İstanbul'un sadece İstanbul olmadığı artık anlaşıldı, öğrenildi, biliniyor. En son İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı bu kentin mevcut şartlarda yönetilemediğini, yönetilemeyeceğini vurguladı. Devletin bu kenti ayrı yasalarla, ayrı bir gelir sistemiyle idare etmesi gerektiğini belirtti. Bunlar doğal. Son kertede İstanbul 82 milletvekili çıkaracak 2015 seçimlerinde. Mesela Ankara'nın 32, İzmir'in 26 milletvekiliyle temsil edildiği düşünülürse '
İstanbul gerçeği'nin ne olduğu daha iyi anlaşılır.
Karşımızda her boyutuyla bir dev mevcut.
Böyle bir dev kent sosyolojisi bakımından daha da çapraşık anlamlar içeriyor. Orhan Pamuk, son romanı Kafamda Bir Tuhaflık'ta 1960 sonrası İstanbul'un değişimini anlatıyor.
Bu anlatımını 'gecekondu' kavramı üstünden kurguluyor. Aynı köyden gelmiş iki kardeşin politik yaklaşımları ve rant ilişkileriyle nasıl 'dönüştüklerini' gecekonduyu fon yaparak ilginç şekilde anlatıyor. İstanbul tüm bu dönüşümlerin, gelişmelerin zemini oldu. Türkiye birçok gerçeği İstanbul'da(n) öğrendi.
1960'ların, 1980'lerin, 2000'lerin İstanbul'u birbirinden hayli farklı. Her 10 yıl denir ama aslında her 20 yılda yeniden kurulan, çok radikal müdahalelerle sarsılan bir İstanbul var. İlginç olanı bu müdahalelerin hiçbirisinin 'nötr' bir zeminde, rasyonel bir yaklaşım dairesi içinde olabildiği kadar 'sorunsuz' bir tavırla kabul edilip benimsenmemesi.
Tersine, İstanbul'a yönelik her girişim o güne kadar görülenlerden daha radikal boyutlar içerirken, topladığı tepki de o ölçüde büyük oldu.
Kaldı ki, 1960'ların, 1980 ve 2000'lerin İstanbul'u farklı kimliklere sahip. 1960'larda iç göçün tayin ettiği bir kent, 1980'lerde dünyayla buluşan bir kent, 2000'lerde kozmopolitizmi ve rant ilişkilerini görülmedik boyutlara taşımış bir kent var ortada. 1960'lar büyük şehir, 1980'ler metropolse, 2000'ler megapol İstanbul'da. Nüfus hareketleri buna göre değişiyor. Sadece son 12 yılda, 6 milyon yeni insanın geldiği, çeperlerine doğru genişleyen ama merkezdeki yoğunluğu arttıkça artmış bir kent var. Politik ilişkiler de bu zemin üstünde biçimleniyor.
***
Böyle bir kentin irdelenmesi, anlaşılması başlı başına bir iş. Neredeyse bütün ömrünü bu işe adamışlar var. Sema Erder onlardan biri. Kent sosyolojisi alanında çok önemli araştırmalar yaptı, kitaplar yazdı. Şimdi elimizde makalelerini derleyen bir kitap var: İstanbul Bir Kervansaray (Mı?) (Bilgi Üniversitesi Yayınları).
Erder daha önce bizde örneği gayet az görülür şekilde çeşitli ve güçlü alan araştırmaları yapmış ve çıraklıktan gecekondulara, kentsel gerilimden gettolaşmaya kadar çok önemli konuları irdelemişti. Ümraniye gibi bir 'kondu kent' veya 'kentkondu' dediğim yapıyı bir kitabında ele almış,
Refah Toplumunda Getto kitabıyla bambaşka bir konuya eğilmiş,
Türkiye'de Yerel Politikanın Yükselişi isimli yapıtında gene çok farklı bir konuyu sorgulamıştı. Bütün bunlar bize İstanbul-kent-yerellik ekseninde çok önemli açılımlar sunuyordu.
Bu araştırmaları enine boyuna irdelemeden Türkiye'deki toplumsal dönüşümü de siyasal oluşumları da anlamak olanaksızdı. Fakat bunların yeterli bir hassasiyetle ele alındığını söylemek de bir o kadar zor. İçinde bulunduğumuz toplumsal gerilimleri, siyasal çatışmaları, kutuplaşmaları ancak bu kanavada temellendirebilirdik.
Yapmadığımız için daha ileriye gidemiyoruz. Oysa, daha 1990'larda yaptığı araştırmalarla Erder, Türkiye'de siyasetin ne yönde evrileceğini, hangi dinamiklerin siyaseti tayin edeceğini haber vermişti.
Elimizdeki kitap bu geniş mevzuları çok önemli makalelerle ele alıyor. Bir makaleler toplamı. Kitabı
Nesrin Uçarlar yayına hazırlamış.
