Adana'daki yurt yangınında yitirdiğimiz canlarımızın ardından söyleyeceklerimiz boğazımızda düğüm düğüm olup kalıyor. Düşünceler, ne sözlere ne de yazıya dönebiliyor, gözyaşı olup akıyor içimize, içimize.
Sonra
'geleceğimizi küle çeviren' ihmalkârlıkları, bencillikleri, duyarsızlıkları, yokluğu, yoksunluğu, cahilliği düşününce buza kesiyor yüreklerimiz, umut tükeniyor.
Sonra şiire sarılıyorsun…
Saçlarım tutuştu önce,
Gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
Külüm havaya savruldu.
***
Benim sizden kendim için
Hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
Kâat gibi yanan çocuk.
***
Çalıyorum kapınızı
Teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
Şeker de yiyebilsinler.
Lütfen,
Nazım Hikmet'in, Hiroşima'da Atom bombasıyla öldürülen
Sadako Sasaki isimli kız çocuğunun barışa çağrısını anlatmak için yazdığı
'Kız Çocuğu' isimli bu şiiri, bu şiirin hikâyesini okuyun.
Zülfü Livaneli bestesi ile can bulmuş halini dinleyin.
Sonra tek tek kapıları çalın. Çocuklar
Hiroşima'da, Suriye'de, Ege Denizi'ndeki lastik botta, Irak'ta, bomba patlayan bir düğünde, yurt yangınında…
Kör olmuş vicdanlardan dolayı hiçbir yerde öl(dürül)mesin diye…