Albert Einstein denince aklınıza ilk ne geliyor? Dünya tarihinin görmüş olduğu gelmiş geçmiş en büyük dâhilerden biri olması mı? İzafiyet Teorisi ile fizik biliminin tüm gerçeklerini yeniden yazması mı? Yoksa Naziler Almanya'da iktidara geldikten sonra yaşadıkları mı? Bunlardan herhangi biri olabilir. Peki, size bildiğinizden farklı bir Einstein anlatsak ne dersiniz? Örneğin sömürgecilik konusunda ılımlı görüşleri olan, bazı milletlere karşın ırkçılık sayılabilecek yorumlarda bulunan, karısıyla gelgitli bir ilişki sürdüren bir Einstein da var desek? Durun, durun! Saçını sakalını fizik deresinde beyazlatmış bir bilim insanını örselemek değil niyetimiz. Dedik ya, sadece farklı bir Einstein var karşımızda bu sefer...
Bir insanı tanımanın en iyi yolu onunla seyahat etmektir derler. Eh, Einstein bundan 64 yıl önce vefat ettiğine göre şimdilik onunla bir yolculuğa çıkma şansımız yok gibi... Fakat endişelenmeyin. Çünkü elimizde bizzat Einstein'ın Uzakdoğu, Filistin ve İspanya seyahatlerinde tutmuş olduğu seyahat günlükleri var.
"ÇİNLİ KADINLAR CAZİBELİ DEĞİL"
Ze'ev Rosenkranz'ın yayına hazırladığı, Kronik Kitap'tan çıkan Einstein Seyahatnamesi iki ana bölümden oluşuyor. İlk kısımda dahi bilim adamının söz konusu seyahatlerinin arka planı ve Rosenkranz tarafından yorumlanması yer alırken ikinci kısımda ise Einstein'ın gezi boyunca tuttuğu günlükler bulunuyor. Bu noktada belirtmeden geçmek olmaz; kitabı ilk elimize aldığımızda merakla direkt Einstein'ın günlüklerine yöneliyoruz... Fakat ilk kısımda da öyle derin çözümlemeler, okumalar, mevcut ki bu durum, kitabı çok bütünlüklü bir hale sokuyor. Gelelim günlüklere ve orada karşılaştığımız 'farklı' Einstein'a...
Yıl 1922. Einstein, İzafiyet Teorisi ile bilim dünyasında büyük yankı uyandıralı bir-iki yıl olmuş. Avrupa'daki üniversitelere, oturumlara davet edilen, oralarda teorisini anlatan Einstein, yine bu doğrultuda Japonlardan da davet alıyor. Hevesle yanına eşi Elsa'yı da alıp seyahatin rotasını da biraz genişletip beş buçuk ay sürecek gezi için yola koyuluyorlar. Tüm bu süre boyunca da gözlemlerini yanındaki defterine not ediyor.
Bu notlarda en ilgi çekici husus Einstein'ın yeni tanıştığı toplumlara karşı olan bakış açısına tanık olmak. Çünkü hümanist bir insan olarak bildiğimiz Einstein'ın zaman zaman günlüğünde ırkçı olarak yorumlanabilecek ifadeler kullanması söz konusu. Örneğin Japonları, Hintleri, Çinlileri entelektüel olarak aşağı görmesi ya da "Çinli erkekler soylarını devam ettirmek için Çinli kadınları nasıl cazibeli buluyorlar?" ifadesi günümüz ölçeğinde gayet ırkçı ifadeler olarak görülebilir. Bunun yanında Einstein'ın sömürgeciliğe olan yaklaşımı da gayet enteresan... İngiliz sömürgesi altındaki toprakları gezerken şöyle cümleler okuyoruz kendisinden: "İngilizler yönetme işinden anlıyorlar. Zavallı kıta Avrupa'sı, hoşgörüyü kullanarak milliyetçi muhalif hareketlerden nasıl istifade edebileceğinin farkında değilsin"
Öte yandan Einstein'ın yol boyunca zaman zaman eşi Elsa ile atıştığı, hatta daha seyahatin başında gemiye binerken onu kaybettiğini anlatması günlüğün gülümseten tarafları. Eh beş buçuk ay boyunca karı-koca az tartışmamışlar... Hoş, günlüklerden anladığımız kadarıyla çok da insan canlısı bir Einstein yok. Ki İspanya günlerinde bu durumu şu satırlarla anlatıyor: "Sosyalleşmek her zamanki gibi işkence!"
Einstein Seyahatnamesi, büyük fizikçiyi daha yakından tanımanın haricinde 1920'lerin Uzakdoğu ve Ortadoğu coğrafyasını bize onun gözünden görme imkanını vermesiyle de kıymetli bir eser. Kitap bir yandan da aslında Einsteın'ın kendi karanlığına yolculuğu...