Çoğunluğun "Karakolda biter" dediği Süper Lig'i çok şükür kazasız, belasız bitirdik. Aklımızda iyi anılar kaldı, kötülerini hemen unutuverdik. Oysa ligin iyice kızıştığı günlerde dört büyükler adeta kanlı bıçaklı hale gelmişlerdi.
Okurumuz Murat Kantar ise iyiliğe, güzelliğe, centilmenliği susadığımız futbol çölünde önüne çıkan vahadan haberdar etmiş bizleri:
"Sayın Yüksel bey; sporun, özellikle de futbolun centilmenlik ruhunu kaybettiği şu günlerde sosyal medyada önüme düşen şu harika videoyu sizinle de paylaşmak istedim. Fenerbahçe 19 Yaş Altı takımından bir oyuncu, Galatasaray TV'de övülüyor. Bir Galatasaraylı olarak bu olaydan o kadar mutlu oldum ki medyada takip ettiğim ender Fenerbahçelilerden olan sizinle de paylaşmak istedim. Bu güzel hareketlerin daha da artmasını diliyor ve özellikle de futbol ortamımızın artık eski 'ezeli rakip ebedi dost' günlerine dönmesini temenni ediyorum."
Okurumuzun gönderdiği linke tıklayınca gönlüm şenlendi, ruhuma yelpazeler sallandı. GSTV sunucusu Serbay Şenkal, ezeli rakip Fenerbahçe'nin 16 yaşındaki futbolcusu Arda Güler'i överken, "Türk futbolu Arda Güler adında müthiş bir futbolcu kazanıyor. Bunun için Fenerbahçe'yi tebrik etmemiz lazım. Çünkü bunlar bizim evlatlarımız" diyordu. Bayıldım...
Yok böyle gaflet!
Köşemizin aktif müdavimlerinden Zeki Topçuoğlu, benim de çok şikayetçi olduğum, 'canlı yayında süre yüzünden konukların laflarının ağızlarına tıkılması' sakilliğine değinmiş:
"Yüksel bey merhaba, televizyon izleyicisi olarak bir şikayetimi görüşlerinize sunmak istiyorum. Bazı kanallarda yapılan açık oturum programları bazen gündeminden dolayı bütün ülkeyi o kanala kilitliyor. Yakınlarda Habertürk kanalında İçişleri Bakanı'yla yapılan söyleşide olduğu gibi. Bir kanal yönetimi başka ne ister ki? Fakat gel gelelim böylesine ilgi gören bir canlı yayında bile moderatör ilerleyen dakikalarda yine hemen kıvranmaya başladı: 'Yayınımız sarkıyor, kapatmak zorundayız, son sözlerinizi alalım...' Reyting rekorları kıran bir yayını sonlandırıp sonraki bir filme veya haberlere geçmek bu kadar mı önemli? O anda hemen inisiyatifi ele alarak yayını izleyicilerce beklenen, istenen süre kadar uzatmak bu kadar mı zor? İzleyicinin talebini yerine getirmek yönetimce bu kadar mı gereksiz bir iş? Konunun daha acı ve komik tarafı ise, söz konusu yayında sık sık 'Süreyi aştık' sızlanmalarıyla izleyenlerin sinirlerini gerip strese sokan kanal yönetimi can havliyle programı sona erdirdirdikten sonra yayına neyi koydu biliyor musunuz? Aynı yayının banttan tekrarını... Güler misiniz, ağlar mısınız?.. Bu saygısızlığı sizinle paylaşmak istedim. İçten dileklerimle..."
Kafalar 1974'de kalırsa...
Köşemizin aktif okurlarından Ali Aktulga bu hafta da kanalların bilgilendirme servislerinin yetersizliğini gözler önüne sermiş:
"Show TV'de Bruce Willis'in Öldürme Arzusu filmine denk geldim. Filmin çekim yılını merak ettim. Kanalların bilgilendirme ekranları var ve doğal olarak ben de internetten arama yerine daha kolay diye oradan bakayım dedim ama nafile...
Angarya yapılan iş ve seyirciye duyulmayan saygı bu konuda da gündeme geldi maalesef.
Yayındaki film Bruce Willis'in 2018 yapımı filmi. Verilen bilgi ise Charles Bronson'un 1974'de çekilmiş ilk versiyonu. Yani kafalar ve profesyonel iş ahlakı hâlâ 1974'de kalmış.
YAZAR NOTU: Değerli okuruma katılmakla birlikte "Kafalar ve profesyonel iş ahlakı keşke 1974'teki gibi kalsaydı" demekten de kendimi alamıyorum.
Gaf kürsüsü
İzmirli itfaiyeciler, müdürlüğe davet ettikleri üç kadına önce mangal partisi verdiler. Daha sonra bir itfaiye eriyle birlikte yangın söndürme aracıyla turlayan kadınlar, olan biteni bir de "Yangın var dediler, geldik" başlığıyla sosyal medyada paylaştılar.
Zap'tiye
Aşı olmayı reddedip, hem toplum sağlığını hiçe sayan hem de kul hakkına girenler, uzaktan iğneli okla vurulsun!
Ne demiş?
"Yere düşmeden tutun sevdiklerinizi. Toprak, aldıklarını vermiyor..." (Çukur'dan bir duvar yazısı)