'Eyvah geç kaldım.'
'Hiçbir yere yetişemiyorum.'
'Bak gün bitti, esas yapmam gereken işi yapamadım, görüyor musun!'
'Zamanım yok.'
Gören de dünya çapında işlere imza attığımızı zannedecek. Toplantılar da toplantılar; sürekli toplanıp duruyoruz. Trafikte oradan oraya gitmeye çalışıyoruz. Kafamız kazan gibi... Toplantıların yüzde 99'undan verim alamıyoruz.
Sanki çay kahve içmeye buluşuyoruz.
Çok çalışıyormuş gibi görünenlerimizin çoğu aslında çalışmıyor. Çalışıyormuş gibi bi' şey yapılıyor. Bir saatte bitecek işler 10 saatte bitiriliyor mesela.
Zamanımızı nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz, bilemiyoruz. Günün sonunda her yerimiz ağrıyor, başımız çatlıyor, canımız hiçbir şey yapmak istemiyor. Yahu galiba biz çoğunlukla oyalanıyoruz.
Ve gerçekten üreteceğimize, asıl yaşamamız gerekenleri yaşayacağımıza, hayatın farkına varacağımıza, anımızın kıymetini bileceğimize; en kıymetlimiz, gidince geri döndüremediğimiz zamanımızı harcıyoruz.
Bence okullarda 'doğru ve verimli zaman kullanımı' dersi verilmeli. Birileri bize bu işi öğretmeli.
Bakın yine cumartesi, bakmışsın pazartesi, sonra cuma... Yapamadıklarımızın listesi ve stresi hep aklımızın kenarında.