Anayasa Mahkemesi, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) yöneticiliği suçundan 10 yıl hapis cezasına çarptırılan eski Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur'un, "gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tahliye taleplerinin değerlendirilmemesi" şikayetleriyle yaptığı bireysel başvuruyu kabul edilemez buldu.
Alınan bilgiye göre, FETÖ'nün darbe girişiminin ardından tutuklanan ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinde "örgüt yöneticiliği" suçundan yargılandığı davada hapis cezası alan İbrahim Okur, 19 Eylül 2016 ve 17 Ocak 2018'de Anayasa Mahkemesine iki ayrı bireysel başvuruda bulundu.
Okur başvurusunda, "gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tahliye taleplerinin değerlendirilmemesi, avukatıyla görüşmesinin kayda alınması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, bir kısım kamu görevlisinin açıklamaları nedeniyle masumiyet karinesinin, usule uygun yapılmayan arama işlemi ve meslekten ihraç edilme nedenleriyle de özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini" öne sürdü.
Bireysel başvuruları birleştirerek inceleyen Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, Okur'un başvurusunu kabul edilemez buldu.
İŞTE KARARIN GEREKÇESİ
Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, İbrahim Okur'un, Yargıtay 9. Ceza Dairesince FETÖ yöneticisi olma suçundan 10 yıl hapisle cezalandırıldığı, hükümle birlikte tutukluluk halinin devamına karar verildiği hatırlatıldı. Davanın, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Ceza Genel Kurulunda derdest durumda olduğu belirtildi.
Gerekçede, Okur'un, darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında hakkında çıkarılan yakalama kararı uyarınca gözaltına alındığı, FETÖ/PDY'nin üyesi olma suçundan tutuklandığı dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu yönünden suçüstü halinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfi olduğunun kabulünün mümkün görülmediği kaydedildi.
Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna aykırı tutuklandığı iddiasının yerinde olmadığı vurgulanan gerekçede, başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağının bulunduğu ifade edildi.
Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının da değerlendirildiği gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Buna göre somut olayda bir kısım tanık beyanına ve ayrıntılı olay ve olgulara dayanılarak yakın zamana kadar örgüt toplantılarına katıldığı ve örgütle irtibatını kesmediği belirtilen başvurucunun FETÖ/PDY'nin yargıdaki örgütlenmesi içinde yer aldığı, diğer örgüt yöneticileriyle birlikte hareket etmek suretiyle hiyerarşik yapıya dahil olduğu, örgütün faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği, -haiz olduğu görev ve sorumluluk alanları ile yetkileri gözetildiğinde- FETÖ/PDY'nin yapılanmasında etkin bir rol aldığı soruşturma makamlarınca değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmenin başvurucunun ifadelerinin yanı sıra temel olarak aynı dönemde ve başvurucu ile birlikte görev yapan yargı mensuplarının ifadelerine dayandırıldığı görülmektedir. Söz konusu beyanlar somut olay ve olgulara ilişkin olup yer, zaman, kişi ve eylem bilgileri ihtiva etmektedir. Dolayısıyla soruşturma makamlarınca ortaya konulan olgular ile söz konusu olay ve olgulara ilişkin olarak dinlenen ve somut olgular içeren tanık beyanlarının somut olayın koşullarında, başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin hukukiliği bağlamında, FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suçun işlendiği yönünde kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin keyfi ya da temelsiz olduğu söylenemez."
"KAÇMA İHTİMALİ YÜKSEK"
Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkanı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimalinin normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazla olduğuna işaret edildi.
Örgütün ülkedeki neredeyse tüm kamu kurum ve kuruşlarında örgütlenmiş olması, 150'yi aşkın ülkede faaliyet göstermesi ve ciddi seviyede uluslararası ittifakının bulunmasının, bu yapılanmayla ilgili olarak soruşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını ve yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştıracağı da vurgulandı.
Gerekçede, "Ayrıca uzun yıllar yargı yönetimi bakımından önemli görevler üstlenmiş ve tutuklandığı tarihte hakim olarak görev yapmakta olan başvurucunun, konumu itibarıyla deliller üzerinde etkide bulunmasının diğer kişilere göre daha kolay olacağı yadsınamaz bir gerçekliktir." tespiti yapıldı.
Okur'un, "bazı siyasilerin, hükümet temsilcilerinin ve HSYK yetkililerinin birtakım açıklamaları ve yorumları nedeniyle peşinen suçlu ilan edildiklerini ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini, ayrıca soruşturma işlemlerinin yapıldığı sırada basın tarafından görüntü alınmasına izin verilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini" ileri sürdüğü ancak bu şikayetini açıklamadığı, iddialarıyla ilgili bir bilgi veya belge sunmadığı belirtildi.
Gerekçede, bu nedenle başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği ifade edildi.