"Hiçbir şey zayıflığın hissi kadar lezzetli değil" diyen Kate Moss'a "Abla sen biraz dörtlüleri yak, sağa çek" deyip kendimi 40 derece sıcakta Gümüşlük'ten Bitez yollarına attım. Ki Bodrumlu kısmı, olduğu bölgeyi terk etmekten pek hazzetmez. Çünkü diyelim Gümüşlük'ten Torba'ya, Bitez'e, merkeze falan gitmek iştir, mesafedir; hele bu sıcakta deliliktir. Mümkünse yerinden kıpırdamaman iyidir. Ege'nin üşengeç ruhu bunu gerektirir.
Ama ben birçok yerden 'Bitez'de Sabriye'den profiterol ye de gör, bir daha başka yerde yemezsin' cümlesini duymuşum, durur muyum! İlle de bakacağım neymiş bu Sabriye...
Efendim önce konum bildiriyorum: Bitez'e geldiniz, Çapkın Manav'ı, Bitez Dondurmacısı'nı sağınıza aldınız. Az geri gidin, solda bir ara var, işte o arada duruyor Sabriye Profiterol.
Öğlen sıcağında Sabriye'ye girdim ki kuyruk; çektim bir "Yoook canım!"
Gelen, kutu kutu alıp gidiyor. Tezgahın arkasında da Sabriye Hanım. Tepsi tepsi profiteroller çıkıyor mutfaktan, kocaman kaselerde de içinde yüzmek istediğim çikolata sosu. "Sabriye Hanım, sırrınız nedir? Ününüz almış başını gidiyor" diyorum. Sabriye Hanım gülüyor: "Sırrım, işimi çok sevmem."
Bir kutu profiterol alıp gururla ev halkına götürüyorum. Evde şenlik! Bendeyse 80'lerde torununa yabancı çikolata getirmiş dede gururu.
Peki nasıldı profiterol? Tek kelimeyle cevap veriyorum: Efsane! Hatta efsooooo!
Profiterol listemde İnci'yi geçmiş tek yer. O kadar diyorum ve yazımı ana fikrine bağlıyorum: Her gün bıkmadan usanmadan işini aşkla yapan daima fark atar ve başarılı olur. Değil mi efendim?