Nereden bakarsak bakalım, epeyce 'dertli' bir romanla karşı karşıyayız! Sanmayın ki 'ağlak' bir hattan bahsediyoruz dert derken... Bilakis buruk bir su gibi akan, şaşırtan ve hatta ezberleri bozan, roman klişelerini alt üst eden, damakta karanlık bir şiir tadı bırakan bir roman Bana Göre Kıyamet... Yazarı Ümit Ünal, Teyzem, Hayallerim Aşkım ve Sen gibi, Türk sinemasının en şiirsel, en ruha dokunan senaryolarında imzası olan bir senarist. Kendi çektiği filmlerle de ses getirmiş bir yönetmen aynı zamanda... Başka romanları da var elbet. Mesela bu satırların yazarında en çok iz bırakan romanlarında biri de Kuyruk'tur. Bir sabah, vücuduna eklenmiş bir kuyrukla uyanan bir modern zaman insanının hikayesini anlattığı roman, Kafka'ya selam çakan, modern hayatın ardiyesine göz atan, şahane ötesi tespitlerle, insanı sorgulayan bir işti... Bana Göre Kıyamet de öyle. Dedik ya çok derdi var... Aşk, ölüm, karanlık, insanın insana, insanın dünyaya ettiği kötülük... Liste uzar gider... Sarı Melek adlı memleketi kasıp kavuran bir dizinin yıldızı Bahar, annesinin öldüğünü öğrenince, Bursa'da hayali bir kasabada çocukluğunun, ilk gençliğinin geçtiği beldeye gidiyor. Ve peşi sıra olaylar gelişiyor... "Katil uşakmış" gammazlığıyla olay örgüsünü açık etmeyelim ama, Bahar, yazarın tabiriyle 'mazi mikrobu'na bulaştıktan sonra hayatını sorgulamaya başlıyor. Mutsuzluğunu, her şeye sahip olup da aslında hiçbir şeye, kendine bile sahip olmadığını, hiçbir yere aitliği bulunmadığını, her yerde gurbette olduğunu anlıyor. Her insanın kıyametinin, kendi ruhuna iliştirilmiş olduğuna kani oluyor. Popüler bir şarkıya takla attırarak söyleyecek olursak, bir nevi "herkes kendi kıyametini yaşar yarim"in sırrına eriyor. Aşkı en tehlikeli cihetinden yaşıyor... Bu insanlık kadar eski duygunun karanlık dehlizlerinde kayboluyor. Belki de kendini, 'kendim' dediği şeyi buluyor. Orası okuyana kalmış...
EDEBİ BİR LEGO
Kitap pek çok roman klişesini alt üst ediyor demiştik... Romana dahil olan bütün kahramanları, kendi iç sesleriyle okuyoruz. Zihinlerinin bütün karmaşıklığıyla, olaylara kendi cihetlerinden bakışlarıyla... Yazar bütün bu görüşleri birleştirip, bulmacayı bizim çözmemizi, ustaca kurguladığı bu 'edebi lego'yu bizim şekillendirmemizi istiyor. Gerçekle gerçeküstünün, hayalle içinde bulunduğumuz anın kesişimden elde ettiği bir fotoğraf sunuyor. İnsanın kendi elleriyle bozduğu dünyanın geldiği son noktada, romanda yer alan vampirler bile insan kanı emmekten imtina ediyor mesela.... Durum o derece vahim. Ezcümle; Bana Göre Kıyamet, modern hayat dediğimiz ve bizzat kendi ellerimizle kurup, şikayetçisi olduğumuz alemin, kendimize itinayla hazırladığımız kıyametin portresini çiziyor... Kafamızı ustaca karıştırıyor, ruhumuz ustaca deşiyor.
BANA GÖRE KIYAMET
Ümit Ünal Roman Everest 156 s., 19 TL.
ROMANDAN...
"(...) Efsane bitti. Rüzgarda uçuşurken bulduğum bir gazete öyle diyor: Bahar kaybolmuş, efsane bitmiş. Efsane de neymiş, kıyamet koptu, bana göre kıyamet, ben öldüm: Ama canım yanmıyor, artık acı yok. Bir zamanlar Bahar'dım, artık biraz Maya oldum ben. Dünyanın bütün sırları önüme açılacak, bütün sorular cevaplanacak sanıyordum ama yok, olmadı öyle bir şey. Daha iyi duyuyorum, daha hızlı hareket edebiliyorum, konuşulmayanları anlıyorum, ufkun ötesini sezebiliyorum ama hayat ve ölüm konusunda Bahar kadar cahilim hâlâ. Efsaneler bitti, hikayeler bitti. Dil de bitmek üzere. Bu anlatacağım son hikaye. Siz insanlar neler olduğunu bilin diye, kendiniz gelin diye, yanımıza gelmeyin diye. Kendinize gelin, asıl biten sizin efsaneniz. Dünyada kıyamet çoktan koptu, siz kopardınız. Kendi sonunuzu kendiniz getiriyorsunuz. (...)"