Geçen hafta kendisini kurşunlayan kocasının ismini kanıyla yere yazan Nurtaç Canan'ın olayını analiz ederken, eş Ragıp Canan'ın avukatı Yaşar Altürk'ün savunmasını eleştirmiştim. Avukat demişti ki, "Kocası, onu çok sevdiği için hislerine hakim olamadı. Barışmalılar ve bu evliliğe ikinci bir şans tanınmalı..." Kadın da avukatın ardından hemen yayına bağlanıp "Ne barışması? Bu adam beni bir daha bulursa boğazımı kesecek. Beş kurşun sıkılan o avukatın eşi ya da kızı olsaydı yine aynı savunmayı mı yapacaktı?" diye sormuştu.
O yazıyı yazdıktan sonra radyoda bir şarkı kulağıma takıldı. Mustafa Ceceli, Sinan Akçıl ve İrem Derici birlikte söylüyorlardı. "Çok sevmek yasaklanmalı..." Bu olayın üzerine nasıl da 'cuk' oturmuştu...
Evet, aşktan, sevgiden, sevdadan anladığımız 'ölümüne tutulmak, saplantı haline getirmek' oldu. Gördüğü kötü muamele ve şiddet yüzünden eşinden ayrılmaya çalışan kadınlarımız eşleri ya da sevgilileri tarafından "Ya benimsin ya kara toprağın" diye öldürülüyor. Adaleti tesis etmekle görevli bazı hukukçular da ne yazık ki bunu "Çok sevmek" diye algılıyorlar.
Gerçekten de çok sevmek yasaklanmalı...
Bir dalgınlık bin hata
Geçen hafta yapılan YKS sınavının ilk ayağı olan TYT'de 12 öğrencinin Küçükçekmece Eşref Bitlis Anadolu Lisesi'nde girdikleri sınavdan yarım saat erken çıkarıldıkları iddiası ortalığı karıştırdı. ÖSYM'den konuyla ilgili soruşturma başlatıldığı bilgisi gelirken, sınava nezaret eden gözetmenin bu yıl sınav süresinin yarım saat uzatıldığından habersiz olduğu söylendi.
Sorun büyük. Aylarca bu sınava hazırlanan, gelecekleri adeta orada yanıtlayacakları birkaç soruya bağlı olan öğrenciler için yarım saat gerçekten de 'hayati' bir süre. Doğrusu bu sorunun nasıl çözüleceğini, -varsa- hatanın nasıl düzeltileceğini çok merak ediyorum. Bu öğrencilerin sınav sonuçlarına ek bir puan eklense, bu kez de onların üst sıralara tırmanmaları yüzünden diğer öğrencilerin hakkına girilecek. Bu 12 öğrenci için yeniden sınav yapılması da pek mümkün görünmüyor. Belki de en iyi çözüm, onlar için burs şeklinde bir 'ek kontenjan' ayrılması. Bir gözetmenin dalgınlığının ya da eksik bilgilendirilmesinin başımıza açtığı derde bakar mısınız?
Türkiye pandemide 340 bin ton şişmanladı
Dört gözle şu koronavirüsün dünyadan elini eteğini çekmesini bekliyoruz. Gün gelecek bitecek elbette ama ondan sonra bizi bir başka tehlike bekliyor.
İşte o tehlikeye dikkat çeken isim Dr. Ender Saraç oldu. Kanal D'de yayınlanan Neler Oluyor Hayatta programına bir gastronomi etkinliği için bulunduğu Gaziantep'ten bağlanan Saraç, çok önemli açıklamalarda bulundu. Doktorumuzun yaptığı kabaca bir hesaba göre pandemi döneminde Türk insanı toplam 240 bin ton almış!.. Bu da küçük çocuklar hariç sürekli yemek yediğimiz günlerde ortalama 3'er kilo aldığımız anlamına geliyor. Doktor Saraç, kilo ile gelen şeker, kalp hastalıkları, obezite gibi rahatsızlıkların kapıda beklediğini ve bu yüzden daha fazla kayıp vereceğimizi açıkladı. Ne diyeyim? Allah bugünlerimizi aratmasın.
Yok devenin antikoru!
Bilim adamları, Güney Amerika'da yaşayan bir çeşit küçük deve olan alpakaların kanından elde edilen antikorun koronivirüsü etkisiz hale getirdiğini fark etmişler. Eğer çalışmalar sonuç verirse, develerden alınan kan, insanlığın muhtaç olduğu ilaç olacak. Peki alpaka develerinin en büyük özelliği ne? Kızdıkları zaman insanların yüzüne tükürmeleri... Buyurun size bir 'doğa dersi' daha...
Gaf kürsüsü
Gönderdiği hediye kırılan vatandaşa kargo görevlisi ne dese beğenirsiniz? "Üzerine 'Kırılabilir' yazmışsın, biz de kırdık!.." (Show Haber'de yayınlandı
Zap'tiye
Hayatımda ilk kez bir aylık su faturam 350 lira geldi. (Hamam da işletmiyorum ama!) Sanırım İstanbul Büyükşehir Belediyesi satın aldığı Fatih tablosunun tahsilatına başladı.
Ne demiş?
"Tatile çıkanları anlamıyorum. Yoğun bakımın bir gününe şahit olsanız, burnunuzu camdan dışarı çıkarmazsınız." (Koronavirüsü 19 günlük yoğun bakım sürecinden sonra atlatan sunucu Burak Akkul'un sözleri)