YÖK'ün internet sitesinde yer alan açıklamada, ülkenin kalkınma hedeflerine ulaşmasında nitelikli bilgi ve nitelikli insan kaynağının öneminin farkında olarak kalite odaklı büyüme ve gelişmeyi önceleyerek bir dizi proje ve girişimlerin hayata geçirildiği, önümüzdeki günlerde başkaca projelerin de uygulamaya sokulacağı ifade edildi.
TÜM SÜREÇLER ŞEFFAFLIKLA YÜRÜTÜLÜYOR
Yükseköğretim Kurulunun bu süreçleri şeffaflık, paydaşları ve kamuoyunu bilgilendirme, yetki paylaşımı, yetki devri ve zorunlu olmadıkça müdahaleden kaçınma anlayışı çerçevesinde yönettiği anlatılan açıklamada, bugün itibarıyla Türkiye'de 129 devlet, 74 vakıf ve 5 vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere toplamda 207 yükseköğretim kurumun bulunduğu aktarıldı.
NİTELİK, KALİTE, BÜYÜME...
Açıklamada, "Gerekli olan sayısal büyümenin artık tamamlandığı, şimdi nitelik, kalite ve keyfiyet itibarıyla büyümeye, yani yatay büyüme yerine dikey büyümeye öncelik verilmesi gerektiği ve sisteme derinlik kazandırılması icap ettiğini YÖK olarak sürekli vurguladık, vurgulamaya devam edeceğiz." değerlendirmesi yapıldı.
Son yıllarda sayısı artmış olan vakıf üniversitelerine ilişkin yasaların belli sorunlara yönelik çözümlerde yetersiz kalmasının, kamuoyuna yansıyan pek çok sorunun ve belli konularda toplumsal eleştiri ve tepkinin de kaynağını teşkil ettiği belirtilen açıklamada, "Son günlerde kamuoyunun gündeminde yer almış olan İstanbul Şehir Üniversitesine uygulanan haciz işlemini, bu işlemin sonuçlarını, Yükseköğretim Kurulunun konuya ilişkin pozisyonunu da bu çerçevede değerlendirmek yerinde olacaktır. 31 Mayıs 2008'de kurulan İstanbul Şehir Üniversitesinin hukuk, iletişim, insan ve toplum bilimleri, İslami ilimler, işletme ve yönetim bilimleri, mimarlık ve tasarım, mühendislik ve doğa bilimleri olmak üzere 7 fakültesi ve 1 meslek yüksekokulunda bugün itibarıyla 7 bini aşkın öğrenci yükseköğretime devam etmektedir." bilgileri paylaşıldı.
"VAKIF ÜNİVERSİTELERİ MALİ İŞLEMLERİNDE ÖZERK BİR STATÜDE"
YÖK'ün açıklamasında, İstanbul Şehir Üniversitesinin kamuoyuna yansıyan sorununun anlaşılabilmesi için bazı konuların bilinmesinde yarar görüldüğü ifade edilerek, vakıf üniversitelerinin idari ve mali mekanizmaları bakımından devlet üniversitelerinden birtakım farklılıkları bulunduğuna işaret edildi.
Açıklamada, "Söz konusu vakıf üniversiteleri, mali işlemleri ile ilgili olarak kanunen Yükseköğretim Kurulunun idaresi ya da yönlendirmesi dışında ve özerk bir statüye sahip olup, Yükseköğretim Kurulunun yetkisi ancak kaynak aktarımı hallerinde söz konusudur. Dolayısıyla vakıf üniversitelerinin bankalardan kredi kullanması üniversiteler ve bankalar arasındaki özel hukuk ilişkisidir, mer'i mevzuat gereği Yükseköğretim Kurulunun onayına veya herhangi bir surette dahline bağlı değildir. Kredi kullanma kararı, Yükseköğretim Kurulundan bütünüyle bağımsız olarak şekillenmekte ve taraflarca karara bağlanmaktadır." ifadeleri kullanıldı.
İstanbul Şehir Üniversitesinin kullandığı banka kredisinin teminatsız kalması nedeniyle uygulanan haciz işleminin kamuoyunda yer bulduğu aktarılan açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Danıştay tarafından kredi tahsisinde teminat olarak gösterilen taşınmazın üniversiteye devrine ilişkin idari işlemin iptaline yönelik yargı kararı da bankanın bu işlemine esas teşkil etmiştir. Yükseköğretim Kurulu, üniversitenin yetkilileriyle bir gecikmeye yol açmadan iletişime geçmiş, yaşadığı sorunlara çözüm olabilecek bütün imkanları ve yolları kullanması beklentisini kendilerine iletmiştir. Diğer taraftan, bir vakıf üniversitesinin kendi yetkileri dahilinde ve özerk yapıları gereği mali konularda almış olduğu kararların sonucunda karşılaştığı yasal süreçlerden Yükseköğretim Kurulunun mesul tutulamayacağı açıktır.
Bir üniversitenin talebi üzerine bir bankanın kredi kullandırması ile ilgili durumun sonuçları ile ilişkili olarak Yükseköğretim Kuruluna herhangi bir makam veya merciden şu veya bu istikamette herhangi bir telkin de vaki değildir. Bu husustaki yorum ve iddialar gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Yükseköğretim Kurulu, alacağı kararlarda kamu yararını gözetmek ile mükellef olduğunun zaten farkında ve şuurundadır. Diğer taraftan bu durum Yükseköğretim Kurulunun defaatle ifade ettiği gibi muhtemel sorunların önüne geçebilmek adına, konuya ilişkin bazı yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğuna dair tespitlerinin de ne denli doğru olduğunu göstermektedir. Yükseköğretim Kurulu olarak durumun ciddiyetinin farkında olup, yaşanan süreci üniversitenin yetkilileri ve karar alıcıları ile görüşmek de dahil, takip etmekteyiz.
Bilinmelidir ki eğitim-öğretimi devam eden öğrencilerimiz önceliğimizdir. Öğrencilerimizin herhangi bir mağduriyet yaşamaması hususunda azami dikkat ve hassasiyetin gösterileceğini, başta öğrencilerimiz olmak üzere kamuoyuna saygı ile duyururuz."