1958 yılında, yazın sonu sonbaharın başında dönemin başvekili Adnan Menderes bir karar alır: İstanbul sınırları içerisinde Adalar haricinde hiçbir yerde at arabası kalmayacaktır!
Öyle ya artık devir sokaklarda taze taze salınmaya başlayan lokum gibi otobüslerin, hususi vasıtaların, bilmem kaç beygirli tomofillerin devridir. Atların yorulduğu yerde motorlar ayakta kalmıştır bile çoktan... Bu karar doğrultusunda şehirdeki tüm arabacı duraklarının kapatılması gerekliliği hasıl olur ve Menderes, bu görevin ağırlığını bizzat Münakalat Müdürü Barış Bey'in omuzlarına yükler. Bürokrat olabilmek adına bu durumu önemli bir fırsat olarak gören Barış Bey çok geçmeden İstanbul'daki tüm durakların kapısına mührü vurur. Ama bir durak bu karara ve Barış Bey'e son ana kadar direnir: Kadıköy Moda'daki arabacılar ve en önde de Süleyman abileri...
Everest Yayınları'nın her yıl düzenlediği İlk Roman Yarışması'nın bu yılki birincisi At Sancısı romanının yazarı Elvan Kaya Aksarı, işte böyle bir hikayeyle "merhaba" diyor edebiyat dünyasına. 1990 doğumlu yazar Aksarı, ilk romanında özellikle dili kullanma konusundaki mahareti ve anlatısının merkezine aldığı karakterleri her yönden tahlil etmesiyle iyi bir iş çıkarıyor.
Bu noktada yazarın Türk dili ve edebiyatı bölümü mezunu oluşunun ilk romanına teknik açıdan çok katkı sağladığını söylemek gayet mümkün görünüyor. Zira 1950'li yılların İstanbulu'nda konuşulan, yer yer ağdalı yer yer de eski kelimelerin hükümranlığını sürdürdüğü bir Türkçenin okuru yormadan ve olay akışının önüne geçmeden romanda kendine yer bulmasını sağlamak çok kolay bir iş değil zannımca.
SINIFLARIN ÇATIŞMASI
At Sancısı, teknik açıdan başarılı bir ilk roman olmasının yanında ele aldığı dönemin sosyolojik gerçeklerini toplumun farklı sınıflarından insan hikayeleri aracılığıyla anlatmasıyla da kıymetli bir eser. Öyle ki, arabacı Süleyman, gün boyu at üstünde yolcu taşıyıp bir yandan ailesini geçindirmeye bir yandan da oğlunu evlendirmeye çalışan kısacası hayata bir şekilde tutunmaya çabalayan 'halk'ı temsil eder. Müdür Barış Bey ise makam mevki sahibi olmuş, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmayı kendi değerlerinden rahatlıkla taviz vermek olarak yorumlayan, çıkarı uğruna her şeyi feda etmekte beis görmeyecek 'üst sınıf'tır. Bu iki sınıfın bir devlet kararı sonrası karşı karşıya kalması bir anlamda romanın da ana çatışma unsurunu oluşturuyor.
Başta dedik ya yazar Aksarı'nın en önemli başarılarından biri sıkı karakter tahlilleri yapması diye...
Bu noktada özellikle çizilen Barış Bey karakteri çok farklı açılardan okumalar yapmanın mümkün olduğu bir tip. Halkevlerinde tahsil görmüş, eşiyle burada tanışıp evlenmiş fakat sonraları kendini Demokrat Parti çizgisinde konumlandırmış birisi Müdür Barış. "Yeter söz milletin" diyerek iktidara gelmiş bir partinin takipçisi olarak milletle de halkla da bağı ya kopmuş ya da kopma noktasına gelmiş. Evinde sadece klasik müzik dinleyip viskisini yudumlarken, küçük Amerika olma hayalinin indirgemeci bir tezahürü olmuş zamanla...
Aslında bu kopuş, Demokrat Parti'nin de halkın bir kısmıyla yaşadığı ayrılmayı ve iktidarının son yıllarındaki atmosferi sembolize etmesiyle çok anlamlı... Anlayacağınız, kıratın sancılanmalarının baş göstemesi...
Tabii bir de hikayenin ortasında mevzuya dahil olan genç gazeteci Ali Kerem karakteri var... O da hem döneminin idealist kesimlerini temsil etmesi hem de iktidarın medya üzerinde kurduğu baskıya bire bir tanık olmasıyla romana ayrı bir boyut zenginliği katıyor.
Peki, At Sancısı için saydığımız tüm bu olumlu tenkitlerin yanına bir iki ufak hoşnutsuzluk eklemek mümkün mü? Son derece öznel hoşnutsuzluklar olmakla birlikte, mümkün.
İlki romanın sayfa sayısının biraz daha uzun tutulabilecek olması. Çünkü her ne kadar başı sonu belli bir kurgu olsa da kimi kısımlar daha detaylı anlatılabilirmiş gibi geliyor sayfaları çevirirken.
İkincisi ise romanın finali. Tabii ki burada kitabı okumayanların okuma keyfini yerle yeksan edecek değiliz, ancak şunu söyleyebilirim ki romanın kağıt üzerinde gerçekten vurucu, sarsıcı bir final anı var. Fakat tam anlamıyla hissetmem gereken sarsıntıyı hissedebildim mi finalde, emin değilim.
Netice itibariyle elimizdeki ilk roman, aldığı ödülün hakkını fazlasıyla verirken bizlere de Elvan Kaya Aksarı'nın sıradaki eserlerini beklemek düşüyor.