Son günlerin popüler kitabı Kehanetler, Gelecekte Sizi Neler Bekliyor'u duymuşsunuzdur. Hani kahin Slyvia Browne'un 2008 tarihli, yaşadığımız korona salgınını öngördüğü kitabı. Browne'un Badem Çakır çevirisiyle yayımlanan kitabının Türkçesinde "2020'lerde, akciğerleri ve bronşları ciddi oranda etkileyen, tedaviye ise zalimce direnen zatürre benzeri bir hastalığın patlaması nedeniyle ortalıkta ameliyat maskeleri ve plastik eldivenlerle dolaşan çok daha fazla insan göreceğiz. Hastalık hakkında kafa karıştırıcı olan şey ise; bir kış boyunca müthiş bir paniğe yol açtıktan sonra, on yıl içerisinde hem sebeplerini hem de tedavisini gizemli bırakarak tamamen ortadan kaybolması olacak" yazıyor. Orijinalinde "ameliyat maskeleri ve plastik eldivenlerle dolaşacak çok fazla insan göreceğiz" kısmı yok. Bu, çevirmen Çakır'ın yorumu. Ama gelin görün ki, Slyvia Browne gibi Çakır'ın da öngörüsünü yaşadıklarımız doğruluyor.
Salgının bir kehanet kitabını popüler hale getirmesinde şaşılacak bir durum yok. Çünkü yaşadıklarımızı olağan süreçte öngörmek hiç kolay değildi. Ancak bir kehanet kitabında bunlar anlatılabilirdi. Doğruya doğru, bundan bir yıl önce, bir virüs çıkacak tüm dünyayı etkileyecek, sokaklar boşalacak, ülkelerin sağlık sistemi çökecek, insanlar zorunluluktan, bile isteye evlerine kapanacak ve hayat o evlerin içinde yeniden organize olacak denilseydi kimse inanmazdı. Nitekim, İskoç yazar Peter May, 2005 yılında yazdığı, 1 milyon insana bulaşan bir virüs salgınını anlattığı
Lockdown adlı romanı o yıllarda 'gerçek ve mantık dışı' bulunduğu için yayınevleri tarafından reddedildi. May'in anlattığı hikayeyi şu günlerde hayat doğruladığı için kitabı yeni basılabildi.
Dünyanın işleyişinin, insanların hayatının aniden değişmesi pek çok soruyu akla getiriyor tabii. Temel soru: Nereden çıktı bu virüs? Bu soru pek tabii kimi komplo diyebileceğimiz teorileri de gündeme getiriyor. Koronavirüs salgınıyla ilgili yeni çıkan kitaplardan Ali Bektan'ın
İnsanlığı Hedef Alan Biyolojik Silahlar ve Corona Virüsü (Bilge Karınca Yayınları) kitabı da bu soruya cevap arıyor. Kitap virüsün biyolojik bir silah olarak üretilmiş olma ihtimalini etraflıca masaya yatırıyor. Yine raflara yeni düşen Kürşad Berkkan'ın
Corona ve Virüs Savaşları da (Eftelya Kitap) ülkeler arasında daha önce yaşanan virüs savaşlarından yola çıkıyor ve koronavirüs salgınını yeni bir savaş olarak ele alıyor. Ve pek çok komplo teorisine giden yolda akıllara gelen sorulara cevap arıyor.
Muhammet Taşdemir'in
Covid-19 Koronavirüs El Kitabı (MT Yayıncılık) bir rehber
yayın. 50 soruda salgını, virüsü, insanların
hasta olmamak için alabilecekleri tedbirleri
yalın bir şekilde anlatırken, koronavirüsten
dünyanın sosyal ve ekonomik olarak nasıl
etkilendiğini de ortaya koymaya çalışıyor.
SALGINLARLA İNSANLIĞIN SINAVI
Böylesi bir salgını ve etkilerini düşününce önümüzdeki günlerde korona ile ilgili daha çok kitabın çıkacağını tahmin etmek zor değil. Şimdilik çıkan kitaplar biraz mevzuyu derinlemesine anlatmaktan uzak görünüyor. Ki böylesi bir meseleyi tarihsel süreci ele alarak derinlemesine bakarak kavramak en doğrusu galiba. Fakat nedense salgın hastalıklar konusunda tüm dünyanın bir hafıza sorunu var. Mesela bir asır önceki İspanyol Gribi salgınıyla ilgili ne biliyoruz? Mustafa Kemal'in bile bu hastalığı geçirdiğini neredeyse daha yeni öğrendik.
O zaman bir bakalım salgın hastalıkların insanlık tarihini nasıl etkilediğine? İlk kitabımız Dünyamızı Değiştiren On İki Hastalık. Irwin W. Sherman'ın yazdığı kitapta kolera, sıtma, frengi, grip ve AIDS gibi hastalıkların yayılımı ve sonuçları anlatılırken bu hastalıkların siyasi ve toplumsal sonuçları ilginç anekdotlarla ele alınıyor. Mesela 1. Dünya Savaşı'nı bitiren ateşkes görüşmeleri yapılırken ABD Başkanı Woodrow Wilson'ın Fransa'daki grip salgını nedeniyle hasta olmasının Hitler'in ortaya çıkmasında etkili olduğunu biliyor muydunuz?
