"Sen hayatı okuduğun romanlardaki gibi kurguluyorsun" cümlesiyle başlıyor Leman Hanım'ın Mavi Cadillac'ı romanı. Sonrasındaysa bir kadın ve erkeğin Fransa'da, gerçek ve kurgu üzerine sohbetiyle devam ediyor. Yazar Burak Artuner'in daha kitabın başında bizi böylesi bir sohbetin içine sokması tesadüfi değil. Çünkü Leman Hanım'ın Mavi Cadillac'ı, gerçekle kurgunun sınırının iyice belirsizleştiği hatta/yolda okuru yakın dönem Türkiye tarihi üzerinde 1964 model bir mavi Cadillac ile yolculuğa çıkarıyor. Ama baştan söyleyelim alışılageldik bir yolculuk değil bu... 2013'te, 60'lı yılları anlatan bir dizinin dekoru olarak tanışıyoruz mavi Cadillac'la. Kurgu bir dizide, anlatılan hikayede seyirciye gerçeklik hissini vermesi için kullanılan bir dekor haline gelmiş. Çekimler bitince garajına çekiliyor. İşte o garajda vahim bir olaya ev sahipliği yapmak zorunda kalıyor. Oysa o Cadillac, bir zamanların zengin armatörü ve aynı zamanda milletvekili olan Rauf Bey'in, kızı Leman'a ta Amerikalardan getirdiği bir araba... 60'ların İstanbulu'nda caddelerde yol alırken görenin dönüp dönüp baktığı hem de... Ama şimdiki zamanların bir dekoru olmuş işte... Romanın altyapısını oluşturan bir durum bu aslında. Geçmiş, şimdilerde kurgu hikayelerde yeniden üretilirken nasıl dekor haline getiriliyor, temelde bunu anlatıyor roman... Artuner, şimdiki zamanın karanlık atmosferindeki katı gerçekliğin içinden ne zaman çıkıp geçmişe doğru yol alsa, atmosfer birden renkleniyor. O renkli atmosfer içerisinde iyilerle kötülerin net bir şekilde ayrıştığı daha naif ve zarif bir dünya açılıyor önümüzde. Bu dünyanın içinde de sert öyküler yaşanıyor. Mavi Cadillac bunlara da şahit oluyor. Ama bu sert öykülerin etkisi, şimdiki zamanda yaşanan olaylar kadar kaba değil. Bu öykülerin her birinde aslında 1950'lerden günümüze Türkiye'nin geçirdiği siyasi ve toplumsal değişimlerin izi de var. Olaylar kurmaca olsa bile yaşanan her olayın bize yakın tarihimizin pek çok olayını hatırlatması da bu yüzden. Ama Artuner bire bir herhangi bir olaya atıfta bulunmuyor, hatta bu yüzden romanın başına "Bu kitaptaki tüm karakterler tümüyle hayal ürünü" notunu iliştirmiş. Peki biz bu olayları neden hatırlıyoruz. Aslında burada da incelikli bir durum ortaya çıkıyor. Ki zannımca kitabı iddialı hale getiren de bu. Şimdiki zamanda geçmişin dekor olmasına inat yazar, geçmişin kendi gerçekliği içinde kurgusal olayların, nasıl sahici durabildiğini gösteriyor. Hayal ürünü de olsa anlatılan olayların Türkiye'nin yakın tarihini bilenler için sahici gelmesi bu yüzden işte. Mesela zengin ortağını öldürtüp malına el koyan iş adamları, mesela üzerine cinayet yıkıldığı için hayatı karartılan insanlar, mesela toplumsal olaylarda sevdiklerini kaybedenler, mesela makamını kötüye kullanan bürokratlar... Dolayısıyla alışılageldik bir yolculuk değil dememizin sebebi bu. Yani karşımızda yakın tarihimizin içinde dolaşan ve bir şeyler yaşayan karakterler yok sadece. Yazar okuru, mavi bir Cadillac'a bindirdikten sonra, dramatik yapısı güçlü bir olayı anlatırken, aslında geçmişe bakışımızdaki, gerçek-kurgu yaklaşımımızdaki farklılaşmayı hem anlatı hem romanın yapısı içerisinde biçim olarak önümüze koyuyor. İşte bu farklılaşmadan anlıyoruz ki şimdinin karanlığı, geçmişin renkliliği, şimdinin yapaylığı, geçmişin sahiciliği, şimdinin kabalığı, geçmişin zarafeti... Hayat çok şeyi değiştirmiş. Bu değişim karşısında savrulan hayatlar var elbet ama o mavi Cadillac (bu bir geçmiş metaforu elbet) tüm haşmetiyle duruyor karşımızda...