Yazarının başına bir noktadan sonra çorap örmeye başlayan 'polisiye'nin efendilerinden biri olan, bir kitabında Britanya'nın Boer Savaşı'na girmesi gerektiğine yer verdikten sonra 'sör' unvanı kazanan Arthur Conan Doyle, Sherlock Holmes'u oluştururken, alıp başını giden bir nâmı da beraberinde hayâl etmiş miydi bilmiyoruz. Dedektiflik öykülerinin babası olarak kabul ettiği Edgar Allan Poe ile bir nevi aynı kaderi paylaştığını söyleyebiliriz. Nasıl ki Poe'nun Morgue Sokağı Cinayeti dünyanın kabul ettiği ilk dedektiflik öyküsüyse, Sherlock Holmes da polisiyeyi ilk kez edebiyatın bir unsuru haline getirmeyi başardı. Kızıl Soruşturma ve Dörtlerin İşareti ile sahneye çıkan, daha sonra hikâyeleri Strand Magazine'de tefrika edilmeye başlanan Arthur Conan Doyle'un Sherlock ile yakaladığı ivme yavaş yavaş yazarını rahatsız etmeye bile başladı. Son Problem adlı öyküsüyle dedektifini şelaleden aşağı atan Doyle, dayanamayıp 10 yıl sonra aklını bir sanatkâr edasıyla kullanan Holmes'una geri döndü. 36 yıl sonunda Sherlock Holmes'u, zamanını doldurmuş olduğu halde dinleyicilerin hoşgörüsünden faydalanarak sahneye tekrar tekrar dönüp veda selamını gereğinden fazla uzatan o ünlü tenorlardan birine benzetiyor Arthur Conan Doyle. Toplamda 56 uzun öykü, dört romanla hayat verdiği Sherlock'a en nihayetinde, "Onu hem gerçek hem de hayâli dünyada ebediyete uğurlamalı" diyerek Sherlock Holmes'un Vaka Kitabı'yla son veriyor. Alfa Yayınları'ndan Orhan Düz'ün çevirmenliğiyle çıkan kitapta, 11 öykü bulunuyor.
ZEKÂNIN KELİMELERLE SOMUTLAŞMASI
Tarihin en iyi partnerlerinden biri olan Doktor John Watson Kızıl Soruşturma'da ilk kez karşılaştığı Sherlock'u, ince şahin gagası görünümündeki burnu ve keskin çenesiyle tasvir eder. Hem sinema hem de televizyona uyarlanan Sherlock Holmes bence kesinlikle Robert Downey'den de, Benedict Cumberbatch'den de farklıydı; ama keskin zekâsının görsel şölen eşliğinde en iyi vücut bulduğu karakter açık ara Downey Jr. Sherlock Holmes'un tüm dünyada büyük ilgi gören maceraları yaratıcısı tarafından son bulsa da o, edebiyatta da sinemada da varlığını sürdürmeye devam etti/ediyor. Bu noktada beyaz perdenin ihtiyar kurdu Ian Mckellen'in de Sherlock'un yaşlılık dönemine hayat verdiği Mr. Holmes ve Müthiş Sırrı'nı anmadan geçemeyeceğim. Üzerinden neredeyse bir buçuk asır geçmiş bir polisiye kahramanın, günümüzde tazeliğini bu denli koruyor oluşunda, insanların gizeme olan merakları yok sadece. Doyle'un kıvrak zekâsını kelimelerle somutlaştırdığı olağanüstü bir fikir silsilesi var!
