Bir vakitler insanlar şiir ezberler, yemek sofralarında, arkadaş meclislerinde, kürsülerde ezberden şiir okumanın mutluluğunu yaşarlardı. Yahya Kemal'in şiirlerini önünde kitap olmadan, aklından geçen kelimeleri seslendirerek okuyan birini dinlediyseniz ve siz büyük şairin sessiz okurlarındansanız, o kişiyle aranızdaki farkı hemen hissedersiniz. Hasan Bülent Kahraman, ilk yayımlanışından 16 yıl sonra genişletilmiş bir baskıyla karşımıza gelen
Türk Şiiri, Modernizm, Şiir'in hemen başında soruyor: Şiir öldü mü? "Ezberlenecek, şiirin ortadan kaybolmasıyla şiirin ölümü arasında bir ilişki kuruldu" diye yazıyor sonra. "Bu soru ister istemez ezberlenecek şiir nedir sorusunu doğuruyor. Açık ve basit söylemek gerekirse ezberlenecek şiirin bir tek özelliği var: Anlatımcı, öykülemeci bir şiir olması; şiirin bir öykü anlatması."
TANIKLIK ŞİİRİ
Belli durumları ve anları anlatan bu tanıklık şiiri, aynı zamanda o şiirlerle yetişmiş bir kuşağı da tarif ediyor. "Yahya Kemal'in
Açık Deniz şiirinin ikinci bölümü, 'garbın ucunda...' diye başlayan kesimi insanı değil şairin karşısında gördüğü ('duyduğu' diyelim Yahya Kemal'e uyarak) denizi anlatır. Gene de bu şiiri, şiirin bu bölümünü ezberlemiş insanlar tanıdım. (...) İnsan o peyzajda kendisini bulduğundan şiir ezberlemiştir." Kahraman, bunun bir metafizik olduğunu, 'Şekvanı dinledim ezeli mustarip deniz' dizesini okuduğumuz vakit, şiirin anlama sürecinin tamamlandığını yazıyor: Denizi, insanı, deniz halindeki insanı ve insan halindeki denizi tarif eden bir şiirden bahsediyor. Ancak artık zaman bu şiiri elimizden almış durumda. "Artık Prevert'in 'kahvaltı'sı, Eluard'ın 'özgürlüğü', Poe'nun 'kuzgun'u şiirden çıkıp gitmiştir." Bunun nedeni de Kahraman'a göre modernizm ve modernizm sonrası akımlarının entelektüel benliğimizi parçalamış olması. "Şiirin bir şey 'anlatması' beklenmez. Şiir artık dilin bir 'halidir' ve bütünüyle entelektüel bir kurgudur." Kahraman'ın bu araştırmasında Wittgenstein ve Nietzsche gibi gerçeğin dilde ve söylemde kurulu olduğundan yola çıkan düşünürlerin gölgesi son sayfaya kadar üzerimizde dolaşıyor. Gerçeğin ne temellendirilmesinde ne de eğilip bükülmesinde rol oynayan günümüz şairi, Kahraman'a göre şiirin işlev olarak artık zamanını tamamladığı gerçeğiyle yüzleşmek durumunda.
NAZIM HİKMET ŞİİRİ
1920'lere, Nazım Hikmet'in fütüristik şiirlerine gidiyoruz sonra. Maddeye tapınan bu gür ses, yeni bir devletin şekillendirdiği bir dille daha önce kimsenin tanık olmadığı şeyler yapıyor. "Ne var ki, bütün bunlar, kurulmamış ve kendi iç serüvenini yaşamamış bir dilin içinden gerçekleştirilmektedir," diye yazıyor Kahraman. Bu durumu açıklarken de Türkiye modernleşmesine getiriyor sözü. "Türkiye'de modernizm, kendisini bir süreklilik içinden ve sistematik bir bilinçle üretebilmiş değildir." Durumu daha ileride derinlemesine analiz ediyor: "Türkiye'deki modernist bilinç, modernizmi 'içinden' (embedded) ve 'içkin' (immanent) bir eleştiriye tabi tutmamıştır. Bunu yapabilmek, çıkarsanabileceği gibi, öncelikle modernizmin içkinleştirilmesini öngereksinir... Türkiye, yeterince özümsenmeyen, bu nedenle de içkin bir biçimde üretilemeyen bir modernist zihinle karşı karşıyadır. Bu bağlamda modernizm daima dışarlıklı, daima bir 'sistem' olarak görülmektedir." Nazım Hikmet'in 1928-1938 arası dönemdeki şiirleri üzerine yazdığı bölümü okurken burada en belirleyici kavram olmuş fütürizme odaklanıyoruz. Marinetti'nin fütürist manifestosu, Sovyetler Birliği'ndeki sanayileşme hayali ve hayranlığı, şair üzerinde izler bırakmaya başlıyor. "Toplumun silinen ve yeniden oluşturulan belleğiyle Nazım'ın şiirsel gerçekliği birbirini tamamlıyordu ve böylelikle Nazım bir süre sonra belli çekingelere karşın 'devrimin ozanı' katına yükseliyordu. (...) Nazım Hikmet şiirinin temel öğesinin, gerçekle kurduğu ilişki olmaktan öte, bağlamla kurduğu ilişki olduğunu belirtebiliriz." Böylece en başa, Kahraman'ın Nietzsche'den hareketle gerçeğin kurulmuş, üretilmiş yapısına yaptığı referansa dönüyoruz.
Türk Şiiri, Modernizm, Şiir'de Melih Cevdet Anday'dan Attila İlhan'a, Can Yücel'den Küçük İskender'e uzanan şiirsel patikalarda ilerlerken Kahraman'ın Heidegger'den yaptığı alıntının içinde gezindiğimizi de hissediyoruz. "Düşünme ve şiirsel yaratı arasında gizli bir akrabalık vardır, çünkü her ikisi de dilin hizmetinde, dil için kullanılır ve harcarlar kendilerini."
Türk Şiiri, Modernizm, Şiir, modernist bir şiirin yapacağı gibi, argümanlarını her şeyden önce dilin hizmetinde, dil için yapıyor.