Türkiye'nin en naif kalemlerinden, bir ruh ve Türkçe ustası Selim İleri bu yıl 37. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'ın Onur Konuğu. Gerçi bize kalsa, kendisi Türkçenin, Türk edebiyatının her zaman onuru. Dönemdaşı olmaktan gurur duyduğumuz gibi, onun mütevazılığını, yardımseverliğini, genç yazarlara olan katkısını ve ilgisini bilmeyen yok. Biz de kendisine fuarı vesile kılıp Türkan Şoray'dan Hülya Koçyiğit'e, Mehmet Barlas'dan onu çok seven edebiyatçı dostlarına kadar görüşler alıp sürpriz bir Selim İleri dosyası hazırladık. Selim İleri bu coğrafyanın lisanının sınırlarını zorladı, yazıyla resim yaptı. Geleneğe bağlı kalıp, edebiyatı bugüne taşıdı. Dostlarının İleri hakkındaki görüşlerini okuyunca, kendisini niye bu kadar sevdiğimizi ve sevmemiz gerektiğini bir kez daha anlayacaksınız.
Türkan Şoray - Oyuncu/Selim İleri'nin yakın dostu
O benim ruh ikizim
Sevgili, değerli yazar Selim İleri ile dostluğumuz öylesine derin ki; ruh ikizim gibi hissederim. Son derece ince ruhlu, duygusal... Genellikle hep bir hüzün sezilir gözlerinde. Kitaplarını okurken her satırında yüreğini akıttığını hissederim ve zaman zaman da ince bir hüzün... Kitaplarındaki karakterler bana hep çok tanıdık gelir, yazarın duygularını sezerim. O karakterlerle arkadaş, dost olasım gelir.
Onlar adına telaşlanırım ya da sevinirim. Bazı kitaplarında İstanbul'u da öyle güzel anlatır ki; Boğaz'ıyla, Arnavut kaldırımlarıyla, arka sokaklarıyla, açıyla, tokuyla, iyisiyle, kötüsüyle, genciyle, yaşlısıyla kavrar bu şehri. Gecesi, gündüzü, soğuğu, ayazı İleri'nin satırlarıyla içimize işler.
Bu yıl TÜYAP Kitap Fuarı'nın onur konuğu olan, edebiyat dünyasında en sevilen, kitapları en çok satan değerli yazar Selim İleri ile yakın olmaktan hep mutluluk duymuşumdur.
Doç. Dr. Fatih Altuğ - Yazar
Geçmişi şimdide canlı ve edebî kılmak
Selim İleri denince benim aklıma öncelikle edebiyata dair olan her şeye açık bir yazar geliyor. "Artık bunlar aşıldı, şimdinin edebiyatı karşısında eski metinler hiç hükmündedir" demenin kolaycılığına kaçmadan geçmişte kıymetli olabilecek her metne kulak vermeye hazır bir titizlik, Selim İleri'nin yazarlığına ve insanlığına dair önemli şeyler söylüyor. Ancak İleri'nin metinleri geçmiş deneyimleri, günleri bugüne taşıyan bir mecra olmanın çok ötesinde bir zanaatkârlıkla da donanmış durumda. Geçmişle şimdi arasında mekik dokuyan metinleri her defasında bambaşka biçim denemeleriyle vücut buluyor. Edebiyat dünyasının; romanlarının kişilerine ve konularına odaklanmaktan metinlerin yepyeni şekillerde örülme tarzlarına o kadar dikkat edemediğini düşünüyorum. Geçmişi şimdide canlı kılan, bizim için hâlâ neden anlamlı olduğunu arayan Selim İleri edebiyatı, bu esnada toplumsal ve ruhsal normların kıyısındaki insani deneyimleri onlara uygun biçimlerle edebîleştiriyor.
Mehmet Barlas - Sabah Gazetesi Başyazarı
Türk edebiyatının arkeoloğu
Selim İleri ile arkadaşlığımızın geçmişi herhalde yüzyıllar öncesine uzanıyor. Geniş okur kitleleri Selim İleri'yi o eski ve güzel Bodum gecelerinde tanıdı. Ama ben onunla belki Parma Manastırı'nın duvarları arkasında, belki Goriot Baba'nın çevresinde ilk kez karşılaştım. Ama kesinlikle Refik Halit Karay'ın Kadınlar Tekkesi'nde beraber olduk ve muhtemelen Kerime Nadir'in Son Hıçkırık'ında da birlikte gözyaşı döktük.
