Elena Ferrante, gerçekte kim olduğu sorusunun yazdığı kitapların önüne geçtiği bir yazar. Bunun en iyi açıklaması, kendisinin bir kadın, ya da en azından seçtiği mahlasın bir kadına ait olması bence. Avcı rolüne bürünen erkek gazeteciler, bir süredir bu gizemli dişiyi avlamak, onu anonimlik postundan soymak, adını ifşa etmek için yoğun bir çaba içindeler. Geçenlerde bir tanesi zaferini ilan etti ve Ferrante'nin gerçekte kim olduğuna dair kanıtlarını paylaştı hatta. Bir kadını maskesinden ayırmak, erkek yazara çok büyük bir galibiyet gibi gelmiş olsa gerek. Bu ay Türkçesi yayımlanan Ferrante'nin ilk romanı Belalı Aşk'ı okurken bu konuyu düşünmeden edemedim çünkü bu kısa romanın kendisi bir gizemin çözülme hikayesi üzerine kurulu. Erkeklerin hayatını sınıflandırmaya, bir kalıba sokmaya, yönetmeye çalıştığı bir kadının gizemli ölümünü anlatıyor. Hikayeyi ölen kadının, Amalia'nın kızı Delia'nın perspektifinden takip ediyoruz. 23 Mayıs gecesi Amalia çocukluğunu geçirdiği Minturno kasabası yakınlarında, Spaccavento'da denize girerek hayatına son veriyor. Bunu neden yaptığının izini sürme sorumluluğunu Delia üstleniyor. Çünkü birisi durup dururken gittiyse, bu bize yeni bir dünyanın, bilinmezliğin kapılarını açar: varolduğunu dahi bilmediğimiz, Donald Rumsfeld'in deyimiyle "bilinmeyen bilinmeyenler" arasında gezip keşifler yapmamız elzemdir. "Onunla bununla flörtleşir, bir türlü iffetli olmaz, sonunda da gidip intihar ederler": Ferrante'nin resmettiği 1950'ler İtalyası'nda erkeklerin kadınlara bakışı aşağı yukarı böyle. Ölümünden iki gün evvel kızını Roma'da yaşadığı evde ziyaret etmek için trene binen ancak sırra kadem basan Amalia'yı Delia'nın da öyle çok sevdiği söylenemez. Her ay birkaç günlüğüne ona geldiğinde bir türlü evinde rahat edemiyor, onun aşırı sosyalliğinden ve enerjisinden rahatsız oluyor. Annesine hayran bir kızın değil, hayatı boyunca onu erkeklerin gözünden yargıladığını peyderpey idrak eden bir kızın anlattığı bir roman bu. AmAlIA'yI yeniden keşfetmek Evine gelmesi gereken vakitten çok sonra kızına telefon ediyor Amalia ve gizemli kelimeler mırıldanıyor. Yanında bir adam olduğunu, şu an konuşamayacağını söylüyor, kahkahalara boğuluyor. Daha sonra aradığında bir erkeğin peşinde olduğunu fısıldayıveriyor. Delia için bunlar dengesiz, uçurumdaki bir kadının hareketleri. Ertesi gün cansız vücudunu iki çocuk nehirde gördüğü vakit Amalia'nın üzerinde yalnızca sütyeninin olduğu fark ediliyor. Ferrante'nin baş döndürücü bir yoğunlukla kaleme aldığı giriş bölümünde anlatıcımızın annesinin iç çamaşırının üzerinde geziniyor bakışımız. Bunun önce çok pahalı bir dükkandan alındığını öğreniyoruz sonra da yeni bir ürün gibi koktuğunu. Kız kardeşleriyle cenazeye katılırken Delia farkında değil ama ölü annesinin üzerindeki yegane kıyafetten başlayarak Amalia'yı yeniden keşfetmesi, romanın kalbindeki asıl macera. Yavaş yavaş Amalia'ya hayatı dar eden erkeklerin hikayeleri arasında dolaşmaya başlıyor. Önce Caserta adlı bir adam, bir kötülük sembolü olarak beliriyor karşısında. Güya Amalia ile yıllar yıllar önce her yerde kırıştıran ve kasabada adlarını çıkaran hergelenin adı bu. Amcası Filippo ondan bahsederken aniden Delia'nın suratına bir tane tokat atarak bize İtalyan patriarkal düzeninin bir önizlemesini sunuyor. Sonra Amalia'nın kocasının çok daha karanlık zihnine giriyoruz. Sırf neşeli, hayat dolu ve meraklı olduğu için eşine hayatı zehir etmiş bu adam. Arkasında hep İtalyan toplumunun güven verici desteğini hissetmiş. Kızını alıp sinemaya giden ve keyif yapan ve çevresindeki insanlarla sohbet etmeyi seven kadını döve döve hizaya getirme çabaları hep alkışlanmış. Delia'nın annesinin yaşadığı dairede araştırmalarını sürdürdüğü bölümlerde Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ını akla getiren bölümler var: apartman kokusu, çocukluk, aniden kaybolan bir insanın gizemi. Komşu De Riso'yla konuşurken de, esrarengiz telefon görüşmeleri yaparken de, binanın üst katlarına çıkıp tuhaf sessizlikler yaşarken de Delia hikayenin kendisine uzanan kısmının belirginleşmeye başladığını hissediyor. dedektif romAnI gibi sürükleyici Küçük bir kızken Caserta ile Amalia'nın birlikte olduklarına dair söylentilerin nasıl çıktığını hatırlıyor. Kasabalıların korkularının daha küçük yaşta onu onlar gibi korkmaya yönelttiğini anlıyor. Belalı Aşk'ın çarpıcılığı, önce neşesi sonra adı sonra da geleceği elinden alınmış Amalia'nın ölümüne dair sorumluluğu Delia'nın idrak etmesini gösterişindeki maharette. Bunu bir dedektif romanı gibi sürükleyici biçimde bir anlatıya dönüştürebilmesinde. Ve Amalia ile Delia arasında başta varolmayan bir devamlılık, anne-kızlık ve süreklilik bağlantısının ancak hayatlarının içindeki patriarkal izleri fark ederek, o da ancak ikisinden biri öldükten sonra, kurulabilmesinde. Hayatın belirsizlikler, sürprizler ve neşeyle dolu güzelliğiyle baş edemeyenlerin panzehiri bu kitap.