Gazeteci Aslıhan Lodi'nin Haziran 2016'da Ali Nesin, Matematik Köyü'nün Delisi kitabıyla başlayan nehir söyleşi serüveni, bir başka hayal-umut çalışmasıyla, Hüsamettin Koçan'ın hikayesiyle devam ediyor. Bir Dağda Mucize Yaratan Ressam: Hüsamettin Koçan isimli söyleşi kitabının ilk adımları, gazeteci Aslıhan Lodi'nin dört yıl önce, Bayburt'ta bir dağ köyü olan Bayraktar'da (eski adıyla Baksı) bulunan Baksı Müzesi'ni ziyaret etmesiyle atılıyor. Lodi, müzeyi her ziyaret eden kişi gibi, hem mekandan, hem hikayesinden, hem de kurucusundan etkileniyor. O dağ başında, uçsuz bucaksız ıssızlığın ortasında bu müzeyi yapan gücün, enerjinin peşine düşmek istiyor. Müze o kadar etkiliyor ki Lodi'yi, buranın uzaylıların işi olabileceğini bile aklından geçiriyor. İstanbul'a dönmeden önce defalarca haberi yapılmış, hikayesi anlatılmış ödüllü müzenin kurucusu Prof. Hüsamettin Koçan'a "Haber yapmak bana yetmeyecek, burası ile ilgili kalıcı bir iş yapmalıyım. Hayat hikayenizi yazayım, bunu yapan insanı çocukluğundan başlayarak anlatayım" diyor.
HER HAFTA BULUŞUYORLAR
Koçan ilk başlarda çekimser yaklaşıyor ama aradan geçen bir yılın ardından fikre ısınıyor ve oturuyor Lodi'nin karşısına. Koçan'ın İstanbul Kozyatağı'ndaki atölyesinde her hafta buluşup saatlerce konuşmaya başlıyorlar. Söyleşi için İstanbul dışında birkaç kez Baksı Müzesi'nde de bir araya geliyorlar. Aslıhan Lodi soruyor, Hüsamettin Koçan anlatıyor. Lodi, Hüsamettin Koçan'la gerçekleştirdiği sohbetlerde sıkça doğup büyüdüğü köyüne, oradaki yaşamına, o yaşamın Koçan'a kattıklarına odaklanıyor. Belli ki, ıssızlığın ortasına bir binayla ışık olan adamı şekillendiren şeyin, bizzat onun geçmişi olduğunu düşünmüş. Yanılmıyor da... Söyleşi Hüsamettin Koçan'ın çocukluğu, gençliği, aile anılarıyla başlıyor. Koçan bu sohbet sırasında veriyor ipuçlarını Lodi'ye, "Okulda sanat eğitimimde çok şey öğrendim ama asıl öğretmenim ait olduğum coğrafyadır, tabiatla olan ilişkimdir..." diyor mesela. Babasıyla olan ilişkisinin önemini, annesinin hayattaki rolünü anlıyoruz satır aralarında. "Babam hep giden bir adamdı, annem de bekleyen rolünü üstlenmişti. Onda müthiş bir bekleme sabrı vardı. Çocuklarına sahip çıkmayı iş edinmişti... Bizim oralarda çocuklarını üniversitede okutan ilk babadır benim ki..." diye özetliyor onu şekillendiren aileyi. Hüsamettin Koçan aileye, geçmişe ait konulara tüm içtenliğiyle yanıt veriyor. Müze kurulurken ailesiyle yaşadığı sıkıntıları, kendini anlatma çabasını, ailesiyle arasında zamanla oluşan uçurumu da iç döker gibi anlatıyor. Bu noktada kendi içinde bazı fikir ayrılıklarına, hesaplaşmalara gittiği izlenimi ediniyoruz.
KÖYDEKİ İLK MEZUN
Aslıhan Lodi, "Köyümüzden çıkan ilk üniversite mezunu benim" diyen Koçan'ın 110 haneli, okul çağında 30-40 çocuğun olduğu bir köyden çıkış hikayesi kadar oraya dönüş hikayesini de irdeliyor. Sadece bir başarı hikayesinden ibaret değil söyleşi... Aşk da var içinde. Eşi Oya Hanım'la tanışma hikayeleri, evliliğe uzanan yolu uzun uzun anlatıyor Koçan. Kitapta Oya Koçan'la yapılan bir söyleşiye de yer verilmiş. 42 yıllık evliliğin küçük bir özeti, Oya Koçan'ın gözünden aktarılıyor. Hüsamettin Koçan'ın müze kurma hayalini şu sözlerle anlatıyor Oya Koçan; "Başta küçük bir şey olarak başlamıştı aslında. Konağı elden geçirecektik. Çocuklar için bir de kütüphane yapacaktık. Proje hazırlatalım düşüncesiyle döndük İstanbul'a. Fakat sonra haber geldi, 'Hiç uğraşma bu iş için, senden sonra kimsede heves kalmadı' dediler. Ama Hüsamettin kafasına bir şeyi koyunca vazgeçmez. Bu kadar büyüyeceğini düşünmüyordum açıkçası. Zor günler geçirdik ama sonuç çok güzel oldu." Askerlik anıları, asistanlık ve İstanbul'daki yaşam da uzun uzun anlatılıyor. Eserlerinin ortaya çıkış öyküleri de, Türkiye'de sanatçı olmanın zorlukları da dökülüyor satırlara.
ÇOK MASAL DİNLEDİM
Ve tabii Baksı Müzesi'nin hikayesi.... Kuruluşu, kuruluş aşamasındaki ve sonrasındaki güçlükler, köy halkının tepkisi, derdini anlatma çabası... Tüm bunlar yer alıyor söyleşide... Müze çalışanları ve Bayburtlu öğrenciler de kitabın bir bölümünde karşımıza çıkıyor. Müzenin hayatlarına getirdiği değişimi anlatıyorlar. Sonlara doğru Aslıhan Lodi, ilginç bir soru yöneltiyor Hüsamettin Koçan'a, "Ankara'da doğmuş olsaydınız, hayata bir-sıfır önde başlamış olmaz mıydınız?" diyor. Koçan, "Aynı şeyleri yapardım belki ama şu anda ancak kendi tanıklığımdan söz ederim. Bu coğrafya bana bir anlam yükledi. Buradaki öykülerden, masallardan çok şey aldım. Eğer bir şey yapmak için sağlam adımlar atıyorsam, burada aldığım geleneksel eğitim sayesindedir. Çok masal dinledim. O masallar insana hep kahraman olmayı anlatır. O çok değerli ve derin bir eğitim" diyor.