Kızını sevmeyen, sevemeyen hatta kıskanan bir anne... Hem de ilk doğurduğu günden beri... Ve annesinin mucizevi sıcaklığını özleyen, hasretle o sıcaklığa kavuşmayı bekleyen bir bebek. Bildiğimiz/kabul ettiğimiz kurallara aykırı bir giriş oldu. Çünkü anneler evlatlarını sever onlara karşı içlerinde sonsuz bir şefkat barındırır değil mi?
Annenin evladına duyduğu şefkat, ilgi, sevgi hemen hemen her toplumda çok da sorgulanmaz. Annelik kabul edilmiş bir müessesedir çoğunlukla. Hatta kutsallaştırılmış bir durumdur. Kadınlardan genellikle esirgenen saygı, sevgi, onay annelik söz konusu olduğunda onlara daha kolay verilir.
Oysa anne olmak iyi bir insan olmayı beraberinde getirir mi diye sormak da gerek... Yoksa nasıl açıklarız bu kadar şefkatini, vicdanını kaybetmiş kadını?
Hepimiz için kabul edilmiş bir durumdur: Anne ile evlat arasındaki sevgi, şefkat bağı. Oysa babalar için böyle düşünülmez... Peki anne çocuğunu, çocuk da annesini sevmek zorunda mı? Anne-çocuk ilişkisinin varlığı beraberinde sevgiyi de getirir mi? Zor sorular... Geçtiğimiz ay Timaş Yayınları'ndan çıkan Jessie Greengrass'ın Bakış adlı romanında bir anne-kız arasındaki ilişki sorgulanıyordu, sarsıcıydı.
ÇETİN BİR SINAV
2011 yılında vizyona giren Kevin Hakkında Konuşmalıyız adlı filmde ise annesini bebekliğinden itibaren sevmeyen, acımasız bir çocuk vardı karşımızda. İzleyenin aklını karıştıran, içini üşüten bir filmdi. Üşütmesi evlatla anne arasında var olamayan sevgisizliktendi.
Turkuvaz Yayınları tarafından basılan Acıyla Çarp Kalbim, dünyaca ünlü yazar Amelie Nothomb imzasını taşıyor. Bu roman da anne-çocuk ilişkisine odaklanıyor. 40 dile çevrilen romanın merkezinde bir anne, annesi tarafından sevilmeyen, kıskanılan bir çocuk var. Okuru çetin bir sınav bekliyor. Bildiklerimiz, ezber ettiklerimiz bir yandan paramparça ediliyor yazar tarafından, bir yandan da tekrar tekrar kuruluyor.
Gelelim romana... Marie çok güzel, herkesin hayranlık duyduğu bir genç kız... Henüz 19 yaşında, girdiği her ortamda ışıldıyor. Kendisine hayran, önündeki hayatının başarılarla, mutlulukla dolu olacağından emin... Küçük bir kentte yaşıyor ve elbette kentin en gözde genciyle evleniyor. Bir süre sonra da ilk çocuğunu Diane'i dünyaya getiriyor. Annesinden daha güzel bir bebek Diane, tüm dikkatleri artık annesi değil, doğal olarak o çekiyor, ailenin, çevrenin tüm ilgisi bebeğe yöneliyor.
Adını bir tanrıçadan alan Diane gerçekten çok güzel bir bebek. Ama bu güzelliği ona çok pahalıya patlıyor, çünkü annesi onu bir rakip olarak görmeye başlıyor ve bir türlü sevemiyor. Anne tüm hayatının bittiğini düşünüyor, yaşama olan tüm ilgisini kaybediyor. Sonrasında iki çocuk daha doğuruyor ama onlarla ilişkisi farklı bir yol buluyor kendine.
HAYATI ÖĞRENİYOR, ÖĞRETİYOR
Roman, Diane'nin gözünden gelişiyor. Anlatıcı o. Küçük bir bebeğin neler bildiğini bilemiyoruz. Ama bebeğimiz hayatı öğrenirken, okura da anlatıyor. Çok da acı çekiyor. Sadece bir kez tattığı anne sıcaklığını özleyerek büyüyor. Aile büyükleri annenin açtığı doldurulamaz boşluğu kapatmaya çalışıyorlar, bu emekler kısmen başarılı oluyor. Diane annesinden görmediği sevgiyi büyükannesi ve büyükbabasında buluyor.
Babanın anneye duyduğu aşktan kör olan gözleri bir türlü görmüyor küçük kızın acısını ama o da hissediyor bir şeylerin yolunda olmadığını... Diane ise anlamıyor ta ki başka kardeşleri olana kadar. O zaman annesinin diğer çocuklarına farklı davrandığını görüyor ve kendisine başka bir yol çiziyor.
Acıyla Çarp Kalbim iyi yazılmış, iyi çevrilmiş bir kitap... Yazar Amelie Nothomb hem küçük Diane'in ruh halini ve hayatını hem de anne Marie'ninkini büyük bir ustalıkla anlatıyor. Karakterlerini incelikle tasvir ediyor yazar. Okur zorlanmadan karakterlerin dünyasına giriyor. Nothomb cesur bir yaklaşım sergiliyor, annelik gibi kutsallaştırılan bir titrin bir yandan üzerini çiziyor bir yandan da şefkatli, vicdanlı karakterler yaratıyor ve onları inanılır kılıyor.