Selim İleri sadece çok önemli ve Türk edebiyatına yeni bir soluk aldıran roman yazarı değildir. O Türk edebiyatının gerçek bir arkeoloğudur.
Bilinen ve bilinmeyen hangi yazar varsa, mutlaka Selim İleri tarafından değerlendirilmiş ve yeni kuşak okurlara da tanıtılmıştır. Bir arkadaş olarak da, havadan sudan konuşmaların rüzgarında değil, günün ya da çağın esintilerinde beraberliğinizi sürdürürsünüz.
Konuşurken bakarsınız ki Türkan Şoray'ın kara gözlerine veya Attila İlhan'ın dizelerine takılmış gidiyorsunuzdur.
Geçmiş yazlardan birinde iki hafta süreyle Bodrum'da aynı evde beraber olmuştuk. Galiba Selim İleri tiryakiliğim orada başladı. Ondan sonra İleri'nin hangi romanını okuduysam, yarattığı karakterler arasında hep onu aradım ve sık sık da buldum. Yüzüne şeytani bir hınzırlık ifadesini verdiği ve oklarını sapladığı zamanlardaki davranışını, romanlarının kahramanlarına da sık sık aktarıyordu.
Kısacası "Ben Selim İleri'nin arkadaşıyım" diyebiliyorum. Ve edebiyata tutkun bir insan olarak Selim İleri'nin arkadaşı olmanın ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum.
Hülya Koçyiğit - Oyuncu/Selim İleri'nin yakın dostu
Entellektüel bir İstanbul beyefendisi
Selim Bey'le tanışmanız Lütfü Akad'la yaptığımız Düğün filmi sırasında gerçekleşmişti. Lütfü Bey ile birlikte senaryo çalışmalarını üstlenmişti.
Dostluğumuzun nasıl ilerlediğine gelince; bildiğiniz gibi kendisi duygu dünyası çok geniş, çok zarif, entelektüel bir İstanbul beyefendisi. Kolay dostluk kurduk, birbirimizi çok ama çok sevdik. Müşterek dostlarımız da oldu. Lütfü Akad'a ikimizde hayrandık.
Aynı zamanda Selim İleri'nin müthiş senaryo çalışmalarını da biliyorduk. Romanlarını her zaman ben ve dostlarım ilgiyle ve hayranlıkla okurduk.
Türkçenin lezzetini ondan alırdık.
Bir gün güzel bir haberle geldi. Dedi ki, "Ben şu ana kadar sinemayla ilgili pek çok alanda bulundum. Ama ruhumda yatan bir aslan var. Yönetmenlik yapmak istiyorum. Bu filmi de seninle gerçekleştirmek istiyorum." Hiçbir Gece adlı bir senaryoyla geldi. İlk ve son yönetmenliği o oldu.
Çok da duygusal bir hikayesi vardı. Sinemanın üretim sancılarını 90'lı yıllarda yaşamıştı.
Ama o filmden sonra da dostluğumuz her zaman devam etti. Çok üreten birisi. Hikaye, roman, senaryolar, şiirleri ve söyleşileri. Her birine kendi ruhundan çok şeyler kattı. Zaman içinde çok sıkı bir okuru oldum. En çok takdir ettiğim özelliği ise; geçmişte yaşamış Türk romancılarını bugünün okuruyla tanıştırmak için yaptığı çalışmalardır. Kendisini bu açıdan da ayrıca kutluyorum. Tüm gerçek yetenek sahibi sanatçılar gibi mütevazılığından, zarafetinden bir nebze olsun ayrılmadı.
Onun çok da güzel bir sözü vardır: "Zaaflarımızla bizi sevenler zaten severler. Meziyet ve gerçek sevgi her insanda bulunan kusurlarımızla kabul edilmemizdir."
