Büyük sanatçılardan daima daha büyük eserler vermelerini bekleriz. Sanki bu onların kaderi ve görevidir. Yeni yapıtlarının, vasatın üzerinde ya da sadece iyi olması bizi tatmin etmez. Sözgelimi, başyapıtlarından tanıdığımız bir yazarın her yeni romanı bizi sarsmalı ve şaşırtmalıdır. Öte yandan okurlar olarak sürprizleri sevmediğimiz de doğrudur. Bir yandan zamanı yakalamalarını bekleriz ustalardan, diğer yandan zamana yenilmemelerini. Yeni şeyler söylemelerini isteriz bize ama konularını, kişilerini ve anlatımlarını radikal bir biçimde değiştirmeleri mutlu etmez bizi. Aforizmaları severiz; ama aforizma kaygısının eserin bütününe zarar verebileceğini ve edebi yapıtları giderek daha eklektik hale getirebileceğini önemsemeyiz. Paulo Coelho'nun yeni romanını okurken sayfa kenarlarına aldığım notlar bunlar. Kötümser olduğumu kabul ediyorum; özellikle yarısına geldiğimde. Emrah İmre çevirisiyle Can Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı kitap. Adı:
Aldatmak. Olaylar, Coelho'nun diplomatik nedenlerle bulunduğu ve fazlasıyla aşina olduğu İsviçre'de geçiyor. İsviçre'de geçen bir roman ne kadar heyecan verici ve sürükleyici olabilir diye sormadan edemiyor insan. Kuzey'in bu soğuk, kasvetli, düzenli ve zengin ülkesinde... Konusu aldatmak ya da zina (adultery) olan yeni bir roman... Onlarca hatta yüzlerce yıllık klişeleri nasıl aşabilir? Bize bugüne dek duymadığımız nasıl bir yeni perspektif sunabilir? Yazarı Paulo Coelho olsa bile...
Simyacı'yı biliyoruz, Piedra Irmağı'nın kıyısında oturduk ağladık birçoğumuz. Ama tarihe, psikolojiye, metafiziğe kaçmak kolaydı. Bir başka deyişle söyleyecek olursak... Dağ başında yaşayan bir ermiş olmak kolaydı; mesele büyük bir kentte yaşayıp masum kalabilmekte... Mesele sosyolojiyle ve kültürle yüzleşebilmekte... Ezoterizm ile sosyal gerçeklik arasındaki çelişkiyi sorgulayan bu cümlede 'dağ başı' elbette bir metafor. Oysa kent öyle değil... Tıpkı gerçekle gerçekliğin, hatta gerçekçiliğin farklı şeyler oluşu gibi. Algısal gerçekliğin kimi zaman fiziksel gerçekliğe galip gelişi gibi. Sormaya devam edelim: Tanımlar ile durumlar arasındaki farklılık usta bir yazarın işine gelmeli midir? Kimi zaman hafifçe çatlayan ve ayrılan, kimi zamansa derin bir uçuruma dönüşen bu muğlaklık üzerine ip atıp cambazlık edilecek bir sirk sahnesi midir? Bir soru daha soralım: Herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, herhangi bir insan için her şeyin bütünüyle yolunda olması mümkün müdür?
SEVGİYİ ARAMAK
Coelho'nun son soruya verdiği yanıt olumsuz. Romanın baş kahramanı Cenevre'de yaşayan 31 yaşında bir kadın: Linda... Zengin olduğu halde çalışmaya devam eden bir kocası ve iki çocuğu var... Sevdiği işi yapıyor; bir gazeteci. Dışardan bakıldığında imrenilecek bir hayat, içeride bir heyecan eksikliği ve can sıkıntısı. Abraham H. Lass roman eleştirileri sırasında tesadüflerin abartılması konusunda takıntılı bir tavır sergilemiştir. Benzer şekilde ani değişimlere, psikolojik kırılma anlarına tahammülü yoktur pek çok eleştirmenin. Linda'da bunların hepsi var. İç sıkıntısını ya da depresyonu aniden keşfeder. Böyle bir zamanda lise aşkı Jacob König ile karşılaşır. Jacob artık şehrin tanınmış politikacılarından biridir ve bir öğretim üyesiyle evlidir. İkili bir röportaj bahanesiyle bir araya gelir. Yarım kalmış bir öpüşmenin anısı önce oral sekse ardından da bir otel odasında gerçekleştirilen düzenli buluşmalara dönüşür. Linda bir yandan Jacob'un karısının hayatını mahvetme planları yaparken diğer yandan depresyonla mücadele etme yolları arar. Düzenli bir şekilde devam ettiği yoga sınıfı ona yetmemektedir. Birkaçıyla gidip görüştüğü psikiyatristler onu anlamaktan uzaktır. Sonunda yeraltında çalışan bir şamanda bulur devayı. Şaman'ın da desteğiyle Linda ilişkiyi sonuna kadar götürür ve bu sayede kurtulur acılarından. Bir insan tanır ve değişir hayatı. Yamaçtan paraşütle atlayıp ağlamaya başlar ve akıtır içindeki zehri.
Aldatmak 'ta Coelho olaydan çok durum anlatımlarına ağırlık vermiş. Yayılmak yerine derinleşmiş. Bu tercih parçaları güçlü hale getirmekle birlikte bütünü zayıflatmış, romanı sürükleyici olmaktan çıkarmış. İnsan ister istemez yazar romanın ana teması olan 'sevgiyi' yanlış yerlerde aramış demeden edemiyor.
DUYGUSAL MUTASYON
Linda'ya çağımızın Anne Karenina'sı demek abartılı bir benzetme olur. Ama yazarın hakkını da teslim etmek gerek. Mutasyon konusu bugüne kadar genellikle fiziksel boyutlarıyla tartışıldı. Duygusal boyutu arka plandaki bir dekor gibiydi. Coelho, bu romanında yaptığı Frankestein ve Mr. Hyde atıflarıyla işin psikolojik boyutuna eğiliyor; günümüz insanını duygusal bakımdan mutant olarak betimliyor. Benzer bir başarıyı Cenevre'nin mimari ve toplumsal özellikleri üzerinde yaptığı gözlemlerde de sergiliyor.
Aldatmak'taki kimi bölümler Baudrillard'ın ABD hakkında tuttuğu notlardan daha az çarpıcı değil. İsviçre'nin kendine özgü ekonomisi, kent mimarisinin insanlar üzerindeki etkileri, uyuşturucu ve göçmenlik gibi sorunlar, sıkıcı politik durumlar ve medyanın halipürmelali yazarın kısa ama öz anlatımlarında bir röntgen filmine dönüşmüş. Bu romanı farklı kılan hususlardan biri de matematiğe özel bir yer ayrılması. Yazar bilimsel araştırmalardan ve istatistiklerden sıkça yararlanmış. İsviçre'deki aldatma oranları, sevişme süresiyle ilgili araştırmalar romanın çeşitli yerlerine serpiştirilmiş. Bilgisayar çağının argümanları romana sızmış; bir virüsün zamanla bilgisayarın sahibi haline gelmesi gibi. Ama bütün bunlar romanın kendi matematiğindeki basmakalıplığın üzerine örtemiyor. Baştaki kaygılarımıza dönecek olursak... İnsanın içinde iyilik ve kötülük potansiyelinin bir arada bulunduğunu biliyoruz. Kötülüğün serbest kalmasının insanı canavarlaştırabileceğini de. Ama bu hikaye melankolik olmaktan ziyade sıkıcı bir atmosfere dönüşen mekanlarda evrensellikten uzaklaşabiliyor.
Aldatmak'ın bende uyandırdığı duygu maalesef bu.