Marina Abramovic ile SABAH Pazar için yaptığım söyleşide "73 yaşımdayım ve şimdi gençken olduğumdan daha mutluyum" demişti. Sadece mutluluk mu? Aynı zamanda özgür olduğunu da söylüyordu. Günümüzün ikonik sanatçılarından birinin bunları söylerken geride bıraktığı 73 yıllık ömrünün nasıl geçtiğini okuyunca, Abramovic'in mutluluğunu da özgürlüğünü de tırnaklarıyla kazıya kazıya elde ettiğini anlıyorsunuz.
Yugoslavya'nın halk kahramanı olan ve birbirlerine büyük bir tutkuyla âşık bir anne ve babanın çocuğu olarak doğsa da mutlu bir çocukluk geçirmediğini anlatıyor Abramovic otobiyografisinde. Çünkü o tutkulu aşk, onun doğduğu yıllarda tükenmiş. Ve gerilimli, bol kavgalı bir ilişkini içine doğmuş sanatçı.
Özellikle kuralcı ve partizan geçmişi nedeniyle sert bir karaktere sahip annesi tarafından sürekli şiddette maruz kalması, annesiyle hep gerilimli bir ilişki yaşamasına neden olmuş. 14 yaşında resme başlamasa belki ne o mutsuz günlerinin içinden çıkabilecek ne de büyük bir sanatçı olabilecek. Sanatı hayatına sokması onun hayatında önemli bir nokta. İkinci önemli noktaysa resim yaparak sanatı iki boyuta sıkıştırmak yerine üçüncü boyutu keşfedip performans sanatına yönelmesi...
Öyle ya da böyle, ister insanlarla ilişkisinde (anne, baba, sevgili, arkadaş) ister sanat dünyasında olsun sınırlar, sınırlandırmalar karşısında Abramovic, sanatıyla kendine bir çıkış yolu yaratmayı bilenlerden.
Ne kaderine ne de ona biçilen rollere razı geliyor. Bazen tükendiğini hissettiği an bambaşka bir bakış açısıyla sıfır noktasından yeniden kendini var ediyor. Bir dönem sevgilisi olan Ulay ile beş parasız karavanda hayat sürdürmesinin, her şeyini bir kenara bırakıp Avusturalya'ya gidip Aborjinlerle birlikte olmasının ya da Budist rahiplerle yaşamasının sebebi de biraz bu. Hem yeniden ve yeniden kendini üretmek hem de tecrübeleri ışığında bu edinimlerini sanatına aktarmak... Abramovic'i büyük sanatçı yapan ve bugün onun kendini daha mutlu ve özgür hissetmesini sağlayan da hayata karşı bu yaklaşımı...
Kitabını 'dostlara ve düşmanlara' ithaf etmesi de öyle. Yaptığı işlerin etkileşimi nedeniyle çok tartışıldı Abramovic'in sanatı. Anlıyoruz ki onun sanatına karşı direnç gösterenlerden biri de annesi oluyor.
Ama o zaten yaptıklarıyla tartışma yaratacağını önceden biliyor.
Sanatçı büyük bir içtenlikle ve açıklıkla yaşadıklarını kaleme alırken yer yer kendisiyle hesaplaşıyor, yer yer kendini de eleştiriyor.
Hiçbir şey ve hiçbir kimse mükemmel değildir. En başından beri Abramovic'in bunun farkında. Bir de sonuçla değil hep süreçle ilgilenen birisi o. Şikayet etmek, yerine insanın özüne ulaşmaya çalışarak ve bunun için bedel ödenmesi gerekiyorsa bedel ödeyerek yol alıyor hayatında. Ama hiçbir zaman konformist olmaması, değişime açık, bedeniyle barışık olması, hayatında önemli sıçramalar yapmasına neden olmuş.
Kitabı okuyunca Abramovic için performans sanatının kraliçesi deyiminin çok indirgemeci olduğunu görüyorsunuz. O aslında özgürlük mücadelesinin kraliçesi.
Başarısızlık çok önemlidir
Mutlak başarıyı dayatan günümüz dünyasına inat Marina Abramovic önemli olanın başarısızlık olduğunu bakın nasıl anlatıyor: "Başarısızlıklar çok önemlidir, benim için büyük bir anlam ifade ediyorlar. Büyük bir başarısızlıktan sonra, derin bir depresyona ve bedenimin çok karanlık bir yerine girerim, ama çok geçmeden yeniden hayata döner, başka bir şey için canlanırım. Yaptıkları her işte başarılı olan sanatçıları daima sorgularım. Bence bu kendilerini tekrar ettikleri ve risk almadıkları anlamına gelir."
Papa'nın vuralacağını gördüm
Abramovic kitapta zaman zaman reel dünyanın dışına çıktığı deneyimler olduğunu anlatıyor. Ki bunlar çok çarpıcı. Mesela Aborjinlerle yaşarken rüyalar görüyor. Biri çok ilginç Papa'nın vurulacağını görüyor. İki gün sonra gerçekten Papa 2. Jean Paul, Ağca tarafından vuruluyor. Yine o dönem rüyasında İtalya'da bir deprem olduğunu görüyor. 48 saat sonra Güney İtalya'da deprem olduğunu öğreniyor.
Yalan söyleme, çalma ve kendinden ilah yaratma
Kitapta Bir Sanatçının Hayatı Bildirgesi bölümünde Abramovic, bir sanatçının hayata karşı tutumunu madde madde şöyle anlatıyor:
* Bir sanatçı kendisine ve başkasına yalan söylememelidir.
* Bir sanatçı başka sanatçıların fikirlerini çalmamalıdır.
* Bir sanatçı kendinden ödün vermemeli ya da sanat piyasası şartlarını düşünerek tavizde bulunmamalıdır.
* Bir sanatçı başka insanları öldürmemelidir.
* Bir sanatçı kendinden bir ilah yaratmamalıdır.
* Bir sanatçı başka bir sanatçıya âşık olmaktan kaçınmalıdır.