Tûba Çandar'ın güzelim biyografisi
Hrant'ın içerisinde, nice engellemelerden sonra 24-25 Eylül 2005'te Bilgi Üniversite'sinde yapılan Ermeni konferansı ile ilgili Cengiz Çandar'ın anlattığı bir anı beni her seferinden acıyla gülümsetir. Çandar, kapıdan girerken protesto niyetine sırtına yumurta yiyişini anımsarken şöyle der: "Binaya girdiğimde Hrant'la burun buruna geldik. 'Bitti oğlum,' dedim gülerek, 'Bu konferans bitti! Sırtıma yumurta yedim ve bütün kameralar bunu çekti. Şimdi sansasyon meraklısı medyamız bunun üstüne atlayacak ve konferansta neler konuşulduğuyla hiç ilgilenmeyecek!' Hrant, ne bu takılmama karşılık verdi ne de olayın nasıl cereyan ettiğine ilişkin soru sordu. Kolumdan tutarak, 'Yürü, gel,' dedi ve tuvalete soktu beni. İtiraz etmeye çalışırken, lekelenmiş gömleğimi üzerimden sıyırmış ve musluğun altında yıkamaya başlamıştı bile. Bir yandan da kendi üzerindeki ince gri-mavi kazağı çıkarıyor ve bana giydirmeye çalışıyordu. Herkesin gözünde konferansın gerçek sahibi oydu. En başta da kendisi için böyleydi bu. Konferans yüzünden yumurtalı bir saldırıya hedef olmam, onu adeta konuğu önünde mahcup düşürmüştü ve derhal gördüğüm 'zarar'ı gidermeye koyulmuştu. Ya da Hrant, Hrant olduğu için o kadar iş güç arasında tam da Hrant gibi davranıyor, yine Hrantlığını yapıyordu..."
O KONFERANS MİLAT'TI
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, geçtiğimiz günlerde bu tarihi konferansın kitabını çıkarınca, o günleri hayatındaki diğer her şey gibi damardan yaşayan Hrant Dink'le yad etmek istedim bir kez daha.
İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları başlıklı 650 sayfalık kapsamlı kitap, tıpkı söz konusu konferansın da herhangi bir toplantı olmaması gibi, bir bildiriler toplamından çok daha fazlasını ifade ediyor. Bizzat bu toplantının kamuoyuna mal olmuş 'Ermeni Konferansı' başlığı bile kendi içinde çok şey anlatır. Şimdi bir kez daha o günlere geri dönerek altı yıl öncesinin konferans hazırlıkları sırasında yaşanan büyük gerginliğin satırarası okuması ile 100 yıllık tarihle hesaplaşmanın ne anlam ifade ettiğini idrak etme fırsatı buluyoruz. Hem de Hrant Dink'in gazetesi önünde sırtından vurulduğu ve belli ki o konferansın yapıldığı tarihte bu cinayetin hazırlıklarına girişmiş olan güçlerin halen açığa çıkarılmasını beklediğimiz bir Türkiye'de okuyoruz bu çok yakın tarihimizi... "Amacımızı yıllar önce Muallim Naci şöyle dile getirmişti: Kalmasın Allahım âlemde hiçbir hakikat nihân..." Yayıncının bu anlamlı notu ile açılan kitabı, konferansın Hazırlık Komitesi üyelerinden Selim Deringil sunuyor. Deringil'in aktardığı kısa tarih, 25 Mayıs 2005 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılması öngörülen ama basın ve siyaset dünyasındaki yoğun baskılar sonrası iki kez engellenen konferansın ibretlik arka planını özetliyor. Sonunda mahkemenin yürütme kararını kapsamayan Bilgi Üniversitesi'ne taşınan konferans biraz da AB müzakerelerinin zorlamasıyla gerçekleşti. Ama baskılar konferans sonrasında da durmadı. Bugün Ergenekon zanlısı olan Hukukçular Derneği Yönetim Kurulu üyesi Kemal Kerinçsiz, düzenleme komitesi aleyhine suç duyurusunda bulundu, toplantı basının kimi kesimlerince de hedef tahtasından bir türlü inmedi. Ama bir şeyler de değişmişti. Selim Deringil'in de işaret ettiği o değişiklikler bu toplantıyı sıradan bir akademik faaliyet olmanın çok ötesine taşıdı: "Sanırım konferans sürecinin en kalıcı etkisi ilk defa Türkiye'de insanların 'Ermeni meselesi' diye bir konu olduğunun ve bu konunun üzerinde düşünmek gerektiğinin bilincine varmaları oldu. 'Ermeni tehciri' diye bir mesele, yüksek tirajlı bir gazetedeki yazı dizisinin başlık attığı gibi, '1915'te ne oldu?' sorusuyla gündeme geldi ve halen de gündemde. Toplumsal hafızası iki hafta olan bir ülke için bu hatrı sayılır bir başarıdır. Her yıl 24 Nisan yaklaştıkça 'Acaba Amerika'nın tavrı ne olacak?' diyerek soğuk terler dökülen ve akabinde ABD Bakanı filanca meşum 'soykırım' kelimesini telaffuz etmedi diye bayram eden ve bir dahaki seneye kadar bununla yetinen bir toplum değil artık Türkiye."
TARTIŞMA YARATMIŞTI
Aynı zamanda konferans fikrini de ortaya atan Halil Berktay ile Murat Belge, Selim Deringil, Edhem Eldem, Hakan Erdem, Çağlar Keyder, Cemil Koçak, Nükhet Sirman ve Akşin Somel'in çalışmaları, Danışma Kurulu'nun katkıları ve nihayet dönemin Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşe Soysal, Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tosun Terzioğlu ve İstanbul Bilgi Üniversite Rektörü Prof. Dr. Aydın Uğur'un kararlılığı ile gerçekleşen konferans, toplam 10 oturum ve iki panelle, suskunluğa ve tek taraflı resmi anlatıma mahkûm edilmiş bir konuyu toplum vicdanına taşıdı. Dünya ile Türkiye arasındaki bilgi ve algılama farklarından facia ve kurtuluş öykülerine, tabuların oluşumundan yeni Ermenilik hallerine geçmişten bugüne geniş bir yelpaze sunan konferans, bugün halen bir adım ileriye taşınmayı, bir kez daha ara dönem acılarımızı da yüklenip toplanmayı bekler halde. Dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek bu konferansa atfen "Bizi sırtımızdan hançerliyorlar, bunlar Boğaz'a nazır vatan hainliği yapıyorlar," demişti. Bugün artık manifesto niteliği kazanan konuşmasında Hrant Dink de "İtiraf ediyorum: Ermenilerin bu topraklarda gözü var, ama alıp gitmek değil, dibine girmek için," diye haykırmıştı. 19 Ocak 2007 sonrası bizlerin bu iki referans noktasına yaslanarak kuracağımız yeni cümle ise birlikte nasıl bir gelecek kuracağımızı belirleyecek.
İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları Bilgi Üniversitesi Yayınları Derleyen Fahri Aral 650 s., 45 TL