İçişleri Bakanlığı'nın en yararlı uygulamalarından biri de bekçilik sistemini yeniden devreye sokmasıydı. Bu sayede özellikle geceleri hırsızlık, gasp ve soygun olaylarında ciddi bir azalma oldu.
Gelin görün ki, bazı kendini bilmezler, bekçileri aşağılamayı, onlara karşı gelmeyi maharet sayıyorlar. Bunlardan biri de Bolu'da kendisine kimlik soran bekçiyi aşağılayan, hakaret eden, karşı gelen bir genç kadındı. Terbiyesizliği tavan yaptı ama karşısındaki bekçi kardeşim adeta bir sabır küpüydü. Tüm nezaketiyle görevini yapmaya devam etmek istedi ama iş çığırından çıkınca polis geldi. Bu kez de kadın hüngür hüngür ağlayıp aman dilemeye başladı... Bu tür üzücü haberlere hemen her bültende rastlar oldum. Oysa 'Bekçi'nin bizim sosyal yaşamımızda ayrıcalıklı bir yeri vardır. Çocukluğumuzda biz onlara 'Bekçi Baba' derdik. Çünkü sadece asayişle ilgilenmezlerdi. Mahalleliyi yakından tanır, onların dertlerinden haberdar olur ve 'Baba' şefkatiyle çözüm getirmeye çalışırdı. (Bkz: Seksenler dizisindeki Bekçi Rıza karakteri) Benim çocukluğumda bekçi düdüğü en rahatlatan ve huzur veren ninniydi.
Tabii ki kimlik de soracaklar, üst de arayacaklar. Devletin kolluk kuvveti değiller mi? Buna karşı gelenin ya devletle bir meselesi vardır ya kanun dışı bir tarafı...
Çatalhöyük'ün yüzümüze çarptıkları
Evrenin işleyişi hakkında astronomi bilgileri veren Cosmos dizisinin ikinci serisi National Geographic kanalında başladı. (Pazar geceleri 20.00'de yayınlanıyor) Astrofizikçi sunucu Neil deGrasse Tyson'ın harika sunumu ve oradaki bilgilerin sıradan insanların anlayacağı şekilde muhteşem grafikler ve animasyonlarla sunulması beni bu belgeselin bağımlısı haline getirdi.
Yeni dönemin ilk bölümünde ise insanların kentleşme süreci ele alındı. Neil deGrasse'i harika bir görsel efekt ile bir anda çok tanıdık bir yerde gördüm. Bizim Çatalhöyük'te... Neil, 9 bin yıl önce bu topraklarda kurulan ve tarihin bilinen ilk şehri olan Çatalhöyük'ün evlerinin damında dolaşıyordu. Çünkü o dönemde insanlar sokak kavramını bilmiyordu. Evlerin pencereleri yoktu. Kendi evlerine ulaşmak için evlerin bitişik nizamında damdan dama atlayıp, çatıdaki deliklerden inerek yuvalarına ulaşabiliyorlardı. Ama ev dekorasyonu Çatalhöyüklüler için son derece önemliydi. Hayvan kemikleri, boynuzlar ve derilerle evlerini süslemekten büyük keyif alıyorlardı. Açıkça zevk sahibi insanlardı...
Dünyanın en gusto sahibi, en zevkli, en yetenekli insanları tarafından kurulan ilk şehir bizdeydi de bugün nasıl olup da dünyanın en kullanışsız ve kaotik kentlerinin, en ucube yapılarının sahibi olabildik? Ah onu bir bilebilsem...
İyi tarafından bakınca...
Her gün okula ya da işe gitmek istemiyordunuz, oldu. Toplu taşımada ayakta gitmek istemiyordunuz, oldu. Büyük kentlerde yaşarken balkona çıkıp ciğerlerinize temiz hava doldurmak istiyordunuz, oldu. Bayramda misafirle uğraşmamak için tatile kaçıp, 5 yıldızlı otellere tonla para veriyordunuz. Şimdi hem evinize bayramlık misafir gelmiyor, hem de paranız cebinizde kaldı. Otomobilinizin deposu da artık cebinizi daha az yakıyor. Yani istediğiniz hemen her şey oldu.
Eee? Daha ne şikayet ediyorsunuz ki? (Bayram şakası niyetine)
Zap'tiye
Acaba Sağlık Bakanlığı "Bayram süresince tatlılarla aranıza sosyal mesafe koyun" şeklinde bir kamu spotu hazırlatabilir mi? (Gazetemiz bayram boyunca yayınlanmayacak. Ramazan Bayramınız şeker tadında ama kararında geçsin inşallah.)
Gaf kürsüsü
"İstanbul'da yeni bir hastane açıldı. Şeyde... Trakya tarafında..." (Fatih Portakal, Başakşehir'de hizmete giren Avrupa'nın en büyük hastanelerinden Çam ve Sakura'yı nasıl kötüleyeceğini bilemezken)
Ne demiş?
"Tanrının para hakkında ne düşündüğünü merak ediyorsan, kime verdiğine bak." (Kanal D'de yayınlanan Yolcu filminden)