"İkinci Cihan Harbi'nin başında düşündüklerimizi ve meselelerimizi anlatmak. Bizi de tehdid eden bu umumi felâkette dünya ile müşterek ve aynı taraflarımızı göstermek..." diyerek açıklıyor Ahmet Hamdi Tanpınar ölümsüz eseri Huzur'u yazma gayesini. İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmasının an meselesi olduğu 1939 yılında, kocası tarafından terkedilen ve bir çocuğu olan Nuran ile eğitim seviyesi yüksek Mümtaz arasında başlayan aşk hikâyesi ile aslında bir huzursuzluğun romanı olan Huzur başlıyor. İstanbul'un da fon olarak kullanıldığı romana Suat'ın da mektuplarıyla dâhil olmasıyla marazi bir aşk hikâyesine tanık oluyoruz. Doğu ile Batı arasında sıkışmış toplumsal yapı, varoluş sorunlarının pençesinde boğuşan insanlar... Yazar, kullandığı karakterler ile okuyucuya dönemin buhranlarını etkili bir şekilde aktarıyor. Romanın sonunda Suat karakteri intihar ediyor. Aşkından ve yaşamdan vazgeçişine anbean tanık oluyoruz. Tanpınar Suad neden intihar etti sorusuna şöyle cevap veriyor: "Allahı bulamadığı için. Suad benim tasavvurumda bugünkü insanlıktır. Hareketlerini gerektiği gibi kontrol edemediği için bedbahttır. Fakat Suad kendi hikâyesini anlatacaktır. Mümtaz'a bıraktığı mektubda bunu söyliyecek. Onu ayrı neşredeceğim. Okuyucu burada Huzur'un meselelerini daha vâzıh şekilde bulacaktır." Bu sözlerin üzerinden tam 68 yıl geçti ve yıllardır kayıp olan mektup bulundu. Dergâh Yayınları tarafından Suat'ın Mektubu adıyla yayımlanan kitabı Prof. Dr. Handan İnci hazırladı. Biz de büyük bir heyecanla İnci ile görüştük ve kayıp mektuplar üzerine merak edilenleri konuştuk.
- Suat'ın yayınlanmayan mektubuna nasıl ulaşıldı?
- Tanpınar Huzur romanını yayımlar yayımlamaz Suat'ın Mektubu adında küçük bir roman yazacağını söylemiş. Yani 1950'lerin başından itibaren Tanpınar'ın böyle bir niyeti olduğu biliniyordu ama ortada bir metin yoktu. Oysa Tanpınar, son sayfasına gelinceye kadar romanı kurgulamış. Tanpınar'ın vefatından sonra ailesi tarafından İstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü'ne bağışlanan evrakı içinde bu çalışmaya ait bazı sayfalar da varmış. Ben, bu mektubun ilk sayfasını gördüğümde yıl 1999'du. Dosyayı karıştırırken artçı deprem oldu, acilen çıktık bir daha da giremedim içeri, çünkü arşiv araştırmaya kapatılmıştı. Daha sonra, Kültür Bakanlığı'na bir Tanpınar kitabı hazırlarken aklıma bu sayfa geldi ve kitaba koymak için arşivin yolunu tuttum. Başka bir yönetim vardı artık ve açıldı hemen. Aynı günlerde uluslararası bir Tanpınar sempozyumu da düzenliyordum. Suat'ın Mektubu'nu aramak için karmakarışık kağıtlarla dolu kırk kadar karton dosyayı daha sonra ince ince çalışmak üzere şöyle üstünkörü karıştırırken hem bu sayfayı hem de Tanpınar'ın hiç bilinmeyen 70 civarında fotoğrafını buldum. Kitap matbaaya gitmek üzereyken mektuba ait ilk sayfayı orada yayımladım bilinmesi, görülmesi için.
- Suat'ın Mektubu'nda neler yazıyor?
- Tabii hemen Suat'ın dünyasıyla ilgili olduğunu düşünüyorsunuz ama Tanpınar'ın bu mektubu kurgularken niyeti okura Mümtaz'ı anlatmakmış. Andığım söyleşisinde "Okuyucu orada Mümtaz'ın meselelerini daha başka bir planda görecektir" diyor. Aslında Mümtaz ile Suat'ı birbirinden çok da farklıymış gibi düşünemiyoruz. Bunlar anlamını diğerinde bulan tez ve antitez gibi birlikte yorumlanması gereken karakterler. Huzur'da roman boyunca Mümtaz'ı asıl etkileyen kişi İhsan ya da Nuran değil, Suat'tır. Kültürlü, cesur, atak bir karakterdir Suat. Düşüncelerini rahatça ifade eder ve nettir. Mümtaz ise daima mütereddid ve bulanıktır. Suat'ın kendisiyle alay etmesine rağmen onu sever ve korkar. Aslında Suat, Nuran'ı onun elinden alan rakipten daha fazla bir anlam taşır Mümtaz için. Özellikle Nuran'dan ayrıldıktan sonra hayatını neredeyse tamamen Suat'la ilgili düşünceler doldurur. Hatta bir ara onun hayaline karşı "Yeter artık, bırak beni" diye seslendiğinde Suat, "Ben zaten senin yanından hiç ayrılmadım" diye cevap verir. Buna göre Suat'ın, bağımsız bir karakter değil, Mümtaz'ın öteki beni, iç sesi olduğu şeklinde yorumlamak da mümkündür. Kitapta, İhsan ve Nuran'ın da adları geçmekle beraber, elimizdeki sayfalarda odakta mektubu yazan Suat ile onun hitap ettiği Mümtaz vardır. Romanın Huzur ile ilgisini kuran bir başka karakter de adı belirtilmeyen genç kızdır. Bu kızdan Huzur'da şöyle bir söz edilir geçilir. Burada Suat'la geçirdiği gece uzun uzun anlatılır.
