Paolo Cognetti'nin öyküsü 1978'de Milano'da başlıyor. Kendi deyimiyle "Alpler'e arabayla iki saat uzaklıkta" bir şehirde... İlk önce burada tanışıyor dağların görkemiyle. Ardından üniversitede ilk önce matematik öğrenimi görüyor sonra da yolu Milano Sinema Okulu'na düşüyor. Burada aldığı eğitimle çeşitli konularda belgeseller çekmeye başlıyor. Bir yandan da çeşitli seyahat yazıları ve öyküler yazan Cognetti, ilk romanıyla yeniden doğduğu topraklara dönüyor; Milano'ya ve dağlara... Bu dönüş yani Sekiz Dağ romanı, 2017'de ona birçok ödül ve uluslararası düzeyde tanınırlık getiriyor.
Sade ve lirik bir üslupla yazılan, baba-oğul ile dostluk ilişkileri ekseninde bir büyüme öyküsünü anlatan Sekiz Dağ, dingin atmosferli bir Avrupa filmi gibi. Milano'da yaşayan yalnız bir çocuk olan Pietro'nun babasıyla, bir köylü çocuğu olan Bruno'yla ve her şeyden önemlisi dağlarla kurduğu ilişki yazar Cognetti'nin hayatından da birebir izler taşıyor. İşte biz de Cognetti ile hem bu otobiyografik izleri, hem romanın yarattığı etkiyi, hem de dağların onun için anlamını konuştuk.
- Dağ kavramı romanınızda çok baskın bir şekilde anlatılıyor ve belli ki birçok şeyi de sembolize ediyor. Peki, sizin için dağların anlamı nedir?
- Kuzey İtalyalıların dağlarla çok güçlü bir ilişkisi vardır. Benim doğup büyüdüğüm şehir olan Milano, Alpler'e çok yakındır; düşünün işte, arabayla sadece iki saat mesafede... O yüzden babalarımız bizi hep dağ yürüyüşlerine götürürdü, bu bizim eğitimimizin bir parçasıydı. Yıllar önce ben de gidip dağlarda yaşamaya karar verdim. İlk başta yalnızlık arıyordum. Fakat kısa süre sonra anladım ki ben aslında yeni ilişkiler arıyordum; tabiatla huzurlu bir alışverişimin olduğu bir yerde, daha basit, daha saf ilişkiler...
- Kitapta birçok dağ ismi geçiyor, bunlardan kaçına gittiniz, yılın ne kadarlık bir bölümünü dağlarda geçirirsiniz?
- Romanın ilk yarısında sözü geçen dağlar, Kuzeydoğu İtalya'daki Dolomitler. Annemle babam gençken oraya gidermiş. Dolomitler'e ben de gittim. Ama romanın diğer yarısının geçtiği dağlar Kuzeybatı İtalya'da, Aosta Vadisi'nde yer alıyor, ben de yılın altı ayını orada geçiriyorum ve roman da orada yazıldı.
- Romanda aynı zamanda dağlarda kurulmaya çalışılan bir baba- oğul ilişkisi okuyoruz. Bir oğul, babasının peşinde dağlarda vakit geçirip duruyor. Gerçekten çocuklar babalarıyla ilişki kurabilmek için hep onların gittiği yolları takip etmek zorunda mıdır?
- Bence tam tersi. Babalarımızla bir ilişki kuracaksak, bunu ancak onları affedip kendi yolumuzu bulabildiğimiz zaman yapabiliyoruz. Kendi yolumuz dediğim şey de çoğu zaman babalarımızın bize gösterdiği yoldan farklı oluyor. Bu roman da kendi babamla barışmak, onunla aramdaki meselelerin üstesinden gelmek için bulduğum yolu anlatıyor.
- Bir de toplumun farklı sınıflarından gelmelerine rağmen sağlam bir dostluk kurabilmiş olan Bruno ve Pietro var romanda. Farklı coğrafyalarda ve maddi şartlarda doğup büyümüş bu iki çocuğun arkadaşlıklarının bu denli kuvvetli olmasını neye bağlıyorsunuz?
- Bence iki çocuğun arasındaki bağ, sahip oldukları ortak bir şeyden geliyor ki bu da büyük bir yalnızlıktan başka bir şey değil. Pietro'da iyileşmeyen bir tür yalnızlık var. Bir yere kök salabilmeyi başaramıyor, yakın ilişkilerden kaçınıyor ve şehrini, ülkesini değiştirmesi de hem bir tercih hem de onun için bir lanet. Bruno'nun ise tam tersine çok sağlam kökleri var, ancak o da çok yalnız, kendini diğer tüm dağlı erkeklerden farklı hissediyor. Kısacası farklı sınıflardan gelse de insanın en büyük ortak noktası yalnızlık oluyor.
- Romanınızı okurken yer yer bir bağımsız film izliyormuş hissine kapıldım. Romanın sinemaya uyarlanması konusunda fikriniz nedir?
- Romanın film hakları satıldı, bakalım nasıl bir şey çıkacak, merakla bekliyorum. Umarım iyi bir film olur.
- Sekiz Dağ, ne kadar sizden parçalar barındırıyor?
- Romanın Çocukluk Dağı başlıklı ilk kısmı az çok benim ailemin ve babamdan aldığım eğitimin hikâyesi sayılır, ama bunların hepsi tanıdığım, sevdiğim insanların, yaşadığım deneyimlerin hikâyeleriyle iç içe geçip harmanlanmış durumda. İyi bir yazar olmak için iyi bildiğiniz şeyler hakkında yazmanın gerekliliğine inanıyorum.
- Sekiz Dağ, 30'un üstünde dile çevrildi ve birçok kişi romanı "Modern bir başyapıt" olarak nitelendirdi. Böyle bir ilgi bekliyor muydunuz?
- Bu övgüler 20 yılın sonunda geldi. Sekiz Dağ benim ilk romanım ama sekizinci kitabım, daha önce öyküler ve seyahat yazıları yazmıştım. İlk başta şaşkınım, ama en önemlisi büyük bir tatmin yaşıyorum. Sadece yazarlık yaparak geçinmek çok zor bir şey ve bu benim için büyük bir başarı oldu. Bu roman bir klasik midir bilmiyorum ama umarım iyi bir kitaptır.
Ustam Mario Stern'dir
- Romanın sade ve bir yandan da lirik bir üslubu var. Böyle bir dil oluşturmada ve genel anlamda edebiyatta sizin rol modelleriniz kimler oldu?
- Mario Rigoni Stern'i ustam olarak kabul ediyorum, onu en büyük dağ yazarımız olarak görüyorum. Kendisi bir askerdi ve başlarda savaş üzerine yazmıştı: En ünlü kitabı Il sergente nella neve/ Kar Altında Patikalar'dır. İtalya'da bu romanı çoğunlukla okulda okuruz, çünkü İtalya'nın II. Dünya Savaşı'nda Rusya cephesinden dramatik şekilde geri çekilmesinin hikâyesini anlatır. Bu öykülerde de her zaman güçlü bir ahlak anlayışı, bunun yanında da sizin tabirinizle lirik bir anlatım vardır. Stern dağların büyük bir Enternasyonalizm Okulu olduğunu söylemiştir, çünkü onun anlayışına göre dağ insanları her yerde ayrıdır.
SEKİZ DAĞ
Paolo Cognetti
Çevirmen: Yelda Gürlek
Roman
Kafka Yayınları
251 s., 16.25 TL