Deneme, diğer edebi türler arasında en samimi olanıdır dersem abartmış olmam sanırım. Çünkü denemenin kimseye bir şey ispatlama çabası yoktur. Tamamen yazarını bağlar. Samimidir. Hatta iyi bir deneme yazarı bu samimiyeti öylesine ileriye götürür ki, okur, yazarın metni sadece kendisine yazdığı zannına bile kapılabilir. Mesela Salah Birsel öyle bir deneme yazarıdır.
Her denemeci aynı zamanda önemli bir üslupçudur. Özellikle dilimizi önemli bir deneme yazarından öğrenebiliriz. Dil öğrenmek yalnızca o dilin kurallarını öğrenmekle sınırlı değildir, aynı zamanda bir 'dil zevki'nden de bahsedilebilir. Kendi adıma bu dil keyfini en çok Refik Halit Karay'ın denemelerinden alırım. Onda Türkçe çok başka bir şekilde çalışır. Karay, deneme yazarken aynı zamanda çok temiz, çok sade, pürüzsüz bir Türkçe kullanır. Her okuyuşumda o Türkçeye gıpta ederim ben de.
Öte yandan şairler de iflah olmaz denemeciler arasındadırlar. Dilin içinden konuşmayı seven her şair gide ede deneme yazar mutlaka. Mesela Cemal Süreya'nın denemeleri öyledir. Bir yanıyla eleştiriye yaklaşır, yanaşır Süreya; bir yanıyla da üslupçudur. Şairler deneme yazarken çok iyi bildikleri bir denizde yüzüyor gibidirler. O yüzden her iyi şair aynı zamanda iyi birer deneme yazarıdır da. Sezai Karakoç'un fikrî zeminden okurla konuştuğu denemeleriyle, Cahit Zarifoğlu'nun Bir Değirmendir Bu Dünya kitabındaki net ve doğrudan denemeleri... İyi şiir okuru için şairinin laboratuvarına girmek anlamına gelir bu. Misal, az düz yazı yazmalarına rağmen Edip Cansever ile Turgut Uyar'ın denemeleri... Kitaplarını her yeni okumamda bu az düz yazı kaleme almış şairlere dair yepyeni ışıltılar yakalamamı sağlarlar. Edip Cansever keşifçidir denemelerinde. Tespitler yapar. Her tespiti de aşağı yukarı doğrudur. Turgut Uyar ise denemelerinde ve günlüklerinde içinde bulunduğu sıkıntılı hali ifade eder hep. Uyar'ın Bir Şiirden isimli o soylu kitabı ne yalan söyleyeyim, Türkçe için bir nimettir desem abartmış olmam sanırım. Hatta tatlı bir rastlantıdır da.
Aktif ve canlıdır deneme. Dilin atar damarı onda atar. Kelimelere yeni yeni anlamlar, farklı kullanımlar da önerebilir denemeci. Mesela Ece Ayhan gidip gelip 'sivillik' kavramıyla uğraşır, yer yer yüzleşir. Her girişimi kavramı yeniden tanımlamaya yöneliktir. Nevi şahsına münhasır dertleri, sorunları vardır denemecinin. O dertleri denemeleri boyunca diriltmekten çok hoşlanır. Nurullah Ataç öyledir aslında. Bir eleştirmenden çok bir denemeciye yakındır. Hadi, neden saklayalım, her denemeci bazı mevzulara 'takık'tır. Ataç'ın ve Melih Cevdet'in takıklığı bazen seçmeci, ayırmacı, ayıklamacı tavırlara kadar ilerleyebilir. Melih Cevdet'in Dilimiz Üstüne Konuşmalar'ı öyledir. Kendi sığınağında yaşamış özel denemeciler de vardır. Nermi Uygur öyledir mesela. O kadar önemli bir denemeci olmasına rağmen okur tarafından nedense görülememiştir hâlâ.
Aslında deneme üzerine bunca söz etmeme sebep, A. Ali Ural'ın yeni denemelerini bir araya getirdiği Raf Ömrü adlı kitabı. Ali Ural, son yıllarda şairliğinin ve yayıncılığının yanında denemeciliği ile de kendinden söz ettiriyor. Ural okurun ilgisini Posta Kutusundaki Mızıka ile çekti daha önce. Okurun ilgisini çekti demem boşuna değil, çünkü bu kitap bir deneme kitabına karşı Türk okurunun ilgisini de tazelemişti aynı zamanda. Ardından yeni denemeler yazdı Ali Ural. Her deneme kitabıyla da bir boşluğu doldurdu. Kabul edelim ki, deneme okuyan bir okur, en basitinden de olsa dil sevgisi kazanmaya başlamıştır. Ural'ın bu yöndeki çabası da elbette tartışılmaz.
Raf Ömrü'nü okurken sanki Ural'ın bir okuma günlüğü yazdığını hissettim. Ki Ural, Raf Ömrü'nde kendi okuma serüveninden çeşitli kesitler sunmuş kitap boyunca. Batı edebiyatından bildiğimiz birçok önemli yazara ve kitaba dair çeşitli ve yeni pencereler açmış. Diyojen'in çatlak fenerinden, Exupery'nin Küçük Prens'ine; Kafka'dan Şark Ekspresi'ne, Gogol'ün Palto'sundan İvan İlyiç'in ölümüne, Bahaeddin Özkişi'den Knut Hamsun'a onlarca isim, onlarca kitap...
Raf Ömrü umarız çok olur bu ince ve derin deneme kitabının.