Bugün Türkiye ve Azerbaycan diplomatik ilişkilerini 30. yılı... Türkiye-Azerbaycan Dostluk İşbirliği ve Dayanışma Vakfı Başkanı Prof. Dr. Aygün Attar, Türkiye ve Azerbaycan diplomatik ilişkilerini değerlendirdi.
Attar açıklamalarında şunları kaydetti:
"14 Ocak 1992, Azerbaycan ve Türkiye'nin diplomatik ilişkilerinin başlamasından bu yana 30 yıl geçti. Koca 30 yılın her aşamasında bulunduğum anlar teker teker gözlerimin önünde canlandı.
Ankara'da Altınel otelinde rahmetli Özal'ın kalabalık bir ekiple Azerbaycan'ın Bağımsızlık Günü kutlamasına teşrif etmesi, Turizm ve Kültür Bakanı İlhan Aküzüm'ün gözpınarlarında biriken sevinç yaşlarının salonun kocaman avizesinden akan ışıktan elmas gibi parlamasını dün gibi hatırlıyorum…
Sovyet İşgali nedeni ile varlığına son verilen Azerbaycan Milli Hükümetinin Başkanı Mehmet Emin Resulzade tarafından Ankara'da kurulan Milli Merkezde esir Türkler davasına hayatlarını adayan, dergi, konferans, dernek faaliyetleri ile soydaşlarının harayını (feryadını) hep güncel tutan Kültür ve Dayanışma Derneğinin çilekeş neferleri rahmetli Dr.Mehmet Kengerli, rahmetli Ahmet Karaca, Cemil Ünal, eski bakanlardan Abdulkerim Doğru, Prof.Dr Ahmet Bican Ercilesun ve sevincini Azerbaycan raksı ile paylaşan eşi Prof. Dr. Bilge Ercilesun'un, salonu tıklım tıklım dolduran Turan davasının neferlerinin mutluluğunu, Azerbaycan Bağımsız oldu, şükürler olsun diye birbirine sarılan dost, kardeş insanları dün gibi hatırlıyorum…
Türkiye hükümetinin tam kadro katıldığı; Özal'ın muhteşem mesajları ile Can Azerbaycan'a Türkiye'nin sevgisini ve işbirliği konusunda temennilerini içeren konuşması net olarak hafızamdadır…
Azerbaycan ile Türkiye arasında diplomatik münasebetlerin 30 yıllık mazisi var ama iki ülkenin kardeşliğinin çok daha eskilere dayanan bir tarihi var. İki ülkenin derin bağlar ile kenetlendiği, bir millet iki devlet olduğu bir gerçek.
Azerbaycan'ın 18 Ekim 1991'de ilan ettiği Bağımsızlığını ilk tanıyan ülkenin Türkiye olması, Türkiye'de olup biten her türlü olaya ilk Azerbaycan'ın tepki ve destek vermesi kendiliğinden boy gösteren mesele. Başka bir deyimle sadece aynı millet olduğumuzdan dolayı yaşanan bir ortaklık değil, karşılıklı verilen emeklerin sonucudur…
Azerbaycan Türkiye'yi, Türkiye Azerbaycan'ı bu denli seviyorsa, bunu her iki devletin ortak tarihine emek sarf etmiş insanlarına, bu sevgiyi iktidarların fevkindeki yücelikte tutabilmiş aziz ve kutlu Türk milletine borçludur.
Çanakkale'de Anadolu'nun istikbali için savaşan, Balkanlar'da Evlad-ı Fatihan'ın zor gününde gönüllü askeri birlik yaratan Azerbaycanlılara, Bakü'yü işgalden azat etmek için canından geçen, gardaşın toprağını kanı ile Ermeni ve Rus çetelerinden halas eden Nuri Paşaların, Halil Paşaların destanlaştırdığı Kafkas İslam Ordusuna borçludur.
Milli Mücadele yıllarında evlilik yüzüklerini satarak Anadolu'ya kömek (yardım) gönderen Bakü'ye, kardeş kardeşe geriye ödenme şartı ile yardım yapmaz diyen Azerbaycan'ın o dönemki Hükümet Başkanı Neriman Nerimanov'a; Millet Meclisinde Bolşeviklerin Azerbaycan'da 10 ayda binlerce soydaşımızın idamına karar verdiklerine, zulüm ve işkence yapıldığına dair rapor okunduğunda vekillerin tümünün sesli sesli Bakü için ağladığı Ankara'ya; "Azerbaycan'ın kederi kederimiz, sevinci sevincimizdir." diyen Mustafa Kemal Atatürk'e borçludur.