HAYRETE DÜŞEN DEDEKTİF
Tümdengelim biliminin polisiyedeki karşılığı olan Sherlock Holmes, son öyküsüne kadar onlarca gizemi çözdü. Edebiyat, felsefe, astronomi bilgisi 'yok'luk derecesindeyken, kimya, kriminoloji, anatomi bilgisi üst düzey. İngiliz hukukuna son derece hâkim, usta bir eskrimci, boksör ve kılıç ustası. Tüm bunların yanında muhteşem keman çalıyor. Onlarca gizemi çözen, cinayeti aydınlatan (ki 56 uzun öykü, dört roman arasından sadece 16 tanesinde cinayet var), gerim gerim gerilen telleri kesen Sherlock'un, 'vaka kitabı'nda bizi ilk olarak Mazarin Elması karşılıyor. O meşhur Baker Sokağı'ndaki 221B numaralı evini sürekli gözetlediğinden şüphelendiği bir hırsıza karşı, penceresinin arkasında kendisi için yaptırdığı balmumunun eline kitap vererek oturtan Sherlock'un, karşısındakilere en çok kurdurduğu cümle şu olmalı: Yok artık! Peki kendisi hiç hayret etmemiş midir? Elbette etmiştir. Üstelik onu, zekâsını ve hamlelerini çok iyi bilen, birkaç kez ona karşı yenildiği baş düşmanı Profesör James Moriarty'den bile! Sherlock'a, "Bunca yıllık maceralarımız boyunca hiç böylesine garip bir manzarayla karşılaşmadım" dedirten adamın hikâyesi: Emekleyen Adam.
HOLMES'UN KAÇINILMAZ BAŞARISI
Pek çok tehlikeli vakada, kotarabileceğine olan güveninin de hemen hemen üst düzey olduğu hayatını riske atmaktan çekinmeyen Sherlock Holmes, 'vaka kitabı'ndaki Üç Garrideb hikâyesinde bizi biraz duygulandırıyor. Hukuk danışmanı olarak Holmes'un kapısını çalan bir katil ve beraberindeki bir dizi olayın anlatıldığı hikâyeye, "İster komedi deyin, isterseniz trajedi" diye başlayan Dr. Watson'un, Sherlock için ne denli değerli olduğunu, Şeytan Ayağı'ndan sonra bir kez daha anlıyoruz. Olaylar sırasında yaralanan Watson'ın, hiç dostu olmayan sıra dışı arkadaşı için şöyle konuştuğunu görürüz: O soğuk maskenin altında derin sevgi ve vefayı görmek değil bir, bin yaraya değerdi. Sıra, okumak için Şöhretli Müşteri'ye geldiğinde bu sefer Sherlock'un, vakadaki düşmanı Baron Adelbert Gruner'in tuttuğu adamlar tarafından ölesiye dövüldüğüne şahit oluyor, yaralarından yataktan kalkamaz halde olan dedektifin, o haldeyken bile ve yine elbette biricik ortağı Watson'ın da yardımıyla 'kaçınılmaz başarı'yı bir kez daha elde ettiğine tanıklık ediyoruz.
OKUYUCUNUN HEYECANLI YOLCULUĞU
Emekli olmasının ardından, kendisini tamamen doğaya verdiği Sussex'teki küçük evine çekildikten sonra karşılaştığı enteresan vakalardan birini anlattığı Aslan Yelesi'nden, suçluyu ortaya çıkartacak çok az kanıt olmasına rağmen kurduğu bağlantılarla çözüme ulaştığı Üç Çatılı Ev'e, Solgun Asker'den, Peçeli Kiracı'ya kadar bizleri de bir okuyucu olarak dedektifliğe soyunduran maceralarını okuyoruz Sherlock Holmes'un Vaka Kitabı'nda... Arthur Conan Doyle'un hayatımızdaki yeri, Türkçe'ye çevrilen ilk öyküsü Dilenci'yle başlıyor, Shoscombe Konağı ile bitiyor. İyi ki bu macera uzun sürmüş. Sherlock Holmes ve maceralarına dair her bir kitabı elime aldığımda, öykülerinin ivmesini düşürmeyen yazarın dileği yeniden kabul oluyor: "Elinizdeki kitabın sizi gündelik hayatın dertlerinden bir süreliğine de olsa uzaklaştırıp, edebiyatın o büyülü dünyasında ufuk açıcı, heyecanlı bir yolculuğa çıkarmasını umuyorum."