Şekerel, halk arasında egzama olarak bilinen atopik dermatitin, ciltte kaşıntılar ve kızarıklıklar ile ortaya çıktığını ifade etti.
Atopik dermatitin, genetik yatkınlık olduğu için sıklıkla alerjik nezle ve astımı olan ailelerin çocuklarında görüldüğüne dikkati çeken Şekerel, "Ancak ailede alerjik hastalığı olan her bireyde atopik dermatit görülmediği gibi, atopik dermatit olan bireylerin hepsinin ailesinde alerjik hastalık öyküsü olmayabilir. Atopik dermatit mikrobik bir hastalık değildir, bulaşmaz. İlerleyen yaşlarda astım ve alerjik rinit gibi diğer alerjik hastalıkların gelişiminin habercisi olma özelliğini taşır." bilgisini verdi.
Türkiye'de hastalığın görülme sıklığının çocuklarda yüzde 2–10, erişkinlerde ise yüzde 1-3 olarak ortaya çıktığını kaydeden Şekerel, hastalığa ilişkin şunları kaydetti:
"Hastalık, etkilenen bireylerin yüzde 45'inde ilk 6 ay, yüzde 60'ında ilk bir yaş ve yüzde 85'inde ilk 5 yaş içinde başlar. Özellikle son 10 yıl içinde hastalığın sıklığında belirgin bir artış gözleniyor. Bu artışın nedeni tam olarak bilinmemekle beraber modern yaşam koşulları ile ilgili olduğu sanılıyor. Atopik dermatiti olan çocukların yüzde 30'unda besin alerjileri görülebilir. Ev tozu akarları, evcil hayvan alerjenleri ve polenler de atopik dermatitte alevlenmelere neden olabilir.
Atopik dermatitlilerde ilerleyen yaşlarda yüzde 50'sinde astım, yüzde 75'inde ise alerjik nezle gelişebilir. Atopik dermatit bir alerjik hastalık olmasına karşın hastalığı olan her çocukta alerjik duyarlılık saptanmaz. Alerjik duyarlılığa en çok orta ve ağır şiddetteki atopik dermatitli çocuklarda rastlanır. Bu sebeple hafif atopik dermatitli çocukların alerjen duyarlılığı yönünden değerlendirmek şart değilse de hastalık şiddeti arttıkça alerjiye rastlama olasılığı artar ve alerjik değerlendirme yapmak daha fazla önem taşır. Orta ve ağır şiddette atopik dermatitli çocukların yüzde 40'ından fazlasında bir alerji vardır. Atopik dermatitin ağırlığı arttıkça alerji riski artar."
"PARFÜMLÜ VE RENKLİ SABUNLAR KULLANILMAMALI"
Prof. Dr. Şekerel, tedavi kapsamında egzamanın alevlenmesine neden olan etkenlerin ortadan kaldırılması gerektiğine işaret ederek, bunun için cildin nemlendirilmesi, çevresel koruyucu önlemler alınması ve ilaç tedavisi uygulanması gerektiğini bildirdi.
Yakınmalara yola açan besin, akar, hayvan ve polen alerjenleri ile temasın önlenmesi gerektiğinin altını çizen Şekerel, şöyle devam etti:
"Sıcaklık ve nem oranındaki ani değişikliklerden kaçınılmalı, terleme önlenmelidir. Yünlü, tüylü ve naylon giyeceklerden uzak durup bol kesimli pamuklu giysiler tercih edilmeli, çamaşırlar toz deterjandan ziyade sıvı deterjan veya granül sabunlarla yıkanıp çok iyi durulanmalı, yumuşatıcı maddeler kullanılmamalı. Cildi tahriş eden deterjanlardan ve kimyasal maddelerden sakınmalı, parfümlü ve renkli sabunlar kullanılmamalı. Doğrudan güneş ışığına maruz kalmamalı.
Atopik dermatit tedavisinde en etkin ilaç egzama üzerine sürülen kortizonlu kremlerdir. Bu ilaçları kullanırken mutlaka hekim tavsiyesine uyulmalı."
"HASTALARDA CİLDİN BARİYER ÖZELLİKLERİ BOZULMUŞTUR"
Prof. Dr. Özlem Özbek ise cildin vücudu dış etkenlerden koruyan en önemli organ olduğunu vurguladı. Atopik dermatit hastalarında cildin bariyer özelliklerinin bozulduğunu kaydeden Özbek, şu bilgileri paylaştı:
"Cildin bariyer fonksiyonlarının bozulması ile su tutma özelliği azalır ve ciltte kuruluk başlar. Kuruluk atopik dermatitin en önemli özelliğidir. Kuruluğa yoğun bir kaşıntı ve kızarıklık eşlik eder. Bariyer fonksiyonları bozulmasının diğer olumsuz yanı ise alerjenler kolayca cildi geçerek bağışıklık sistemimizi uyarırlar ve alerjik reaksiyon gelişmesine neden olurlar. Bu da atopik dermatitin şiddetini artırır yani cildin daha da kötüleşmesine neden olur."
Yeni tip koronavirüs Kovid-19 salgını sürecinde ellerin çok sık yıkandığını hatırlatan Özbek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Cilde temas eden dezenfektan ürünlerinin yoğun kullanımı, cilt üzerinde yaşayan yararlı organizmaların çoğunu yok ederek mikrobiyomu dengesiz bırakabilir. Bu cilt tahrişine, egzamanın alevlenmesine veya cilt enfeksiyonlarına yol açabilir.
Bu nedenle dezenfektan kullanmak yerine mümkünse ellerimizi yıkamalıyız. El yıkamada derinin pH değerine uygun (ph değeri 4.5-5.5 olan), renksiz ve kokusuz sabunlar tercih edilmeli, ılık su kullanılmalı."