl bir serüvene dönüştürdüğü anlatılır. Anlatıcı şehri dolaşmaktan men edilince o da odasında muhayyilesine dalıp bütün bir dünyayı dolaşmaya başlar. Artık uçsuz bucaksızlık ve sonsuzluk onun emrindedir.
Kütüphaneye, kitaplara 'mahkûm' olduğumuz şu günlerde, 'kitap' üzerine yazılmış önemli romanlardan biri olan Elias Cannetti'nin Körleşme'si de önemli. Kütüphanesini fildişi kulesine dönüştüren Prof. Kien'in körleşme serüveni oldukça öğretici.
Prof. Kien insanlardan uzaklaşır ve kendine kitaplardan bir dünya kurar. Kitap onun için kutsal bir yol göstericidir. Zamanının tümünü kitaplarıyla geçirmektedir. Araç artık amaç hâline gelmiştir.
MİM KEMAL ÖKE / AKADEMİSYEN-YAZAR
Yemek ve uluslararası ilişkiler
Bu dönem öncelikle, Kuran- ı Kerim okuyorum. Tekrardan hatim indiriyorum. Sibel Eraslan'ın Can Feda'sı ise ilaç gibi geldi bana. Elimde yetki olsa hani, bu yılın bütün ödüllerini bu kitaba veririm. Okuyorum. Son dönemde bu kadar güzel bir kitap okumadım. Bu kitap içeriğiyle, Hz. Fatma enstitüsü açılması fikri doğurdu bende. Bir de George Ritzer'in Toplumun McDonaldlaştırılması kitabını okuyorum. Biz hep uluslararası ilişkileri siyaset zaviyesinden ele alıyoruz. Ben müzikle de ilgilendiğim için müzik yönünden de bakmıştım bu konuya. Şimdi yemek ve uluslararası ilişkiler konusunu irdeliyorum. Bu kitap bu konuda ufkumu açıyor. Disiplinler arası, kültürel antropolojiye yeni ufuklar açıyor. Bu da beni yeniliyor. Tabii sadece okumakla geçmiyor günlerim. Aksak Timur'u anlattığım romanımı ortaladım. Şu sıralar hayal dünyamda at üzerinde geziyorum.