Dahl'ın fantastik âlemiyle ilk karşılaşmam kitabından uyarlanan film sayesinde olmuştu: Charlie'nin Çikolata Fabrikası. Fakir ama mutlu bir ailede büyükbabanın, sadece beş çocuğun çikolata paketinden çıkan 'altın bilet'lerden birine sahip olduğu halde onu satmaya karar veren torununa söylediği sözlerle sevmiştim en çok bu filmi, "Dünyada yeterince para var. Her gün daha fazlasını basıyorlar, ama bu bilet özel. Bundan tüm dünyada sadece beş tane var ve sadece o kadar kalacak. Ancak bir aptal bunu para kadar sıradan bir şeyle değişebilir. Sen aptal mısın?" Dev Şeftali, George'un Harika İlacı, Matilda gibi başarılı çocuk kitaplarıyla nam salmış bir yazar Roald Dahl. Yetişkinler için yazdığı öykülerle Edgar Allan Poe Ödülü'ne birden fazla kez layık görülmesi, hayâl dünyamızın sınırlarını zorlamasındaki başarısını, gerilim ve polisiyede de sürdürdüğünü gösteriyor. Kraliyet Hava Kuvvetleri'nde savaş pilotu olarak görev alan, ancak başından aldığı ağır bir darbe sonucu ordudan ayrılmak zorunda kalan Dahl, yazmaya 2. Dünya Savaşı sırasında tanıştığı romancı Cecil Scott Forester'ın teşvikiyle başlamasaydı bu kitapları okuyamazdık.
KİMİ KASVETLİ, KİMİ MİZAHİ
Roald Dahl'ın pek çok eserini okuyucuyla tanıştıran Can Yayınları, bu ay yazarın yeni bir kitabını daha bizlerle buluşturdu. Berrak Göçer'in Türkçeye çevirisiyle okuduğumuz Anlaşıldı, Tamam savaş pilotlarının sıra dışı tecrübelerine tanıklık etmemizi sağlıyor; ancak yazar hikâyelere başlamadan önce okuyucuya bir not bırakıyor, "Bu öykülerde gerçek kişileri anlatmıyorum. Geçen adlar tanıdığım pilotların adları değil, birinci tekil şahıs kullanımı da illa kendimden bahsettiğim anlamına gelmiyor." Bu uyarı, anlatılanların gerçekliğine daha da bağlıyor beni. Uçanlarla ve uçuşlarla ilgili dokuz hikâyede Roald Dahl, harp esnasında nihai sondan daha fazlasını söylüyor aslında.
Savaş dendiğinde kandan ve ölümden başkasını düşünemez oluyoruz. Dahl bir yandan iki noktanın arasında geçip giden günleri kaleme alırken, diğer yandan kimine düşman kimine dost olan kahramanları bir kertede "herkes gibi" algılamamızı sağlıyor. Onlar da ağlıyor, gülüyor, sorguluyor, acıyor, deliriyor. Bu konuda en iyi delirenlerden biridir mesela Van Gogh'un akıl hastanesindeki arkadaşı. Savaş sırasında buldukları bir tünelde doğup 12 yaşına gelene kadar gün ışığıyla tanışmamış olan bir kızla karşılaştığında deliren o asker... Anlaşıldı, Tamam'da da kimi öyküler işte böyle kasvetli ve ağırken, kimine gülmeden edemiyoruz. Birine sağduyuyla yaklaşırken, diğerini görmezden geliyoruz.
GÜNEŞE VE BULUTA SIĞINANLAR
Kitaptaki bazı kahramanlara farklı hikâyelerde de rastladığımız oluyor; anlatıcının savaş sırasında kendi filosundaki arkadaşlarından yola çıktığı aşikâr. Kesişen hayatların ayrımını okura ustaca aktaran yazar, bağımsız bir bütünlük içinde kalmamızı da sağlıyor böylelikle. Hareketin kendisi başlı başına bir bilinmezlik ve gerilim yüklüyken, bir de o aksiyonun pilot olarak parçası haline gelmenin verdiği adrenalin, satırlar arasında dolaşırken bizi de kendi içine çekiyor.
Kokpitte dimdik oturan, suratı gözlükleri ve oksijen maskesinin altında neredeyse kaybolan, sağ eli levyenin üstünde, sol eli gaz kolunda, mavi gökyüzünün neredeyse her köşesini tarayan ama sıra güneşe geldiğinde ona iki kat uzun bakan pilot bizimle, yerdekilerin pek de üzerine düşünmediği bir şeyi paylaşıyor. "... çünkü düşman sizi gafil avlamak için burada gizlenip bekler. Gökyüzünde gizlenebileceğiniz sadece iki yer vardır. Biri bulutların içi, diğeri de güneş ışığı." Güneşe ve buluta sığınan bir düşman olmasa ne iyi olurdu, savaşın kendisi hiç olmasa... Diye düşündürtmeden geçmiyor Roald Dahl.
GEÇİŞKEN DUYGULAR
Kitapta en etkilendiğim hikâye hiç kuşkusuz Katina. 1941 Nisan'ında Yunanistan Aydonat'ta bombardımanın olduğu bir bölgede, yüzünün sol tarafından kanlar akarken yapayalnız bir taşın üstünde oturan dokuz yaşındaki Katina. Ve ona kol kanat geren askerler. Birliklerine götüren, sevecen davranan, İngilizceyi öğreten askerler ile bir süre sonra birliğin biriciği olan Katina... Bana Güney Kore'de savaş meydanında öylece kalakalmış Ayla'yı kucaklayan Süleyman Astsubay'ı hatırlattı. Ne hüzünlü bir hikâye, ama Katina'nınki kadar değil... Beni en kızdıranıysa Madam Rosette. Kahire'deki genelevden kızları kurtarırken "vay be" dedirten, ama günün sonunda kibar bir faydacılık sergilemekten de geri kalmayan delikanlıların zavallı halleri... Roald Dahl Anlaşıldı, Tamam'da dünyayı kuşbakışı seyretmekle kalmamış, yere inip bir de içeriden bakmış olan bitene; belki sert bir pikeye hazırlanan pilot kadar kararlı ya da avına yaklaşan yelkovan kuşları gibi gözü kara...