Lise zamanlarımda aldığım bir tişörtün üzerinde İngilizce "İnsanlar bugünlerde her şeyin fiyatını biliyor fakat hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar" yazıyordu. Bu cümlenin sahibini bilmeden tişörtü sırf tasarımını severek alıp uzun yıllar üzerimde gururla taşımıştım. Bu alıntının kaynağının bir edebiyat klasiği olduğunu öğrenmem için ise biraz zaman geçmesi gerekecekti. Üstelik o kaynakta hayata ve insana dair daha böylesi birçok aforizmanın olduğunu da elbet görecektim. Hayatta iki çeşit trajedi vardır; biri istediğini elde edememek, öteki ise elde etmek... Sözün sahibi Oscar Wilde, ömrü boyunca yazmış olduğu tek roman olan Dorian Gray'in Portresi'nde işte bu trajedilerden ikincisine odaklanıyor. Her ne kadar 19. yüzyılın sonlarında İngiltere'deki Viktoria döneminin ahlaki ve sosyal şartları içerisinde yazılmış olsa da pekala günümüz gerçekleri içerisinde de geçerliliğini koruyan, her devre karşılık gelecek sözü olan bir eser Dorian Gray'in Portresi. İnsana, hayata, ahlaka ve sanata dair sözler... Yayımlandığı dönemde İngiltere'de büyük tepki toplayan, ahlaksızlığı yücelttiği iddialarına maruz kalan roman ne anlatıyordu, dilerseniz bir bakalım... Ressam Basil Hallward, bir davette tanıştığı yüksek tabakadan genç bir adam olan Dorian Gray'in güzelliğinden çok etkilenir ve onun bir portresini yapar. Basil'in arkadaşı Lord Henry Wotton ile Dorian Gray portrenin tamamlanmasının ardından Basil'in evinde tanışırlar ve aralarında bir dostluk başlar. Genç Dorian, Lord Henry'nin özellikle 'hazcılık' üzerine kurulu yaşam felsefesinden fazlasıyla etkilenir. Ayrıca Basil'in çizdiği portredeki kendi güzelliğine hayran kalan Dorian bir gün yaşlanacağı ve bu güzelliği kaybedeceği endişesini taşımaya başlar. Lord Henry'nin fikirleriyle birlikte ona göre bu durum hayatın sonu olacaktır. İşte bu esnada Dorian ömrü boyunca genç ve güzel kalmayı, kendisinin yerine ise portresinin yaşlanmasını diler ve bu dileği kabul olur. Portre gittikçe yaşlanıp, çirkinleşirken Dorian'ın gençliği yerinde durur. Bir bakıma ruhunu şeytana satmıştır genç soylu ve artık bunu peşi sıra gelecek günahlar, haz arayışları ve uçsuz bucaksız bir keşfetme arzusu takip edecektir... Dorian Gray'in Portresi ciddi anlamda özümsemesi zor bir kitap. Zorluğu karmaşık veya çok katmanlı bir kurgusu olmasından ya da kalabalık bir karakter havuzuna sahip olmasından ötürü değil. Bilakis tüm olay hemen hemen üç ana karakterin etrafında şekilleniyor. Romanın dili de keza gayet akıcı, sürükleyici ve kolay takip edilebilir bir olay örgüsü var. Ancak romanı tam manasıyla sindirmemizi güçleştiren içinde birçok sorgulamanın yer alması. Ahlak nedir, hedonizm felsefesi hayatın, varoluşun anlamını bulmak için doğru yol mudur, yaşamda her türlü arzuyu, keyfi keşfedip gerçekleştirmek bizi mutlak mutluluğa götürür mü? Aslında Lord Henry'nin teşvikleriyle bir yola sürüklenmiş olan Dorian Gray ile birlikte Wilde, bizi bu soruların peşinde koşturuyor. Oscar Wilde, yoğun eleştirilere maruz kalan romanı üzerine konuşurken hikâyenin üç ana kahramanını kendisiyle özdeşleştirmiş vakti zamanında. "Basil, içimde hissettiğim, Lord Henry insanların beni gördüğü tip, Dorian ise belki de olmak istediğim kişi" diyerek üç karakterine de mesafesini belli etmiş İrlandalı yazar. Gel gelelim kitabın sayfaları arasında gezinip bu üç karakterin de yolculuğuna, söylemlerine ve yaşayışlarına baktığımız zaman bizim de herhangi birine yakınlık duymamız mümkün. Ressam Basil'in içe dönük, sanat aşığı halinde de, Lord Henry'nin hayatı zevk alma odaklı yaşayış tarzında da Dorian'ın gençliği ve tecrübesizliğinin pençesinde kendini arayış öyküsünde de bir şeyler yakalayabilmemiz mümkün. Ya da bu karakterlerin hiçbirinde kendimizden bir şeyler bulamamamız da... Ki, bir eseri değerli kılan belki de bir klasik haline getiren de okuyucuda yarattığı bu hissiyat, bu ikircikli hallerdir, bilemeyiz. Son tahlilde 19. yüzyıl İngilteresi'nin ikiyüzlü ahlak anlayışında hayatın manasını haz peşinde koşturmakta arayan Dorian Gray'in öyküsü başta da belirttiğimiz üzere her dönemin hikayesi. Zira 2018'in dijital dünyasının gerçeklerinde herkesin sürekli bir podyumda gibi davranmasının ve göz önünde olma merakının her şeyin önüne geçmesinin Dorian Gray'in 'güzelliğim elimden giderse neyim kalır' endişesinden nasıl bir farkı olabilir ki...