İkinci kitap ise Mahşerin Dört Atlısı. Andrew Nikiforuk'un yazdığı kitapta veba, kızıl, kızamık, çiçek gibi salgın hastalıkların nasıl ortaya çıktığı, hayatımızı nasıl etkilediği anlatılıyor. Yazar, salgınlara neden olan virüslerin canavar hale gelmesi için insanların nasıl katkılar sunduğunu, ölümler başlayınca da insanlığın yaşadığı çaresizliği çarpıcı bir şekilde ele alıyor.
Salgın hastalıkların kendi coğrafyamızdaki tarihsel serüvenine bakmak istersek karşımıza ilk olarak Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Salgın Hastalıklar ve Kamu Sağlığı kitabı çıkıyor. Kitap Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne uzanan zaman diliminde devletin sağlıklı vatandaşlar yetiştirmek için oluşturduğu kurumları, yaşanan salgınları ve insanların salgınla mücadele için nasıl seferber edildiğini inceliyor. Vebanın Osmanlı'daki serüvenini anlatan Akdeniz Dünyasında ve Osmanlılarda Veba kitabı ise Kara Ölüm'ün özellikle bu coğrafyadaki etkilerini anlatan kapsamlı bir yapıt. Prof. Dr. Hikmet Özdemir'in Salgın Hastalıklardan Ölümler kitabı ise 1. Dünya Savaşı sırasında salgın hastalıkların Anadolu'da yaşattığı yıkımı, insanların hastalıklara karşı verdiği sınavı anlatan önemli bir başvuru kitabı.
EDEBİYATIN GÖZDESİ VEBA
Salgın hastalıklar, bu hastalıklar sırasında yaşananlar, derdimiz insanı anlamak ve anlamak diyen edebiyatçıların her zaman ilgisini çekti. Edebiyatçıların üzerinde en çok kalem oynattıkları salgın, Kara Ölüm olarak nitelendirilen veba. Ve veba ve edebiyat deyince de akla ilk olarak Giovanni Boccaccio'nun Decameron'u geliyor. Üstadın 1348-1351 yılları arasında yazdığı hikayeler, İtalya'daki veba salgınından kaçmak için bir araya gelen yedi genç kadınla üç genç erkeğin önce bir ev sonra da şatoda konaklarken birbirlerine anlattıkları öykülerden oluşuyor. Albert Camus'nun Veba'sı ise malum Cezayir'in Oran şehrinde ortaya çıkan veba salgını sırasında yaşananları anlatır. Şimdilerde yaşadığımız ne varsa aslında bu romanda hepsi karşımıza çıkar.
Robinson Cruose'un yazarı Daniel Defoe'nun Veba Yılı Günlüğü 1665'te Londra'da yaşanan veba salgınına odaklanır. Jack London'ın Kızıl Veba kitabı ise salgın bir hastalığın bildik medeni düzeni yıkması sonrasında hayatta kalan insanların tekrardan toplum olma mücadelesine odaklanan bir klasiktir. Adgar Allan Poe'nun Kızıl Ölümün Maskesi hikayesi ise bir salgın sırasında bir prens ve çevresindekilerin korunaklı bir şatoya sığınmalarını ve orada eğlence içerisinde geçirdikleri günleri ama hastalığın her şeye rağmen şatoya ulaşmasını ele alır.
Vebanın dışında tabii kolera var sırada. Ve kolera deyince de Marquez'in başyapıtlarından Kolera Günleri'nde Aşk hemen aklımıza gelir. 19. yüzyılın sonunda, bir devir değişirken tutkulu bir aşkın epik hikayesidir roman. Jose Saramago, Körlük kitabına, bilinmeyen bir şehirde insanların birdenbire kör olduğu bir salgını konu eder. Ansızın beliren bir felaket karşısında bir toplumda baş gösteren durum, insanların salgın karşısındaki tepkileri düşünüldüğünde şimdilerde yaşadıklarımızı Saramago'nun öngördüğü söylenebilir. Stephen King'in Mahşer ölümcül bir grip salgını sonrasında insanların arayışını konu eden karanlık bir romandır.
Peki ya Türk edebiyatında ne var? Reşat Nuri Güntekin'in Salgın'ını okumayan varsa şu salgın günlerinde hemen okusun derim. Cumhuriyet'in ilk yıllarında Anadolu'nun bir köyünde ortaya çıkan salgını anlatır Güntekin. Salgın karşısında insanların tepkilerine ve idari yöneticilerin umursamazlığına odaklanır hikayesinde. Bir başka kitap ise Onur Gürleyen'in Hastalık' ı. Aniden çıkan bir salgın hastalık karşısında modern insanın ve toplumun çaresizliğini anlatır Gürleyen romanında.