Kitap sitelerinden magazin programlarına, oradan haber bültenlerine kadar herkes "Evde kaldık ne okuyalım?" diye soruyor birbirine. Koskoca bir hayatın eve sığacağını öğrendiğimiz bu günlerin bize kazandırdığı en güzel şey, sanırım, evin yaşanılan bir alan olduğunun farkına varmamız oldu. Çünkü biz genelde eve dışarıya çıkmak için girmeye alışmıştık. Evde hiç bu kadar zaman geçirmediğimizi fark edip kitaplara verdik kendimizi. Doğrusu ben de öyle yaptım ve sizler için faydalı olabilecek bir okuma haritası çıkardım.
Evin yaşanılan bir yer olduğunu fark ettik, doğru, öte yandan yaşadığımız şehrin sokaklarını da özlüyoruz değil mi. Ahmet Rasim'in Şehir Mektupları böyle özlemler için birebirdir diyebilirim. Ama benim gönlüm daha çok Refik Halit Karay'ın Hep İstanbul adı altında toplanan İstanbul yazılarından yanadır. Bu iki özel kitap da şehir özleminizi bastırmaya yetmediyse eğer, mutlaka Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Beş Şehir'ini okuyun derim. Belki bu hüzünlü şehir yazılarını Yahya Kemal Beyatlı'nın Kendi Gök Kubbemiz'deki şiirlerini okuyarak taçlandırabilirsiniz. Baktınız olmadı Mithat Cemal Kuntay'ın Üç İstanbul'una bir uğrayıp havanızı değiştirin isterim.
Türkçenin muhteşem musikisini duymak için elbette şairlere başvurmamız gerekecek. Öncelikle Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Çocuk ve Allah'ını okuyun derim. Her şiirin kendi içinde küçük küçük mutluluk alanları barındırdığına hayretle şahitlik edeceğinizden eminim bu kitapta. Türkçenin bazı özel şiir kitapları vardır ki, içinde ne ararsan bulursun; anne şiiri de vardır o kitaplarda, dava şiiri de; aşk, arkadaşlık, avarelik şiirlerinin de sesini duyarsın, mahzun bir gurbet akşamının hüznüne de ortak olursun. İşte Necip Fazıl Kısakürek üstadımızın Çile kitabındaki bütün şiirleri öyledir bir bakıma. Öte yandan bendenizin özel tercihleri de vardır. Hemen aklıma Ziya Osman Saba'nın bir salon müziğini andırır sadelikte olan ama rengârenk dokusuyla okurunu da kendine hayran bırakan şiirleri gelir. İllaki nokta atışı yapalım derseniz Sebil ve Güvercinler derim, Beyaz Ev derim, Bir Oda İçinde Bir Saat Sesi derim. Fakat kalemim gelir Ahmet Muhip Dıranas'a demirler hemencecik. Dıranas'ın Kar şiirine ise içim gitmekle kalmaz sadece, hatıralarım arasından bazı özel kareler, kar üstüne düşen güvercin kanatları gibi süzülür düşer önüme bu dize ile: "Beyaz dokusunda bu saf rüyanın"… Dıranas'la da kalmam, oradan günümüze kadar bir eğri çizerek doldurmak isterim okuma haritamı. Cahit Zarifoğlu'nun Şiirler adı altında toplanan şiirleriyle farklı bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz? Şiir şiirde kalmaz derseniz Zarifoğlu'nun Yaşamak adlı o muhteşem günlüğünü önerebilirim hemen. Edip Cansever ile Turgut Uyar'a; Cemal Süreya ile Ece Ayhan'a da uğrayın derim ama benim en özel şairim kesinlikle Sezai Karakoç'tur. Eve kapanıp karantina günlerinin geçmesini beklerken Karakoç'un Hızır'la Kırk Saat adlı kitabıyla metinler arası bir yolculuğa çıksanız ne çok şey kazanırdınız. İsmet Özel'in Erbain ve Bir Yusuf Masalı'nı da ekleyebilirim bu listeye ve çıtayı epey bir yukarı yükseltirim. Hele ki çocuklara da bir şeyler okuyalım derseniz, geçtiğimiz günlerde Büyüyen Ay'ın bastığı Hz. Ali Cenkleri'ni tavsiye edebilirim. İnsanın kendini tanıması, yaşadığı toprakları tanımasıyla, anlamasıyla da bağlantılı biraz. İnsan yaşadığı yere benzer, diyen Edip Cansever çok haklı. Bir Yunus Emre, bir Niyazi-i Mısri divanı okuyun derim. Hatta ve hatta Şeyh Galip'imizin Hüsn ü Aşk
'ını yeniden okusanız mesela. Mesnevi'ye de zaman ayırabilseniz keşke, ama Mesnevi'yi okurken zorlanırım derseniz Tahirü'l Mevlevi şerhinden faydalanabilirsiniz.
