Mehmet Akif, Sabahattin Ali, Halide Edip, Reşat Nuri, Edip Cansever, Oktay Rifat, Katherine Mansfield, Gogol... Hale Asaf, Avni Lifij Peyami Safa, Mehmet Rauf, Halid Ziya, Peride Celâl, Abdülhak Şinasi Hisar, Sait Faik, Tolstoy, Virginia Woolf, Nezihe Meriç, Attilâ İlhan, Bilge Karasu,... Gülriz Sururi, Toto Karaca... Tülay Tura Börtecene, Toulouse-Lautrect... Lütfi Akad, Ömer Kavur, Mualla Sürer...
Bütün bu isimleri bir kitapta kim anar, kim hatırlatır ve dahi kim haklarında rengarenk anekdotlar verir. Bu isim tabii ki, usta yazarlığının, tertemiz ve naif dil işçiliğinin yanında sıkı bir hafıza ve vefa adamı olan Selim İleri... İleri yeni kitabı Bir Gölge Gibi Silineceksin'de sadece yazın dünyasına en okkalı harflerle damga vurmuş isimleri değil, tiyatro, sinema, resim ve daha pek çok alanda, dostluğuyla ya da eserleriyle kendisinde yer edinmiş kişileri anlatıyor... Ve anlatımlarına da 'çiziktirmeler' adını vermiş her zamanki mütevazılığıyla...
Bu 'çiziktirmeler' pekala da sıkı denemeler aslında. Kitabı meydana getiren yazılarının pek çoğu İleri'nin okuduğu kitapların sayfalarına arasında aldığı notlar. O kadar çok anektod ve o kadar çok fikir var ki kitapta bunlardan örnek vermek yerine, İleri'nin metodunu anlamaya ve anlatmaya çalışmakta fayda var. Öncelikle kendisine kulak verelim: "Buradaki, bu kitaptaki çiziktirmeleri handiyse gelişigüzel sıraladım, karşıma çıktıkları gibi. En eskisi herhalde bir otuz-otuz beş yıl önceden kalmış olmalı. Bazılarını ne zaman yazdığımı iyi kötü hatırlıyorum. Bazıları birtakım metinlerin ön çiziktirmeleri. Çiziktirmelerin en yenisi, bir dostun ölümünden sonra yazdıklarım, bu yıl. Kitaba alırken kimi çiziktirmeleri elden geçirdim; kimilerine hiç dokunmadım. Elediklerim, yok ettiklerim oldu."
Başta dedik ya, İleri usta yazarlığının yanında bir hafıza bir vefa adamı... Kendisinde hem mazinin siyah beyaz dokunuşları hem bugünün edebiyatına attığı sağlam temelleri görebiliyoruz. Aslında bu kitapta İleri'de yer eden sanatçıları, onlar hakkındaki izlenimleri, kendisindeki izdüşümleri okudukça İleri'nin edebiyat ve ruh dünyasına dair de fikir ediniyoruz. Şu küçücük örnek bile, bir romanın İleri'de bıraktığı ruh halini anlamak için birebir: "Zamana yas tutmak gerekir. Manolya yaprakları kuruyup döküldükçe, ekim bastırdığında, yazsonunun gün gün silindiğini ayrımsar, sessizce, elimizden kaçıp gitmiş yaz anılarıyla baş başa kalırız. İşte bunlardı bir avuç konfeti, kızıl, mavi, pembe, eflâtun benekler. Benim Anna Karenina'm balodan erken ayrılacaktı. Sayısız güneş oyunuyla, ışık kırıntılarıyla mevsim, güzelliğinden usanmışçasına donuklaşacaktı. Mumyaya, kadavraya dönüşecekti. Bir ânın iskeleti bile kalmaz geriye."