Zaman zaman kime ait olduğunu kestiremediğimiz halde dilimizde yer etmiş sözler vardır. Kuvvetle muhtemeldir ki sahibini bildiğimiz kadar, bilemediğimiz, ruhumuza işlemiş o etkili kelimeler arasında Özdemir Asaf'ınkiler bir hayli fazladır.
Nasıl başarmış olabilir peki bunu? Asla kötü biri olamayacağı hissini veren bitişmiş kaşlarını sabitleyip, zayıf görünen yanağıyla omuz başına yaslanarak sıkı sıkı gerdiği yayından çıkan ok gibidir sözcükleri yan yana dizişi de, ondan... Tıpkı Yön şiirindeki gibi: "sen bana bakma/ben senin baktığın yönde olurum..." Ya da Jüri'de, "bütün renkler hızla kirleniyordu/ birinciliği beyaza verdiler" demesi gibi...
OKURA, HAKKINI VEREN ŞAİR
"Şiir adına, şairlerin kalıcılık açısından hiçbir katkıları olmamıştır" der şiir matinelerinde, dinleyicilerini kendisine kilitleyen Özdemir Asaf. Ona göre şairleri, elden ele, ölümden ötelere taşıyanlar, öpülesi elleri, dilleri, kulakları ve gözleriyle, şiirseverlerdir... Okurun hakkını, okura veren usta şair için, onun hikayeleri, bizim hikayelerimizdir ve o kendi hikayelerini, bizim hikayelerimizin arasına serpiştirmiştir.
"Benim söylemek için çırpındığım gecelerde/siz yoktunuz" demesi belki bundandır. Belki de her karşılaşmalarında kendine özgü gülümsemesiyle, elini kulağının arkasına koyup, "onu bir daha oku" diyecek bir Sabahattin Eyüboğlu ve onun gibi nicesinin olduğunu bildiğinden yazmıştır o şiiri: "şarkılar değil de/hep kulaklar bitiyor/onarmak zordur/.../ bir şey yitirilmiş/hiç eskimeyecektir/ onarmak zordur..."
Özdemir Asaf, sanatta etkili olmayı amaçlarından biri sayarken, bu yoldaki araçlarından biri de seslendiği insanlardı. Yaşam deneyi, insanların deneylerinden yararlanarak zenginleşiyordu. Acılarımızı, ayrılıklarımızı, yalnızlıklarımızı, özlemlerimizi duyuyor, anlıyor ve şöyle sesleniyordu bize: Onların da çıraklığı sizden, ustalığı benden!
YİTENLER ŞİİRE MİRAS
Bize, "Yalnızlık paylaşılmaz/ paylaşılsa yalnızlık olmaz" derken, yalnızlıklarımızı anlıyordu çünkü ve anladığı için kendisiyle çelişmiyordu bence, hayır... Her şiir, yaşamlarımızdan payına düşeni hakkıyla alıyordu. Tüm sancıyan, acıyan, yaşayan ve yiten şeylerimiz, şiire miras çünkü..
Özdemir yazıyor, yazıyordu... 'Sanki asılacakmış gibi, ölecekmiş gibi, son sözünü söyle demişler gibi'... "En çok hangi şiirini seviyorsun Asaf?" diye sorsak bize şu cevabı verecekti: En çok hangi asılışımı sevdiğimi söyleyemem ki. Açıkçası bütün asılışlarımı, ölümlerimi seviyorum demek geliyor içimden...
İlk yazısı 1939'da Servetifunun'da, daha sonraki yazı ve şiirleri Amaç, Büyük Doğu, Dost, Türk Dili, Varlık gibi pek çok dergide yayınlanan Özdemir Asaf için söz, öyle büyük önem taşır ki, "Bir kelimeye/bir anlam yüklediğim zaman/sana sesleneceğim" derken, bizzat sözün kendisine sesleniyor gibidir.
"Edebiyat karın doyurmaz" diyenlere verdiği cevap da, içindeki bu aşkın aksisedasıdır, "Evet doyurmaz. Çünkü ot, saman gibi bir nesne değildir edebiyat. Edebiyat, açlığın anlamını verir ve bir de tokluğun değerini."
HAYATA DİZELERLE VEDA
Tüm dünyayı kucaklamak isterken kolları yetişmeyen Özdemir'i yıllardır kaç insan kıskanıyordur kim bilir... "Ölü yaşayanlar, yaşayan ölüleri çekemezler" der çünkü Asaf. Bize en son röntgen zarfına yazdığı dizelerle veda eder: Hastanede veya hapishanede/hayatını yazma/sonunu bir merak eden çıkabilir/hastanede her gece insan/ birkaç yaşam yitirebilir/ya da yaşayabilir.