Faruk Şüyün - Dünya Gazetesi Kitap Editörü
Arkadaşım Selim
"40 seneyi geçti bugün de çalıştığım Dünya Gazetesi'nin kapısından gireli. Sirkeci'de, Ankara Caddesi'nden tırmanırken Cağaloğlu Yokuşu'na saptığınızda sağdan ilk sokak Cemal Nadir, ikincisi Narlıbahçe'dir. Bu daracık sokağın en sonundaki bina, o yıllarda Dünya Gazetesi'ydi.
Hukuk fakültesinde ilk senemdi; Cumhuriyet Gazetesi'nin havasını kısa bir süre soluduktan sonra, çaylak bir gazeteci olarak Dünya'da çalışmaya başlamıştım.
Annemin ve dayımın kitap tutkusu bana da bulaştığından okumayı seviyordum.
Başyazarı Attilâ İlhan olan gazetenin, Selim İleri yönetiminde her gün yayınlanan bir sanat sayfası vardı. Bu sayfada dönemin önemli edebiyat isimleri de yazıyordu.
Selim İleri de 'Ortalık' adını verdiği köşesinde her gün kültür, sanat, edebiyat dünyasının nabzını tutan yazılar kaleme alıyordu.
Hemen solumdaki geçiş alanına paralel koyulmuş bir masaydı Selim İleri'nin yeri. Merhabalaşıyorduk...
Yakınlarda yayınlanan, Türk Dil Kurumu Ödülü'ne değer bulunan yeni romanı Her Gece Bodrum'u almış, okumaya başlamıştım. Yaşadığımız toplumun çelişkileri, doğa, bastırılmış cinsel istekler. Daha ilk sayfasından çizmeye koyulmuş, anlatım diline, kullandığı sözcüklere hayran kalmıştım:
"...kırık camların çarpıştığı, sonsuz görüntülerle bezenmiş bir çiçek dürbününden izlenebilirdi her şey: ne çok ayrıntı... İşte sokaklar sonsuz gölgelerle, sayısız renklerle kuşatılmıştı. Sabahtı. Kavuniçiyle 18 yaşına doğru yol alan bir gencin okuduğu kitaplarda yer alan burjuva ya da kentsoylu sözcükleri bu kez edebiyatta karşısına çıkmış, küçük burjuvanın kendisi ve dış gerçeklikle çatışmalarını düşünmeye başlamıştı." Gazetede günler geçiyor, kültürel etkinlikleri, özellikle tiyatroları takip etmeye çalışıyordum.
Bir gün, Vasfi Rıza Zobu ile Bedia Muvahhit'in Atatürk Kültür Merkezi'nde bir söyleşileri olduğu haberini okuyunca onca cesaretimi toplayacak, Selim İleri'nin yanına gidip "İzleyip fotoğraf çekebilir miyim? Sayfa için ilginizi çeker mi?" diye soracaktım. Neden olmasındı?!
Fotoğraflarım, altında birer satırlık anekdotlarla yayınlanacaktı sayfada. Sene mi? Ya 1977 sonuydu ya da 1978 başı.
Selim İleri okuma birikimim hızla genişleyecekti. Cumartesi Yalnızlığı, Pastırma Yazı, Destan Gönüller, Dostlukların Son Günü peşpeşe kütüphanemdeki ve gönül dağarcığımdaki yerlerini alacaklardı.
Selim İleri, 'aşk', 'ölüm', 'ayrılık' gibi konuları yazıyordu ve bu konular, benim olağanüstü ilgimi çekiyordu...
Selim İleri'nin TÜYAP Kitap Fuarı Onur Yazarı seçildiğini öğrenip hazırlayacağım "onur yazarı kitabı" için arşivime, sararmış fotoğraflara, sararmış kâğıtlardaki tozlu notlara dalınca karşıma çıktı yukarıda bir bölümünü alıntıladığım notlarım.
Onlarla birlikte gittim Selim'e... Geçtiğimiz iki mevsimi ayda birkaç kez buluşup yazdıklarımızı birbirimize vererek geçirdik. Ve sonunda ortaya, yazışmalarımızdan oluşan "Arkadaşım Selim" isimli kitap çıktı.
Ve ne güzel ki arkadaşım Selim olarak ona duyduğum saygı ve sevgi, edebiyatçı Selim ile de örtüşüyor.