BİR KİTAP DÜNYADAN BÜYÜKTÜR
Her yanımızı sarmış olan gidememek duygusunu hafifleten bazı kitaplar vardır. Rebecca Solnit'in Kaybolma Kılavuzu ile Yürümenin Tarihi öylesi kitaplardır. Evinizin içinden kıtalar arasında bir yolculuğa çıkartır sizi. Ursula K. Le Guin kitapları da böyledir. Mülksüzler'den Yerdeniz serisine kadar hayali coğrafyalar arasında aylak aylak seyahat etmemizi sağlar Ursula. Bir köşeden bir ejderha, diğer bir köşeden de uzaylı bir yaşam formu çıkar karşımıza. Salgınlar ve hastalıklar üzerine de bazı kitaplar vardır. Albert Camus'nün Veba'sı öyledir. Fakat varoluşçu filozof romancımız Camus, aslında veba salgınını bir alegori olarak kullanıp Hitler faşizmini eleştirir bir bakıma. G. G. Marquez'in Kolera Günlerinde Aşk'ı ise pembe diziye benzeyen bir aşkın nasıl da gide ede bir destana dönüştüğünün remzidir. Gidememek dedik de, İbrahim Tenekeci'nin Giderken Söylenmiştir'indeki şiirlere ne demeli...
Geçenlerde Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca evde kaldığımız zor günleri biraz hafifletecek iki yazardan bahsedince hepimiz sevindik. O yazarlardan birisi Tolstoy, diğeri Mustafa Kutlu idi. Eh, Tolstoy demek roman türünün 'mürşidi' ile karşılaşmak demektir. Anna Karenina gibi doğulu ve bizden bir kadının Rus aristokrasisiyle savaşımını mı okumak istersiniz, yoksa Savaş ve Barış gibi bir başyapıtı mı? Ben bu iki önemli kitaba Diriliş'i de eklemek niyetindeyim. Bir de Mustafa Kutlu var tabii ki. Daha yaşarken klasik olmayı başarmış, Türkçemizin dev öykücüsü Mustafa Kutlu üstadımızın hangi metnini okusanız sadra şifadır. Ama bendeniz muhakkak Yokuşa Akan Sular'daki dava delileriyle, Sır'daki gizemli dervişlerle, Ya Tahammül Ya Sefer'deki bürokratlarla, Uzun Hikâye'deki baba ve oğulla karşılaşmanızı, onları biraz daha yakından tanımanızı isterim. Elbette listeyi kendiniz de okuyarak uzatabilirsiniz. Rasim Özdenören'den geçenlerde vefat eden ustamız Nuri Pakdil'e kadar listeyi çeşitlendirmeniz mümkün. Hadi gene nokta atışı yapayım; ben olsam Özdenören'den Gül Yetiştiren Adam, Pakdil'den ise Otel Gören Defterler'i seçerdim. Yerimiz dar ama liste her zaman uzar da uzar. Tarık Tufan'dan Selahattin Yusuf'a; Kaan Murat Yanık'tan Güray Süngü'ye kadar birçok isim ekleyebilirim haritaya. Biraz da mahcupça, bu fakirin kaleme aldığı Ev Hali adlı denemeleri de listeye ekleyip çekileyim artık kendi uzletime. Doğrudur, hayat eve sığar, ama kitaplarla birlikte koskocaman dünyalar da sığar evlerinize. Çünkü ne demiştik Sabitfikir dergimizin mottosunda, "Bir kitap dünyadan daha büyüktür."