- Mektupla birlikte Suat'ın aslında Nuran'a âşık olmadığı ortaya çıktı. Bu Huzur'un yeniden yorumlanmasını gerektirir mi?
- Huzur'u okuyanlar Suat'ın Nuran'a duyduğu aşkı hiç inandırıcı bulmadıkları gibi, Nuran'ın aralarında duygusal bağ olmayan bir erkeğin intiharı yüzünden Mümtaz'ı terketmesine de anlam veremezler. Orpheus'un Şarkısı adlı kitabımda Tanpınar'ın romanlarındaki kadın karakterleri incelerken bu kadınların aslında muktedir veya mağlup iki erkek arasında nasıl bir nesne konumunda olduğunu göstermeye çalışmıştım. Yazık ki bu kadınların hiçbiri ne aşık ne de rakip tarafından gerçek anlamıyla sevilirler. Romanda, biliyorsunuz, Mümtaz, Suat'a neden Nuran'ın peşindesin, evleneceğimizi bilmiyor musun, diye çıkıştığında Suat önemsemez bir tavırla bunun da "o gayesiz hareketlerden biri" olduğunu söyler. Mektupta ise bunu açık açık dile getirmektedir. Nuran, Mümtaz için sanat eseri yaratabilmek için yaşaması gereken bir duygu yoğunluğu, Suat içinse çevresiyle ve kendisiyle hesaplaşmak için kullandığı bir bahanedir sadece.
- Sizce mektup neden Huzur'a eklenmedi? Tanpınar bu noktada ne yapmak istemiş/nasıl bir rota çizmiş olabilir?
- Suat'ın Mektubu, Huzur'un eksik parçası değil, eklenmesi gerekmiyor. Sadece oradan yola çıkarak yazılmış başlı başına bir küçük roman. Bu tür romanların dünya edebiyatında örneği çoktur. Proust'un romanlarında kişiler bazen bir romanda sadece görünür, diğerinde belirip kaybolur, bir sonrakinde önplana geçerler ama her biri kendi başına bir romandır da. Kitabın önsözünde de belirttiğim gibi Tanpınar, Suat karakterini, Huzur romanını ikinci kez yazarken, kitaplaştırma aşamasında eklemiş. Ama kitaplaştırırken de yeterince işleyemediğini düşünmüş olmalı. Suat, meseleleri öyle kestirmeden anlatılabilecek biri değil, bunu farkediyor yazar. Öte yandan Huzur'un İstanbul odağında bir aşk romanı olduğunu düşünürsek Suat'ın meseleleriyle romanı ağırlaştırmak da istemiyor. Bu nedenle onun hikayesini ayrıca yazmaya karar verdiğini düşünüyorum.
SUAT'IN MEKTUBU
Ahmet Hamdi Tanpınar
Hazırlayan: Handan İnci
Araştırma
Dergâh Yayınları
149 s., 12 TL.
Sök, dik, kurgula, tamir et
Tanpınar'ın notlarına baktığımızda, daktilo ile yazılmış sayfalar, Osmanlıca alınmış notlar, karalanmış satırlar, üzeri çizilmiş paragraflar ve değişen sayfa numaraları görüyoruz. İnci'ye nasıl bir çalışma şekli var Tanpınar'ın diye soruyorum merakla. "Çok zor yazan biri" diyor ve devam ediyor: "Günlüğünde ve mektuplarında kendisi de bundan yakınır. Yazdığı her şeyi defalarca düzeltir, yine de yetinmez, yayımladıktan sonra bile değişiklikler yapmayı sürdürür. Elle yazıyor, sonra asistanları daktilo ediyorlar, ardından bu sayfalar üzerinde yeniden çalışıyor. Kitabın içindeki tıpkıbasım sayfalarda görüleceği gibi sayfalar karmakarışık ve yaptığı çıkmalar çok meşakkatli bir çalışmayla sökülebiliyor. Tanpınar Merkezi'nin Arşiv Birimi'nde bu konuda uzmanlaşmış iki değerli arkadaşımız var, Hacer Er ve Banu İşlet. Onlar Tanpınar'ın yazısını çok rahat söküyorlar artık, sonra da yeniden dikmek, kurgulamak, tamir etmek için bana malzeme veriyorlar. Burada da ayrı bir zor süreç başlıyor. Arşiv belgeleri kitaplaştırılırken her çalışma için konunun uzmanı devreye girecek ve o bilginin donanımıyla biçip dikecek. Zevkli ama zor bir süreç bu. Sayfaların birbirini nasıl takip etmesi gerektiği konusunda epey uğraştırıyor."