"Bir Millet İki Devlet" bir teori olarak ulu önder rahmetli Haydar Aliyev tarafından ortaya atıldığında, iki devlet arasında rahmetli Elçibey ve rahmetli Özal dönemini kapsayan, güzel temennilerin ifade edildiği fakat icraata dönüştürülme fırsatına ulaşılmayan projelerin hız kazandığını söyleyebiliriz. Rahmetli Demirel, Haydar Aliyev'in öngörüleri ve devlet tecrübesine güvendiğini her fırsatta ifade eder, aynı şekilde rahmetli Haydar Aliyev de Demirel'in özellikle en beklenmedik olaylar karşısında yılların deneyimine dayanan ustaca manevralarını taktir ettiğini samimiyetle dile getirirdi.
Bu iki devlet başkanının yönetimde bulunduğu süre, Azerbaycan- Türkiye ilişkilerinde kardeşliğin pekişmekle kalmayarak her iki ülkede halk nezdinde var olan bir millet olgusunun devlet siyasetinde yerini alması ve stratejik ortaklığın bu zeminde yürütülmesinin şekillendiği dönemdir.
Azerbaycan -Türkiye ilişkilerinde zaman zaman limoni dönemlerin olduğunu kabul etmek lazım, fakat kimse buradan öküz altında buzağı aramaya ya da kan çıkmayan yerden kaşıyarak kan çıkarmaya çalışmamalıdır. Nasıl ki bir ülke içinde dahi çeşitli görüşler, zaman zaman farklı düşünceler ortaya çıkabiliyorsa, dost ve kardeş iki ülke arasında da bu tür sorunlar zaman zaman yaşandı; bundan sonra da yaşanabilir. Önemli olan her iki ülkede halk gibi devleti yönetenlerin de bir millet ilkesi ve ülküsünden taviz vermeden ilişkileri yürütme becerisini gösterebilmesidir.
Türkiye, Azerbaycan Türklerinin gözbebeği ve tüm esir Türklerin iftihar ettiği, Sovyetlerin istibdat döneminde, varlığından güç aldığı Ana Yurt oldu. Bu inanış şükürler olsun ki günümüzde de devam etmekte…
Azerbaycan, Türkiye Türklerinin gözünde can, yüreğinde şah damarıydı ve Anadolu yüzünü Kafkaslardan esen yellere tutarak diyordu ki "Ben Yakub gibiyem uzun zamandır/ Sende Yusufumun hasreti vardır"… Bu denli bir sevdadır iki ülke arasındaki sevgi. Tüm sevgilerde olduğu gibi aşk derin olduğundan beklentisi de oluyor hali ile ve ufak tefek küsüşme demeye dilim varmıyor da gönül koymalar oluyor…
Bir ağacın iki kolu, bir ananın iki oğlu olan ülkelerimiz bayrak, sınır kapısı gibi arzu edilmeyen olaylarda da sağduyulu davranışı esas alarak hiç bir zaman düşman sevindirmediler.
Bu gibi durumlardan birinde, Ermenistan sınırının açılması meselesi ile ilgili yaşanan gerginliğin ortadan kaldırılması maksadıyla Azerbaycan parlamentosunda gerçekleşen görüşmeye, ülkemizi temsil eden siyasi partilerin milletvekilleriyle birlikte katıldım. Doğup büyüdüğüm Can Azerbaycan'a vatandaşı olmaktan gurur duyduğum Türkiye'nin bilim insanı sıfatı ile Türk heyeti ile gitmiştim. Azerbaycan Milli Meclisinde'ki değirmi (yuvarlak) masa etrafında benim ismim yazılan koltuk iki ülke nümayendelerinin (temsilcilerinin) tam ortasına koyulmuştu. Milli Meclisin sedri Sn.Oktay Esedov'un zekice mesajını hepimiz anladık, ben o gün orada nasıl ki hem Azerbaycan hem Türkiye idim ise biz de iki ülke olarak etle tırnak, can ile ciğer idik, kolay kolay kopamazdık, kopmayacaktık…
Bilakis kenetlenerek birlikte bölgesel işbirliği protokolleri ile münasebetler daha da gelişme gösterdi.
İlham Aliyev ve Recep Tayyip Erdoğan Azerbaycan - Türkiye ilişkilerinin altın dönemine mühür vuran devlet başkanları olarak tarihe geçtiler. İki liderin başkanlığında ülkeler arasında yalnız bölgenin değil, dünyanın siyasi ve ekonomik dengesini etkileyecek önemli anlaşmalara imzalar atıldı. TANAP gibi jeopolitik önem arz eden asrın projesi gerçekleştirilebildi. Yüksek istişare toplantılarında çok yönlü (askeri, ekonomik, gümrük, eğitim) işbirliklerine dair protokoller imzalandı.