Derlenen makalelerin en eskisi 1990 tarihini taşıyor. 2014 tarihli çalışmalar da var. Böylece Türkiye'nin son çeyrek yüzyılında yaşanan gelişmeler gene İstanbul zemininde dile getiriliyor. (Erder'in ne türden bir yöntem arayışı içinde olduğu kadar bu konularla uğraşmasını da anlatan kişisel tarihi, kitabın son yazısı '
Metodoloji Üzerine Bir Konuşma'da bulunabilir.) Bunların hepsi çok değerli çalışmalar. Daha da önemlisi, Erder bu yazıların bazılarını akademik çalışmalar olarak kaleme almış. Ama bazı yazıları denemeler olarak tasarlamış. Bunlara da 'akademik deneme' demek gerekir. Bu arada hemen belirteyim: Erder, dil ve anlatım bilincine sahip hocalardan. Akademik makaleleri bile son derecede temiz, akıcı bir üslupla kaleme alınmış ve ilgiyle okunuyor. Hatta bu makaleleri, biraz daha ilgilisi, dayandıkları araştırmalardan kaynaklanan ilginçlik içinde, neredeyse bir 'dedektif öyküsü' gibi de ele alabilir.)
***
Kitap dört bölümde hazırlanmış. Birinci bölüm
Yeni Kentliler Yeni Yoksullar başlığını taşıyor. Erder'in öteden beri izlediğimiz en temel çalışma alanını meydana getiren konular var bu bölümde. Bir kere yoksullukla kent ilişkisini Erder neredeyse mutlak bir değerlendirmeyle ele alıyor, haklı olarak. Kent, sömürünün ve zenginlik hayaliyle gelen ama yoksullukla baş başa kalan insanların alanı. İkinci bölüm, '
Gecekondulaşma: varsıllaşma mı yoksullaşma mı?' başlığı altında toplanmış. Erder gecekondulaşmayı '
kentsel hareket' olarak nitelendiriyor. Fakat gecekondu bu tanımın çok ötesine geçen bir dinamik. En önemli özelliklerinden biri, zamanında '
nöbetleşe yoksulluk' kavramının ortaya atılmasına imkan verecek biçimde 'ticarileşme'si gecekonduların ki, Erder bu olguyu bir yazıda ele almış. Bu bölümde, asıl dikkat çekici olan gecekonduda yaşayan
çocuk ve kadın sorunları üstünde durması Erder'in.
Kadına dönük şiddet gene bu bölümde çözümleniyor.
Üçüncü bölüm, kitaba adını veriyor:
İstanbul Bir Kervansaray (mı?). Bu bölümde çok çarpıcı bir sosyo-kültürel konuyu gündeme taşıyor yazar: taşralı zenginler. Neredeyse her gün üstünde konuşulan ve hiç irdelenmemiş bu konu ilk defa sorgulanmış, fazla ayrıntılı olmayan ama çok dikkat çekici saptamalarla.
Nihayet son bölüm '
Merkezi siyaset-yerel siyaset ilişkisi üzerine' başlığıyla biçimlenmiş.
Bu bölüm ana konu olarak yerel yönetimle merkezi yönetim arasındaki
güç ve örgüt ilişkisini sorguluyor. Fakat nötr bir şekilde değil. Bu ilişkiyi yerel yönetimlerin gene son dönemde kazandığı yeni 'görüntü' ve işlev etrafında ele alıyor.
***
Erder bir '
demistifikasyonu' gerçekleştiriyor.
Yeni-eski tüm konuları eleştirel ve gerçek manasında akademik bir yorumun süzgecinden geçiriyor. Dolayısıyla demistifikasyonu bir '
dekonstrüksüyonla' sağlıyor. Neticede ortaya çıkan yorumlar sadece kentle değil siyaset ve kültürle ilgili konularda da bize yeni ufuklar açıyor. Hatta, kendi sahasındaki bütün çok başarılı çalışmalarda olduğu gibi bu yazılar da bana göre 'en az' kent sosyolojisi alanında etkili olacaktır. Çünkü o sahada zaten bilinecek ve benimsenecektir. Asıl önemi diğer alanlarda yapılan yorumlarda ufuk açması, yön bulması, yol göstermesidir.
Çok uzun bir akademik-entelektüel emeğin çok değerli bir sonucu bu kitap. Erder'i olduğu kadar kitabı yayınlayan Bilgi Üniversitesi Yayınlarını ve onu Türkiye'deki akademik yayıncılığın yüz akı ve sis çanı yapan çok başarılı yöneticisi
Fahri Aral'ı da kutlamak gerek. Bu övgüyü kitabı derleyen Nesrin Uçarlar da hak ediyor.
Daha başındayken, yılın en önemli çalışmalarından biri Erder'in kitabı.