Handan İnci - Yazar ve Edebiyat Araştırmacısı
Eksikliği büyük boşluk yaratırdı
"Selim İleri'yi kaldırırsanız Cumhuriyet sonrası romanında büyük bir boşluk açılır..." diyor ya Doğan Hızlan, çok haklıdır. Haklıdır, çünkü Selim İleri Türk edebiyatında tarzını yaratmış, özgün, yeri doldurulamaz bir isimdir.
Selim İleri yazmasaydı; küçük, sıradan bireylerin acılarını derinden duymuş, bunları güçlü bir edebiyat diliyle kaleme almış usta bir yazarın öykülerini, romanlarını okuyamayacaktık; hayata bu metinlerin yeşerttiği bir başka duyarlılıkla bakamayacaktık. Kendisi de demiyor mu zaten: "...küçük, küskün hayatların sözcülüğüydü yapmak, istediğim. Dişlilerin ezip geçtiği, yorgun argın, bezgin kişiler..." Yani o, ister Bodrum yollarında içe kapanık bir gencin iletişimsiz dünyasını, ister İstanbul'un bohem çevrelerinde gittikçe ötekine sağırlaşan ilişkileri, ister zamana yenik düşmüş, okursuz kalmış nice kayıp kitaptan bulup çıkardığı roman kişilerini, ister Süha Rikkat üzerinden örneklediği değeri bilinmemiş kendi halinde yazarları, ister iktidar olduğu halde kaybetmeyi seçen imparatoriçeleri, ister baş döndürücü bir hızla değişen modern şehrin hırpalanmış 'Sayru'larını anlatsın, bize hep masumiyetten, sahicilikten ve insan oluşun acılarından söz açmaktadır.
Selim İleri yazmasaydı; bırakın Halit Ziyaları, Hamidleri, Yakup Kadrileri, Reşat Nurileri, Halide Edibleriyle edebiyatın ana caddesinde heykelleşmiş isimleri, kır çıçekleri gibi uçurum kenarlarında, dağ başlarında kalıvermiş o bilinmezlikleri kadar kıymetli, solgun kitapları, unutulmuş yazarları tanıyamayacaktık. Pek az yazarda görülebilecek bir değer-bilirlikle edebiyatını besleyen köklere her fırsatta işaret etmiş, benzersiz bir yazardır Selim İleri; bir "Okur/Yazar"dır. Edebiyatın, kültürün "devamlılık" olduğunu derinden kavramıştır. Hiç bir romancımız onun kadar kendini yetiştiren, geliştiren isimleri anmadı. Ustaya saygıyı, edebiyata sevgiyi, kimsenin fark etmediği metinlerin inceliklerini onun yazılarıyla öğrendik.
Selim İleri yazmasaydı; İstanbul'u bir kere daha sevemeyecek, yine bu dikkatlerin tuttuğu acımasız ışıkta, kaybımızın korkunçluğunu bir kere daha fark edemeyecektik. Selim İleri, kütüphanesinde zengin bir raf oluşturan İstanbul kitaplarında da öykü ve romanlarında olduğu gibi görkemli, hayali bir İstanbul'u değil, günlük, sıradan, fazla dikkat çekmeyen bir İstanbul'u anlatmıştır. Ancak ne Ahmet Rasim gibi kronikçi, ne Hisar gibi nostaljiktir o. Yaşadığı günden yola çıkan, geçmiş ve geleceği aynı anda düşünen ve hesaplaşan Tanpınar'a benzetilebilir olsa olsa. Kimsesizlerin, kalbi kırıkların yazarı olarak Selim İleri'nin giderek kırık ve kimsesiz bir şehre dönüşen İstanbul'a yazılarıyla sahip çıkması ne kadar da anlamlıdır.
Türkçenin özgün zenginliği Selim İleri iyi ki yazmıştır, iyi ki yazıyor.... Onun eksikliği edebiyatımızda hakikaten büyük boşluk yaratırdı.
Edebiyat hayatının ellinci yılını saygıyla, sevgiyle kutluyorum. 2018 Kitap Fuarı Onur Yazarı seçilmesi için bundan daha iyi bir zamanlama düşünülemezdi.