"Duygularıma tercüman oldun" deriz ya hani bazen birine... Çevirmenler de tam olarak bunu yapıyor işte. Sadece yabancı dildeki bir metni çevirmekle kalmıyor, onu anlamlandırmamızı sağlayan başarılı bir aktarımla, hislerimizi de harekete geçiriyor. Edebiyatın mihenk taşlarından biridir çünkü çevirmenlik. Bir kitap ana dilden, başka dillere çevrildiğinde, en az ilgili eserin yazarı kadar değerlidir çevirmenin aldığı rol. Bir okuyucu olarak, yabancı bir kitabı temin ederken bizi tereddütte bırakan temel şey, çevirisini kimin yaptığıdır. Bu yüzden, ya tavsiye ya da risk alırız. Yazar bize, kitabın ya da yazının yabancılığını isim ve mekânlarla, belki dipnotlarla hatırlatırken, çevirmen bizi usulca yerlileştirir ve metne olan güvenimizi artırır. Biz bu dil mühendisliğinin müthiş zekâsını, okurken anlayamayız belki. Bu idraksizliğin müsebbibi yine çevirmendir; çünkü o bir kahramandır! Çocukken, rahmetli babacığımın Rus klasikleri, okuduğum ilk yabancı kitaplardı. Onların da ilki olan Suç ve Ceza'yı, Mazlum Beyhan'ın çevirisiyle okumuştum. Çocuk aklımla bana kitabı anlaşılmaz kılan hiçbir taraf bırakmamıştı.
Umuyorum ki okuyucular ve sözlü/ yazılı sanatın içinde olan herkes, ülkemizdeki değerli çevirmenlere hakkını teslim etmeyi başarır.
Kelimelerin Kıyısında: Türkiye'de Kadın Çevirmenler, Boğaziçi Üniversitesi Çeviribilim Bölümü'nün doktora programında oluştu. Özne odaklı kuramların çeviri tarih yazımına katkılarını ele alan incelemeler ve biyografik çalışmaların, çeviri tarihine getirebileceği açılımlar üzerine yapılan çalışmalar sırasında, Şehnaz Tahir Gürçağlar'ın rehberliğinde başlayan bu serüven geldiği nokta itibarıyla Türkiye'de bir ilk. Aslında sadece kadın çevirmenler değil, genel anlamda çevirmenler üzerine böyle bir çalışmanın olmadığını söylemek yerinde olur. Peki, bu genel yoksunluk içinde neden "Kadın çevirmenler?" diye sorduğumuzda, Gürçağlar'ın kitap üzerine yaptığı izahatla, yanıtımızı buluyoruz. Edebiyatta yan rol işlevi gören çevirmenlik, erkeğin özgün ve birincil olarak görüldüğü bir dünyada, ikincil ve kadın olarak nitelendiriliyor. Doktora programındaki değerlendirmelerde rastlantısal olarak seçilen değerli çevirmenler Mîna Urgan, Güzin Dino, Melahât Togar, Sabiha Sertel ve Tomris Uyar'ı birleştiren/ayıran noktaların kadın kimlikleri etrafında şekillenmesi, incelemeye yeni bir yön veriyor ve 11 kıymetli kadın çevirmenin daha araştırma konusuna dâhil olmasıyla, bu derlemeyi meydana getiriyor. Kitapta, portrelerine yer verilen diğer kadın çevirmenler ise şöyle: Halide Edib Adıvar, Seniha Bedri Göknil, Azra Erhat, Adalet Cimcoz, Nihal Yeğinobalı, Gönül Suveren, Gülten Suveren, Pınar Kür, Belgin Dölay, Fatma Artunkal ve Zeynep Bekdik.
BİR ÖZÇEVİRMEN: HALİDE EDİB
Türk edebiyatına pek çok eser kazandıran Halide Edib Adıvar'ın, yazarlığı dışında çevirmenliğinin ve bunun da ötesinde, Türkçe yazdığı eserlerini İngilizceye, bazense İngilizce yazdıklarını Türkçeye çeviren bir özçevirmen kimliğinin oluşunu bize, kaleme aldığı biyografiyle Nur Zeynep Kürük hatırlatıyor. Çokkültürlü ve çokdilli bir ortamda yetişen Halide'nin toplumun var ettiği 'kadın' rolü, evlenmesi ve anne olmasıyla başlıyor, ama Halide, toplumun ezberinde olan şeyleri bozar; çünkü her iki durumda da üretmeyi bırakmaz. 1908'de Tanin'de kadın hakları ve eğitim reformu odağındaki yazıları, kadınların boşanma hakkının olmadığı bir dönemde Salih Zeki'den boşanması ve mutsuz evlilik temasını işlediği Seviye Talip ve Handan gibi romanlarıyla, yine toplumun kendi kafasına göre biçtiği kadınlık görevini, kimliği ve sanatıyla sarsmayı başarır.
UYUMSUZ BİR TOMRİS
Türk edebiyatına öykü yazarlığı, eleştirmenliği, çevirmenliğiyle pek çok eser kazandırmış Tomris Uyar'ın, yazarlığa dair sevimli bir tespitini bize hatırlatansa Merve Akbaş. Güncelerinde kendisini 'uyumsuz' olarak niteleyen Tomris: Eğer yazarsanız size bir ömür yetmez. Birkaç hayat yaşama imkânı verir insana edebiyat. Çeviride bu imkân daha da artıyor tabii..." Dürüst bir yazı emekçisi olmayı kendine düstur edinen Tomris'e göre kadın olmak, bir yazarın yazarlık işini güçleştiriyor ya da kolaylaştırıyorsa, o yazar, yazar değil, kadındır. Bir kadın yazar olarak dürüst bir yazı emekçisi olduğunu da şu sözleriyle taçlandırıyor: Kadın haklarını savunan yazarların çoğu da kendi korunaklı yaşamları içinde, üretime doğrudan katılmadan, davayı da yine korunaklı bir ortamda savunan kişilerdir. Edebiyata kadınlığıyla, yazarlığıyla, çevirmenliğiyle iz bırakmış Uyar'ın çevirmenler için, her yazarı kendileri gibi çeviriyor oluşlarına yaptığı tatlı sert eleştiri, çeviriye olan bakışından da büyük ölçüde ipucu veriyor: Bir Beatnik çevirirken de aynı, bir Wordsworth çevirirken de aynı tarz, aynı ton. Türkçe güzel belki ama üslûp gitmiş.
Kelimelerin Kıyısında: Türkiye'de Kadın Çevirmenler'de Halide Edib Adıvar'dan, Tomris Uyar'dan daha fazlası var. Çevirmenlikte ağırlıklı olarak kadınların yer almasını, dünyada hâlâ bir evin ekmeğini kazanan figür olarak görülen erkeklerin, siyasi ve ekonomik sorunlardan en kolay etkilenen mesleklerden birinde olmayı tercih etmeyişlerine bağlayan Belgin Dolay'dan, Behçet Necatigil'in işinin aşığı çevirmenler grubunda gördüğü Adalet Cimcoz'a, "Yabancı dili gözüne gözüne sokmadan, yumuşak çevireceksiniz. O İngilizceyi alacaksınız, güzel bir Türkçe yapacaksınız" diyen Gülten Suveren'e kadar pek çok değerli ismin kısa yaşam öyküleriyle tanışmak, bu kitapla mümkün.