Diplomatik alandaki ortak mutabakatın zirve yaptığı bu dönemin bir de resmi kısımlarının ötesinde samimiyetin, kardeşliğin, birlik ve beraberliğin karışımdan müteşekkil olan çok özel bir tarafı var…
Bizim nesil, aile büyüklerinden Nuri Paşa'nın komutasındaki kahramanlıklarına dair duydukları hikâyelerle yüzünü hiç görmediği Anadolu'nun o kahraman evlatlarını kutsal gören gençlikti. Türkiye ile ilgili hayaller kuran, onu kapattığımız gözlerimizde kurguya dönüştüren gençlikti… O kurgularda beyaz atların sırtında Türk kahramanlar müzik eşliğinde gelir, esir soydaşlarını kurtarır, Turan'ın hikayesi mutlu sonla biterdi… Fonda "Çırpınırdı Kara Deniz, Bakıp Türk'ün Bayrağına"…
Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev'in 2017'deki Türkiye ziyaretinde Külliye'deki yemeğe davetli idim ve hayallerimdeki o kurguyu gerçekten yaşadım.. Beyaz atlı yiğitler tarihte kurulmuş Türk Devletlerinin bayrakları ile sıraya durmuşlardı; önde iki süvari Azerbaycan ve Türkiye Bayrakları ile ilerliyordu… Karabağlı bir ailenin Azerbaycan'da doğmuş evladı olan ve doktora tezini bu manzarayı görmek için hayatları boyunca mücadele ederek hayatlarını Turan mefkuresine adayanlar üzerinde yapan ben, orada zaman mevhumunu kaybederek kaldım… Tarifi imkansız görüntülerle sonlanan karşılama merasimi sonrasında, yemek faslında iki devlet başkanının bulunduğu masanın tam karşısında bulunduğum masamdan " Çırpınırdı Karadeniz Bakıp Türkün Bayrağına" şarkısına eşlik ederken sel olan gözyaşlarım da bir tarihe eşlik ediyordu… İşte Azerbaycan -Türkiye ilişkilerinin bir de böylesine özel ve güzel tarafı var ki kanımca bu tarafı her türlü diplomasinin çok fevkindedir ve iki ülke ilişkilerinin de çimentosudur.
Ankara da gerçekleşen alçak terör olayı sonrasında Sn. Aliyev'in Türkiye'yi yalnız bırakmamak için gelişi, Sn. Erdoğan'la samimi kucaklaşması bu özel, duygu ağırlıklı kategoride değerlendirilmelidir.
G-20 devlet zirvesine ev sahibi olan Türkiye'nin misafir devlet davet etme hakkını Can Azerbaycan için kullanması da keza öyle…
Azerbaycan ile Türkiye arasında yazılmamış kurallardan bir tanesi de yeni hükümetlerin, ülke başkanlarının ilk ziyaretlerinin bu iki kardeş ülke arasında gerçekleşmesidir.
Bu yazımda bilinçli olarak ağırlığı Azerbaycan -Türkiye ilişkilerinin duygusal boyutlarına verdim.
Azerbaycan ile Türkiye arasında stratejik işbirliğinin 21. yüzyılda bu iki kardeş ülkeyi küresel enerji politikalarının önemli bir parçası haline getireceği gerçeği üzerinde de pek durmadım. Çünkü Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev yayınladığı mesajında tüm bunlara veciz şekilde değinmiştir. İlham Aliyev in mesajı şöyledir:
'14 Ocak 1992 tarihi Azerbaycan ve Türkiye arasında diplomatik ilişkilerin kurulduğu gündür. Bu önemli olay dolayısıyla Sizi kutluyor, dost ve kardeş Türk halkına en hoş ve samimi dileklerimi iletiyorum. Bağımsız Azerbaycan'ın tarihinde kardeş Türkiye, diplomatik ilişkiler kurduğumuz ilk devlettir. Halklarımız ve ülkelerimiz arasında ilişkiler derin tarihi geçmişe dayanıyor. Geçen yıllar içinde "bir millet-iki devlet" ilkesi dünyada benzeri olmayan Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin tüm alanlarını kapsamıştır. Dostluk ve kardeşlik üzerine kurulu ilişkilerimiz bugün ortak çabalarımızla stratejik ortaklık düzeyine yükselmiştir. Azerbaycan-Türkiye ortaklığı, halklarımızın refahına, ülkelerimizin kalkınmasına, bölgede huzur ve istikrarın tesisine hizmet ediyor. Türkiye-Azerbaycan birlik ve dayanışmasının bundan sonra da halklarımızın çıkarı doğrultusunda güçleneceğine ve genişleyeceğine eminim.'
Bu birlik ve dayanışmanın daim var olacağından biz de eminiz.
Daha nice yıllara…
Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurul Üyesi
Türkiye-Azerbaycan Dostluk İşbirliği ve Dayanışma Vakfı Başkanı"